SURİYE İZLENİMLERİ 2

Babuska'da gördüklerimiz bizi bir hayli etkilemişti. Masum çocukların gözlerindeki ışıklar bize tebessüm ettiriyor olsa da annelerinin yaşadığı, yüreğinde hissettiği ve yüzlerine yansıyan acılar bizi derinden sarsıyordu.

Babuska’da gördüklerimiz bizi bir hayli etkilemişti. Masum çocukların gözlerindeki ışıklar bize tebessüm ettiriyor olsa da annelerinin yaşadığı, yüreğinde hissettiği ve yüzlerine yansıyan acılar bizi derinden sarsıyordu.
Daha önce televizyonda şahit olduğumuz acıları şimdi bire bir yaşıyorduk. Altı kişilik ekibimizin şaşkınlığını gören rehberimiz bir sonraki ziyaret yerimizin bir çadır kent olduğunu söyledi. Aslına bakarsanız yol boyunca bazı bölgelerde zaten birer ikişer çadırların olduğu alanlar görüyorduk o yüzden; "Daha fazla ne olabilir ki?" diye düşünüyorduk. Daha acısı, kötüsü ve beteri de varmış.
Killi bölgesinde yaklaşık 60 binlik nüfus, yaşanan çatışmaların ardından 250 bine çıkmış. En çok çadır kentler de burada var. Çünkü alan dağlık. Şehir merkezine göre bir sel durumu ya da su basma ihtimali daha az.
KANALİZASYONUN BİLE OLMADIĞI ÇADIR KENT
Burada hiç beton yada briket ev yok. Tamamı çadırlardan oluşan ve yaklaşık yüz çadırın bulunduğu bir alan. Bölgeye başta İHH olmak üzere çeşitli yardım kuruluşları elinden geldiğince destek olmaya çalışıyor. Çadır evlerinin önünde oturan yaşlı bir çift, dolmuş gözleriyle bizleri izliyorlar. Geldiğimizi haber alan çocuklar sevinç içinde bizleri selamlıyor.
Bu bölgelerin her birinde bir müdür var. Müdür dediysek de yine çadırda yaşayan halkın içinden birileri. Alandaki düzeni onlar sağlıyor. Herhangi bir sıkıntısı olan önce onları buluyor. Maaş almıyorlar. Bölgeye bir yardım kolisi geldiğinde ailelere bir koli veriliyorsa müdürlere iki koli veriliyor. Bundan başka herhangi bir avantaları yok.
Bölge gerçekten içler acısı halde. Kanalizasyon olmadığı için evlerin tüm pis atıkları alandaki küçük çukurlara yönlendirilmiş. Ortada müthiş pis bir koku var. Daha da kötüsü çocuklar bu alanlarda oynamak zorundalar. Böyle olunca da hastalık kapma riskleri çok daha fazla.
SAVAŞ TARİHİ KALEYİ DE YOK ETMİŞ
Çadır kentin biraz uzağında Bizans'tan kaldığı zannedilen bir kale var. Daha doğrusu kalenin yıkıntıları var. Çünkü maalesef bu tarihi kale de bombalardan nasibini almış. Geçim derdindeki bölge halkı ise bütün bu acı yaşanmışlıkların ötesinde rızkını çıkarma derdinde. Tarihi kalenin içindeki zeytin ağaçlarından kış boyunca yiyebilecekleri zeytinleri topluyorlar. Eğer fazla zeytin bulabilirlerse onları da satarak ekmek parası yapacaklar.
İnsanların tamamı yeni hayatlarına alışmakta zorluk çekiyorlar. Birçoğu savaş öncesinde maddi olarak çok iyi şartlar altında yaşadığını vurguluyor. Konuştuğumuz bir kadın daha önce bir çiftlik sahibi olduğunu, çok geniş bir evde yaşadığını ancak şimdi bir göz odada yaşamak zorunda olduğunu gözyaşları içerisinde anlatıyor bize. Ağlamamak için zor tutuyoruz kendimizi ama bir gerçeği de unutmuyoruz. Bir göz oda da olsa onlar başını sokacak bir yer bulmuş. Ya bulamayanlar?
Petrol bölgelerinin yoğun olduğu Suriye’de daha önce adeta sudan ucuz olan akaryakıt şimdi çok pahalı. Çünkü o bölgeler tamamen Rusya ve ABD ile birlikte terör örgütü PKK’nın kontrolünde. Dolayısıyla kendi mallarını çok daha yüksek bedeller ödeyerek alıyor sivil halk. Üstelik alım gücünün çok daha düşük olduğu bir zamanda.
Biz bölgeyi gezerken çocuklar da peşimize takılıyor. Güzel yüzlerini ömrüm boyunca unutmam mümkün değil ama bir de onlardan hatıra kalsın diye fotoğraflarını çekmek istiyorum. Her biri sevinerek modellik yapıyor bana. Çeşitli pozlar veriyorlar. Hatta bazıları özellikle kendi fotoğrafını çekmem için beni uyarıyor.
Az ilerde bir oyun alanı görüyoruz. Oyun alanı dediysem bizim çocuklarımızın oynadığı şekilli kaydırakların, tahterevallilerin, çeşit çeşit salıncakların olduğu parklardan bahsetmiyorum. Üç beş taşla çevrilmiş, kendilerince ev yapılmış küçük bir bölüm. Görünce ne olduğunu anlamadığımız ancak çocuklara sorunca "Oyun alanımız" yanıtını aldığımız için bildiğimiz park (!) yeri burası.
Çocuklar alandan ayrılırken de yine büyük bir coşku ile uğurluyorlar bizi.
İkinci durağımızdan ayrılırken daha hüzünlüyüz. Zira buradaki çocukların sayısı Babuska’dakinden daha fazlaydı. Tabi dezavantajları da…
Killi’deki çadır kentin ardından üçüncü durağımız İdlib’in ticaret merkezi Sarmada’da bulunan bir yetim evi. Adı da; Halise-Hüseyin Mutlu Kardeşlik Köyü.
İDLİB'TE ALIŞ-VERİŞLER TÜRK LİRASI İLE YAPILIYOR
Halise-Hüseyin Mutlu Kardeşlik Köyü’nden önce biraz Sarmada’dan bahsetmem lazım. Sarmada sınırın en yakınında yol üzerinde bir bölge olunca özellikle uluslararası ticaret yapanların mutlaka içinden geçtiği bir alan. Şimdilik bir ateşkes sağlandığı için eski günlere benzer görüntülere rastlamak mümkün. Diğer alanlara bakarak hayat normal seyrinde gibi duruyor.
Enkaz kente dönen İdlib’in geneline nazaran tabiri caizse yaşayan bir bölge burası. Hayat akıyor. Özellikle ana yol üzerinde insan yoğunluğu dikkat çekiyor. Bir uzak doğu ülkesine nazire yaparcasına her yerde motosikletlileri görmek de mümkün. Dün araçların çoğunda plaka olmadığını yazmıştım. Bugünse bu araçların çocuğunun Güney Kore üretimi olduğunu söylemem gerekiyor. Öyle bir ilişki içerisine girilmiş ki bu firmalarla Suriye devleti sözüm ona kendi milli arabasını yaparken bile motorunu ve diğer tüm aksamları bu ülkelerden almış. Tek fark dikdörtgen veya kareye benzeyen hiçbir estetiği olmayan tasarımları.
Bölgede ticaret geliştiği ve şimdilik bir savaş yaşanmadığı için Sarmada’ya yakın şehirlerden de gelenler var. İlginç olan ise alış-verişlerde neredeyse sadece Türk Lirası kullanılıyor olması.
19 ANNE VE51 YETİMİN YAŞADIĞI BİR YETİM KÖYÜ
Halise-Hüseyin Mutlu Kardeşlik Köyü’nde 19 aile 51 yetim çocuk var. Halise ve Hüseyin Mutlu adlı hayırseverlerin bağışlarıyla İHH tarafından yaptırılan ve yönetilen bu köyde yaşayan kadınların tamamı kocalarını kaybetmiş ve geride çocuklarından başka neredeyse hiçbir akrabası kalmamış kişiler.
Aralarında bir tanesi var ki onun hikâyesi diğerlerinden daha acı. Henüz çocuk yaşta evlendirilmiş ve savaş çıkınca da dul kalmış. Oyuncaklarla oynayacak çağında çocuğuyla birlikte kendisi de büyüyor. Henüz 15’inde. Hüzün yüzüne öyle vurmuş ki hediye ettiğimiz oyuncaklarla oynayan çocuklara bakarken kendi yaşayamadığı çocukluğu geliyor sanki gözerinin önüne.
Küçük çocuklar oyuncakları kapma yarışındayken bütün yaşadıkları o sıkıntıları bir anlığına da olsa unutuveriyorlar. Üzerlerindeki elbiseler diğer yerdeki çocuklara göre biraz daha düzgün ve yeni. Daha bakımlılar. Görece daha mutlu olmaları da bundan.
Baktım ki çocuklar mutlu bizim de yüzümüze tebessüm yayıldı. İnandığım bir değerdir. Mutluluk ve sevgi bulaşıcı iki güzel haslet. Siz severseniz sevilirsiniz. Mutlu ederseniz mutlu olursunuz. Çocukları öyle mutlu görünce ben de birkaç dakikalığına da olsa orada gördüklerimi unuttum ve çocuk oldum. Onlarla oturup oyuncakla oynadık.
Küçük bir yetim çocuk benden mi korktu yoksa elimdeki makineden mi bilmiyorum ama kendisine her bakmamda ağlıyordu. Annesinden izin alarak çocuğu kucağıma aldım. Ağlaması artsa da kendisi ile fotoğraf çektirme ansına eriştim.
YARIN: İdlib’te bombalanan alanları orada gördüklerimizi yazacağım. Bu yazı dizisinin en can alıcı izlenimleri ve fotoğrafları o yazıda olacak.
 
Suriye İzlenimleri'nin 1. bölümünü 
http://cukurovabarisgazetesi.net/haber/suriye-izlenimleri-1-24204.html

Suriye İzlenimleri'nin 3. bölümünü

http://www.cukurovabarisgazetesi.net/haber/suriye-izlenimleri-3-24243.html
linkinden okuyabilirsiniz

kurtuluş kılınç suriye gazeteci idlib barış gazetesi