“Açık” konuşmaları seviyorum… En azından, karşımdakinin “ne” düşündüğünü öğrenmem açısından yararlı oluyor! Üstü kapalı, ucu açık, denizin dalgaları gibi belirsiz düşünceleri ne duymak, ne dinlemek, ne de yaşamımda yer vermek istemiyorum! Onlar yalancıdır, kaypaktır! Alıştırıldık ya, duymadığımız hiç kimse yok; herkesten duyuyoruz…
“Düşüncene saygı duyuyorum ama sana katılmıyorum” der/ durur kimileri bilirsiniz… Karşımdakinin söylediklerini anlamak için dinlemek zorunda olduğumu, ancak “söylediklerine” katılmadıkça “saygı” duymak zorunda olmadığını söyleyenlerdenim! Yineliyorum; dinlemek/ anlamak zorundayım; saygı duymak değil…
***
Ülkemizde, son zamanlarda, “gündem” bilinerek yurttaşın yaşamından uzak! Kimse ne ücretli çalışanın çocuğunu okula nasıl gönderdiği üzerine yoğunlaşabiliyor, ne emeklinin onaltıbin lirayla nasıl geçindiğini sorabiliyor, ne de çiftçinin kurak nedeniyle üretimi nasıl sürdürebileceğini düşünebiliyor… Her şey “iktidar/ muhalefet” kavgasına yoğunlaşmış durumda! En son İstanbul İl Başkanlığı seçimi… Ne oldu şimdi? Önce il kongresinin yapılacağı belirtildi, tam kongre yapılırken savcılık kararıyla durdurmak için seçim salonuna gelindi, Yüksek seçim Kurulu ivedi biçimde toplanıp “kongreyi durdurma istemi anayasaya aykırı” diyerek savcılık kararını geri döndürdü…
Bu ülkenin “başka sorunu” yok sanki, “iktidarın” bu doyumsuz “hırsının” nereye dek süreceği de belirsiz! İnsanlar akla gelmeyecek gariplikler içinde, sokaklar can sıkıcı olaylardan geçilmiyor, yurttaş yaşayıp/ yaşamadığı konusunda da ikircikli; çünkü doyamıyor, yaşamın tutunacak dalları kırık/ paramparça… Asıl çözüm bekleyen “sorun”, insanların içinde bulundukları “belirsizlikler” değil mi? “İktidar/ muhalefet/ saraylar/ saltanat” ne için var?
***
Açık söylemek gerekirse “iktidar” doğruyu söylüyor; halkın zorda olması, temel gereksinmelerini sağlayamaması, doymaması, çocuğunun beslenme çantasını dolduramaması, dökülen dişlerini yaptıramaması “iktidarın” konusu değil! Çalışma- Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, katıldığı bir programda “Çok şükür emeklilerin maaşını zor koşulda olsak da ödüyoruz” diyor! İçinden geldiği, insana baktığı gibi konuşuyor! Onlarca yıl çalışmış, dişinden/ tırnağından keserek primini ödemiş, emekliliği hak etmiş de olsa “emekli maaşını” alabildiği için sevinmeli, ya bu zor koşullarda ödenmese daha mı iyi olur ki?
Bakan Işıkhan’ın bir tümcesi daha var, “tasarrufu nereden sağlayacaksınız; sosyal yardımlardan, emekliler ve asgari ücretlilerden keseceksiniz ki bütçenizi dengeleyebilesiniz” diyor! Yazının başında “açık konuşmaları seviyorum” demiştim; işte bunun için… Her tür savurganlıklar yapılacak, her tür “müşteri güvenceli” işlerin önü açılacak, “ballı aylıklar” dağıtılacak, gösterişli törenler düzenlenecek, üç/ beş doymaz yüklenicinin vergileri silinecek, ancak sıkışıklık olduğunda da sosyal yardım alanların/ asgari ücretlilerin/ emeklilerin sırtına yükleyeceksiniz! Böyle açık/ net konuşmaları seviyorum; çünkü ne denilmek istendiğini iyice öğreniyorum, ama “saygı” duymuyorum; bilin!
***
Bakan Işıkhan’dan ya da başkalarından sıkça duyduğumuz bir tümce daha var; “Almanya’da emeklilik için insanlar kırk yıl çalışıyor, onbeş-yirmi yıl emekli aylığı alıyor” deniliyor! Ne demek istediklerini öğrendiğim için sevinsem de “saygı” duymam beklenmesin! Almanya’da çalışanın ülkemizde bir ay dinlence yapmaya gelebildiğini, gereksinmelerine yetişemediğinde desteklerin yapıldığını, işsizlik aylığının yıllarca sürdüğünü, salgın sürecinde çalışanların nasıl korunduğunu, çocuklarının eğitiminin/ eşlerinin doğumunun nasıl kolaylaştırıldığının anlatılması gerekmiyor mu? Ayrıca bir çalışanın kırk yıl işinde kalması durumunda genç kuşağın karşı karşıya kalacağı “işsizlik” sorununun daha da büyüyeceği hiç akıllara gelmiyor nedense!
***
Bu yurdun insanları var. Bu yurt dışında hiçbir yeri “yurt” edinmek istemeyen yurtseverler var. Emekçisi var, emeklisi var, üreticisi var, esnafı var, üniversite bitirmiş işsizliğe tutsak olanları var… Ülkemizde “sorun” insan! Politikacıların da, “muhalefetin” de, “iktidarın” da, ekonomistlerin de, bilim insanlarının da özen göstermeleri gereken ilk iş “insandır”! “İnsanın” sağlığı, “insanın” doyabilmesi, “insanın” yaşayabilmesi, “insanın” zorluklara karşı tutunabilmesi için düşülendir/ yapılandır önemli olan!
“İnsanı” zorluklara sürükleyen bir düşünceye “saygı” duymamı beklemeyin; kimin söylediği de hiç önemli değil! İçinde “insan” varsa/ “insanı” kucaklıyorsa/ “insanı” yaşatıyorsa “o düşünce” kimden gelirse/ gelsin yüreğimin en özel yerindedir inanın… 250925
ADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
6 dakika önceADANA
5 saat önceADANA
5 saat önceADANA
6 saat önceADANA
10 saat önce