CEM POLATOĞLU

CEM POLATOĞLU

13 Nisan 2024 Cumartesi

Marka Şehirler

Marka Şehirler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Amaçları yöre tanıtımını artırmak olan belediye başkanları sıklıkla festivaller, paneller düzenleyerek bizleri davet eder, Turizmciler olarak bizlerden destek talep eder, görüş alırlar. Nasıl daha çok tanınabiliriz, daha çok turist alabiliriz vs… Kısaca marka şehir olmak isterler. Ancak öyle 2 festival, 1 panelle olmuyor bu işler maalesef.

Marka şehir olmak
Örneğin Batman, yabancı turistlerin de ziyaret ettiği güzel bir şehrimiz. Gastronomi festivali yapacaklarmış. Şehrin ileri gelenleri, daha önce de Batman hakkında yazdığımız için beni ve Cemal Kızıltan’ı konuşmacı olarak çağırdılar. Seve seve 2 geceliğine Batman’a gittik. Muhteşem bir ağırlama yaptılar. Şehrin bir çok noktasında festival tanıtımı ve posterlerimiz var.
Batman’ın Marka şehir olması için elde ne var diye baktığımızda; yemek ve restoran kalitesi belki de Doğu Anadolu’nun en iyilerinden. Ören yerleri dersen; başta Hasankeyf olmak üzere, Malabadi Köprüsü, Dara Mezopotamya Harabeleri, Mor Kinyukus Manastırı, Bozikan Kalesi vs onlarca muhteşem eserleri var. Şehir modern, oteller çok güzel, insanlar misafirperver vs.
İlk akşam Hasankeyf’te nehir kenarında ışıl ışıl müzikli bir restorana gittik. Gelsin yöresel yemekler, kebaplar, salatalar. Ortam şahane. Ne içersiniz dediler. Dedim Rakı. Yok maalesef dediler. O zaman Şarap. Bizde alkol yok dediler. O zaman aldıralım bir yerden. I Ihh. Alkol tamamen yasakmış. Kısa tuttuk keyfimizi. Ancak ertesi akşam şehirdeki en lüks restoranda aynı sorunla karşılaştık. Yasak, yasak, yasak..!

Eğlence yoksa turist yok
Neyse, son gün Panel var. Konuşmacıyız. Yerel basın da orada. Konuşmamı bitirdim. Soru-cevap kısmına geldik. Konuşmamda bu konuyu açmadığım halde gelen soru “Şehre turist gelmesine geliyor da burada pek konaklama yapmak istemiyorlar. Ören yerlerini görüp direkt Diyarbakır’a geçiyorlar. Ne yapmalı?” Tek cevabı var bunun; Sen tüm gün şehri dolaşmış, yorulmuş turiste keyifli bir akşam yemeği sunamazsan, o turist orada durmaz. Kısaca; “Eğlence yoksa turist yok”
Ayrıca marka olmak istiyorsan, bunların dışında şehrin görsel bir sembolü olmalı. Konya’nın Derviş’i, Ağrı’nın dağı, Ankara’nın Hitit Güneşi, İzmir’in Saat Kulesi gibi. Ayrıca, nasıl Ciğer denince akla Diyarbakır, Künefe denince Hatay, Şırdan-Adana, Baklava-Gaziantep geliyorsa Batman’a özgü marka yemekler olmalı. Batman yöresine özgün müzikler keşfedilmeli. Müzeleri zenginleştirmeli, Yöresel giysiler tanıtılmalı ve şehre özgü müzikli bir eğlence kültürü olmalı. En önemlisi belde, yurtiçi ve yurtdışı fuarlarda kendi adına temsil edilmeli.

Devamını Oku

Futbol Ve Turizm

Futbol Ve Turizm
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Alakası var mı?
Hem de çok. Örneğin, güzide futbol takımımız Eskişehirspor Süperlig’e çıkarsa, şehre her 2 haftada bir binlerce, yılda onbinlerce taraftar gelecek demektir. Tren bileti, Maç bileti, oteli, yemesi içmesi restoranı, hediyelik eşyası hatta hamamı, müzesi kişi başı en az 5.000 TL harcanır. Demek ki, Ailesi, çoluğu çocuğu ile gelen 5-10 bin taraftar, o gün şehre temiz 50 Milyon TL bırakır. Şehrin tanıtımına katkısı da cabası.
Diğer güzide takımlarımız;
Kasımpaşa
Fatih Karagümrük
Başakşehir
İstanbulspor
Pendikspor
Süperlig’deler. Yani 3 büyüklerle beraber 8 İstanbul takımı olarak ligin yarısını İstanbul kulüpleri temsil ediyor. Bu gidişle, her sene bir-iki İstanbul takımı daha Süperlige katılacak gibi gözüküyor.
Seyircileri yok!
Seyircileri yok gibiler. Seyirci, forma geliri olmayan bu takımlar, ya yayıncı kuruluş ya belediyeler veya büyüklerimizin! baskılarıya sponsor olan şirketlerin katkılarıyla lige tutunuyorlar. Belediyelerin katkısı demek siyasilerin katkısı demektir. Yani, Belediyelerin halktan veya devletten aldıkları, topladıkları milyonlarca lirayı, daha doğrusu milyonlarca doları, başta yabancı futbolcu ve futbol simsarları olmak üzere dağıtmaları demektir. Çeksinler ellerini takımlardan, bakalım bu takımlar 3. ligde tutunabiliyorlar mı?
Yukarıda saydığımız İstanbul takımlarının; şehre, tanıtımına, turizmine, kültürüne katkıları nedir?
Hemen hemen koca bir sıfır. Oysa geçtiğimiz senelerde Süperligde olan şehir takımlarımıza bakalım; Bursaspor, Eskişehirspor, Kocaelispor, Diyarbakırspor, Erzurumspor, Giresunspor, Manisaspor, Malatyaspor, Vanspor, Çanakkale vs. Bu takımlar yerel halka heyecan, birlik beraberlik ruhu getirdiği gibi, şehrin turizmine, tanıtımına, ekonomisine de büyük katkı sağlamaktadır. O şehirden sporcu yetişmesi için gençlere motivasyon olmaktadır.
Belediyeler Futboldan ellerini çeksin..!
Eğer zülfikara dokunmayacaksam, nacizane fikrim; belediyeler ve siyasiler ellerini futboldan çeksinler. Kim, hangi takım hakediyorsa onlar Süperligde mücadele etsinler. Lig, yine tüm Türkiye’yi kucaklasın. Anadolu tekrar futbol ile kucaklaşsın.
GEREKİRSE ANADOLU LİGİ KURULSUN
Yok istemeyiz, derlerse; Anadolu takımları kendi aralarında bir lig kurup aslanlar gibi kora kor, dişe diş aralarında mücadele etsinler. Çok isterlerse, sene sonunda Türkiye şampiyonluğu için İstanbul takımlarına karşı bir play-off mücadelesi versinler.

 

Yayınlanma: 23 Aralık 2023 – 00:03
YA KENDİ İŞİNİ KURARSIN YA DA SAATİNİ…
Böyle demişti rahmetli peder. Doktordu ama nihayetinde devlet memuruydu. Durumu çok iyi olan bir aileden gelmesine rağmen “istenmeyen gelin” annemin aşkına aileden kopup, 25 sene Ankara Demiryollarında sabah 9 akşam 5 çalıştı.
Kendinin değil, üstlerinin isteklerine göre tatillerini ayarlayabildi. O da sadece TCDD kamplarında doktor olarak. Son yıllarında ise tatil niyetine, İstanbul’da köşkte yaşayan huysuz babaanneme giderdik.
Babam çok çalışsa da maaşı sabitti. Bize hissettirmedi ama eminim 3 çocuk okuturken çok zorlandı. Tüm Demiryollarının Başhekim Yardımcısı olmasına yani mevkisine rağmen, özel işleri için hiç adam kullanmadı. Alışverişini, oturduğumuz lojmanın bakımını, tamirini bile kendisi yaptı veya ücretiyle yaptırdı.
Anasını iyileştirdiği, köyünden getirip babamın kapısına bıraktığı bir bakraç yoğurdu, ısrarcı adamın kafasına atmıştı J. Oysa milyonluk ilaç ihalelerinde karar mercii babamdı. Onun hiç arabası olmadı, hiç evi olmadı. İyi bir saati, pahalı bir takım elbisesi olmadı. Ama pantolonları hep ütülü, ayakkabıları boyalı, gömlekleri kolalıydı.
O 53 yaşındaydı, ben 17. Yüzünün hiç gülmediği bu rutin hayata kalbi dayanamadı ve durdu… Ne torun gördü ne torba. Ne gelin gördü, ne damat. Ne evi oldu, ne arabası. Ne doğru dürüst gezdi ne de tatil yaptı.
Ancak bu memur hayatından artık ne kadar yıldıysa, bana hayatında verdiği üç öğütten biri şuydu; Bak evlat, bu hayatta rahat yaşamak istiyorsan; “Ya kendi işini kurarsın, ya da saatini”

Devamını Oku

Çorumlu Hititler

Çorumlu Hititler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son yılların trendi ise; Antik şehir veya müzelerde, o döneme ait keşfedilen mutfağı tadımlamak, turistlere pazarlamak. Türkiye’de bu konudaki ilk deneyim İzmir, Efes Antik kentinde yapıldı. 27 Haziran 2017 tarihinde Celsus Kütüphanesi önünde Bakanlığın ilgili birimi DÖSİMM’e tahsis ücreti ödenerek turistler için Roma dönemine ait menüler özel kıyafetli servis elemanları ve müzisyenler eşliğinde sunularak özel bir gece düzenlendi. Ancak, özellikle sosyal medyada Efes Antik Kenti’nde sünnet düğünü! yapıldığına dair çıkan asılsız haberler üzerine bu tür etkinlikler geçici olarak yasaklandı. Oysa bu tür örnekler, etkinlikler tüm dünyada yapılmaktadır.
İtalya’da birçok müzede, Roma ve Bizans esintileriyle bezenmiş menüleri gerek müzelerin içinde gerek antik Roma manzarasında klasik müzik veya arya eşliğinde deneyimlersiniz. Keza, Toledo’da (İspanya) o dönemin Yahudi yemekleri, Malta’da, Çekya’da, Macaristan’da Şövalyelerin, Avusturya’da Habsburg Hanedanı dönemi yemeklerini görsel sunum içerisinde tadabilirsiniz.
Biz de saraylarımızda ya da özel mekanlarda Osmanlı dahil bu topraklarda yeşermiş medeniyetlerin mutfağını, görsel sunumlarla zenginleştirerek turistlerimize sunmak istiyoruz. Bu tür yemeklerin turistlere 500 Euro’dan pazarlandığını da eklemek istiyorum.
Gastronomi Turizminin getirilerini örneklemeye devam edersek; Fransa’nın turizm gelirinin %70’i Gastronomi ve Gastronomik ürünlerinden kaynaklanır. Bizde bu oran son yıllardaki atılımlarımıza rağmen henüz %12’lerdedir. Hedefimiz ise; 2025’te Gastronomiden elde etiğimiz geliri toplam turizm gelirinin %50’sinin üzerine çıkartmak.
ÇORUM – HİTİT ZİYARETİMİZİN AMACI
İşte bu konsepti tekrar geliştirmek adına Çorum Valimizin daveti üzerine değerli meslektaşım, Gastronomi Turizminin önderlerinden Ömer Kartın ve iki çok değerli aşçımızla birlikte Hitit Şehri Çorum’a gittik. Buradaki kazılarda bulunan Hitit tabletlerinde o döneme ait yemek tarifleri bulunmuştu. Bizler de iki gün boyunca bu Tabletlerde yer alan tariflere göre Hitit yemeklerini deneyimledik. Özellikle bir tablette betimlenen killi toprak güveçte pişirilen Narlı Kuzu Budu Tandır tek kelime ile muhteşemdi.
Hititler döneminde gıda, silahtan daha önemli bir ögeymiş. O yüzyıllarda, birçok kavmin, kıtlıktan çıkamadıkları için kaybolduğunu biliyoruz. Ancak Hititler, devasa silolar yapmışlar. Siloların altını kil döşemişler, onun üstüne saman daha sonra saklayacakları kadar Buğday veya Arpa koymuşlar. Bunların üstüne tekrar saman ve onun üzerini de yine kil ile mühürlemişler. Böylece Buğday ve Arpa 2-3 sene dayanmış. Kıtlık görmemişler.
Yine tabletlerden öğrenildiği üzere buralarda Baharın gelişi Çiğdem Aşı törenleri ile kutlanırmış. Bulgur Aşı yani. Çiğdem çiçeğinin yetişmesi ile birlikte her yıl geleneksel olarak Çorum’un köylerinde gerçekleştirilen ve UNESCO’nun dünya kültür miras listesinde yer alan bu etkinlik çerçevesinde çocuklar, araziye çıkarak Çiğdem Çiçeklerini toplar. Toplanan çiçekleri bir iğde dalına takan çocuklar, daha sonra yanlarına aldıkları bez torbalar ile köyde Çiğdem Gezmesi’ne çıkar. “Çiğdem çiğdem çiçeği, alacağız bulacağız göceği, çiğdem geldi kapıya, yağ çıkarın dışarıya” manisini okuyan çocuklar, tek tek evleri ziyaret ederler. Köy sakinleri ise evlerine gelen çocukların torbalarına yağ, bulgur gibi malzemeler koyarlar. Toplanan malzemelerle meydanlara kurulan kazanlarda pişirilen Bulgur Aşı (Pilavı) yani Çiğdem Aşı, özel giysilerini ve takılarını giyen köy halkına müzik, oyunlar ve danslar eşliğinde ikram edilir.
Yine tabletlerden öğrendiğimize göre buraların en eski yemeklerinden Hingal hala popüler bir yemek. Hengel, hangel veya hingel diye de adlandırılan bu yemek Kafkaslarda da benzeri bulunan içsiz-içli bir tür mantıdır. Biraz iri ve içine konan malzeme; kimi zaman patates, kimi zaman kıyma bazen de et’dir. Genelde sarımsaklı yoğurtla yenir.
Çorum, bilindiği üzere sadece Hititlerin değil birçok medeniyetlerin kalıntılarının bulunduğu bir şehrimiz. Bu nedenle Defineciler için çok cazip bir şehir. Defineciler, buldukları mal eğer değerli bir madense, o madenin değerini mutlaka devletten alıyorlar. Bunun dışında, yine buldukları eser çok tarihi değeri olan bir şey ise kendilerine ekstra ödemeler yapılıyor ama bunu sadece defineciler biliyor. Köylüler bu detayı maalesef pek bilmiyor. Bu nedenle köylülere buldukları eserin birkaç katını teklif edenler çıkıyor ve onların buldukları değerler böylece yurtdışına kaçırılıyor. Kısaca sadece tarihi eserlerimizi değil o eserlerin içinde, üzerinde yaşayan köylülerimizi de koruma altına almalı ve eğitmeliyiz. Aksi takdirde kısa zamanda New York Metropolitan müzesinde bir ÇORUM Departmanı görebiliriz.
Sonuçta bizler, Çorum’da doyduk ama Çorum’a doyamadık!

Devamını Oku

Saklı Kent – Kahramanmaraş

Saklı Kent – Kahramanmaraş
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Neden saklı kent?
Çünkü Maraşlı mütevazı, kendini övmekten imtina ediyor. Reklamını yapmıyor. Adeta saklanıyor. Çoğu kişi, burada imal edilen kıymetli ürünlerin merkezinin Kahramanmaraş olduğunu bilmiyor. Maraş üretiyor, başka şehirler bu ürünleri kendi malıymış gibi satıyor.
Neler bunlar? Tekstil ürünleri, metal mutfak eşyaları, gıda ürünleri, altın takı imalatı, ayakkabıcılık, maden ve hatta tarım ürünleri. Başka şehirlerden tüccarlar gelip bu ürünleri satın alıyorlar ve kendi ürünleriymiş gibi yurtiçi ve yurtdışına pazarlıyorlar.
Soruyorum Maraşlılara, neden buna müsaade ediyorsunuz? Diyorlar ki? “Biz onlara karışamayız. Biz kendi kar’ımıza bakarız. Kazanıyorsam, karnım doyuyorsa, paramı alıyorsam bu bana yeter”
Geliş sebebimiz.
Değerli dostumuz Serhan Erdoğanyılmaz’ın davetlisi olarak bir grup yazar Başkonuş Yaylası’na geldik. Kanser hastalarına adeta reçete ile yazılan havasını solumak, muhteşem doğasıyla kucaklaşmak, Annesi Süreyya hanımın meşhur Maraş yemeklerini yemek ve tabii ki şehirdeki depremden sonrası durumu değerlendirip, turizm açısından “elden ne gelir” ona bakmak için üç günlüğüne buradayız.
Aslında burası yabancıların 5 yıldızlı otelden çok daha fazla ödedikleri Agritourism kültürüne uygun bir tatil yeri. Yani, doğa içerisinde, tarım ve hayvancılık’la uğraşan çiftliklerde yapılan bir tatil konsepti bu. Yine, başta Avrupalıların rağbet gösterdiği Teetotal – Alkolsüz tatil- konseptine de uygun. Not: Bunun islami nedenlerle alakası yok. Sadece fiziksel arınma için yaptıkları bir tatil çeşidi bu.
Bizler de açıkçası, son zamanların üzerimizde bıraktığı ağır yükleri, travmaları, beynimizde oluşturduğu hasarları burada geçirdiğimiz 3 günde attık. Kısaca, kendimizi, beynimizi Reset’ledik, sıfırladık.
Şehir merkezine indiğimizde ise gördük ki, depremin yarattığı ağır hasarın, insanın içini acıtan kalıntıları hala duruyor. Her konuştuğumuz Maraşlının onlarca yakınlarında kayıpları var. Kimleri kaybettin? diyoruz. Bazıları; “kızımı, annemi, kardeşimi kaybettim” derken rutin ses tonunu koruyor. Hani, sanki biz; sabah ne yedin? diye sormuşuz, onlar da “peynir, zeytin, ekmek” der gibi cevaplıyor. Önce şaşırıyoruz. Çok yakınlarımıza soruyoruz, nasıl bu kadar soğukkanlılıkla en yakınlarının kaybını dile getirebiliyorlar? diye. Cevap çok daha şaşırtıcı; Bu hayatta daha acı ne yaşayabilirler ki. Onları (bizleri) artık hiçbir şey daha fazla üzemez, acıtamaz, incitemez. Sanki bu yakın kayıplarına uğrayanlar, artık yaşam sevincini yitirmiş. Bazıları sadece nefes alıyor ve sadece besleniyorlar. Sanırım bu güzel insanların kendilerini toparlaması birkaç seneyi bulacak. Belki de onlara profesyonel yardım gerekebilir.
KAHRAMANMARAŞ’A GELİN!
Turizm açısından gözlemlerimiz ise; Elbette gezilip görülesi muhteşem müzeleri, ören yerleri var. Örneğin Ashab-ı Kehf Külliyesi, Ceyhan Köprüsü, Döngel Mağarası, Etnografya Müzesi vs. Ancak şurası kesin ki Kahramanmaraş’ı turizm açısından kalkındıracak olan şehrin eşsiz Gastronomik değerleri.
Şöyle söyleyebilirim; Belki çeşitlilik ve tanınırlık açısından bilinen Gastronomi şehirlerine göre yemek ve sunum kalitesi, sanki bir tık yukarıda. Hemen her yemeklerini “fine dining” kıvamında sunuyorlar. Hele ki Başkonuş Yaylası sahibesi Süreyya hanımın sunduğu yemeklerin her birinin bir hikayesi var. Hikayelerinin yanı sıra Maraş’ın Yokluk yemeği var, Kız isteme yemeği var, Bayram yemekleri ayrı, Düğün yemekleri ayrı. Özellikle yemeklerinde Maraş’ın endemik veya yöresel otları ve baharatlarını kullanmaya özen gösteriyorlar.
Neler mi denedik?
Tırşık (Andırın Doktoru); Yılan Pancarı, Dövme (iri nohut), Maraş tarhana, yoğurtla yapılıyor. Şifa niyetine içiliyor. Maraş Paça; İlla ki Menekşe Restoran Remzi Ulaş’ta. Bulgur ve kıymanın yoğrularak bir güzel harmanlandığı Sömelek Köftesi. Maraş Tarhanası; burada tarhana farklı bir kurutulma şekli ile hazırlandığı için hem cips gibi yeniliyor hem de çorba yapımında kullanılıyor. İçine bazen yuvalama gibi ufak köfteler ve nohut koydukları da oluyor. Maraş Çöreği; İrmik, susam, un, çörek otu, şeker ve süt ile yapılıyor. Elbistan Tava; Yine Elbistan yöresinden Pisik Omacı – Ekmek Köftesi. Maraş Kömbesi, Hapısa Tatlısı Pekmezle yapılıyor, ceviz döküp yeniliyor. Ravanda şerbeti, Döğme aşı, Çöş börek, Çullama ve tabi dünyaca ünlü Maraş Usulü Sakız Dondurması .
Artık başka yerde dondurma yiyemem…
Burada dondurma İstanbul’dakilerden çok farklı bir lezzete sahip. Çünkü diyorlar ki; sizin İstanbul’da yediğiniz Maraş Dondurması; 1.si şok dondurulup gidiyor, çözüldüğünde ise tadı aynı olmuyor. 2.si ise; başka şehirlere fabrikasyon imal edilip giden dondurmaların çoğu ithal salep hatta süt tozu, peynir altı suyu tozu, kıvam artırıcılar, glikoz şurubu, emülgatör, stabilizatör ve/veya renklendirici aroma ile imal ediliyor.
Bizim burada yani Maraş’ta yediğimiz dondurma ise bambaşka bir lezzet. Ben, bir daha fabrikasyon yani şok buzlanmış dondurma yiyebileceğimi düşünmüyorum.

Devamını Oku

Yine Yeniden Mehmet Ersoy

Yine Yeniden Mehmet Ersoy
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bürokrat yapının kendisine ve iş aile hayatına sekte vurduğunu düşünüp, tüm bakanlar milletvekili zırhı altına girerken, o siyasetten uzak duracağının sinyalini verip bu teklifi reddetmişti.
Yaptıklarının yapamadıklarının yanında daha ağır bastığını örneklerle belirtip, kendisine Bakanken değil koltuğunu bıraktıktan sonra bir teşekkür yazısı yazmıştım.
*Not: Ne Mehmet Ersoy ile şahsi ne de şirketi ETS ile ticari irtibatım yoktur.
Öyle gözüküyor ki, kendisi, Sayın Cumhurbaşkanın ısrarlarına dayanamayarak 2. kez bakanlık teklifini kabul etti. Hayırlı olsun. Ancak bu kez sorumlulukları biraz daha artmış gözüküyor.
Neler mi ?
• Sürekli kendi eski dönemindeki turist sayısı ve gelir rekorlarını yenilemek zorunda kalacaktır.
• Turizm Geliştirme Ajansı TGA, vergiye (paraya) endeksli koltuk dağılımından vazgeçmeli. Burada, otelci fazla para verdi diye koltukların %70’i ile, Acentacı ise 1 koltukla temsil ediliyor. Oysa otelci sadece kendi otelini, en fazla kendi bölgesini düşünür. Acenta ise Edirne’den Kars’a, Gastronomi’den, Kültür turlarına, Kuş gözetlemeden, Müzelere kadar 1001 çeşit turizm ve bölgeye hitap eder. Dünyada ise otelciler asla turizmci değil yatırımcı olarak görülürler. Yine dünyada, TGA gibi oluşumlarda sadece turizmciler yani seyahat acentaları ağırlıktadır. Rehberlik, taşımacılık, konaklama vs sektörlerinden birer temsilci ya vardır ya yoktur.
• Müzelerde ve ören yerlerinde dış ülkelerde olduğu gibi görsel Show’lar düzenlenmeli, ilintili döneme ait giysi ve teçhisatlı görevlilere yer verilmeli, akşamları, arzu eden turist gruplarına ilgili dönemin müzik ve gastronomisi eşliğinde etkinlikler düzenlenmelidir. * Not: 2017’de EFES’te denendi. Sosyal medyada “Sünnet Düğünü yapıyorlar” dedikodusu yayılınca bu tür etkinlikler yasaklandı.
• Marka oluşturabilecek bölgelerin yurtdışı fuarlarda bağımsız olarak temsil edilmelidir. Bu bölgeler topyekûnTÜRKİYE standı altında fuarlara katılmamalıdırlar. Ör. Kapadokya, Antalya, Bodrum, Kuşadası, GAP, Karadeniz vs bağımsız temsil edilmelidir. Yani, Marbella, PhiPhi, KotaKinabalu, Bali, Koh Samui, Langkawi, Las Palmas, İbiza, Cebu, Cote d’azur, Zanzibar, Cancun, Galapagos, Cape Verde, Phuket, Hawaii vs gibi. Bu bölgelerin hangi ülkede olduğunu birçok kişi bilmez. İnsanlar Phuket’e gittim der, Tayland’a gittim demez. Ertesi sene, PhiPhi, bir sonraki sene Pattaya, Krabi’ye vs gider. Oysa hepsi Tayland’dadır. Bizde ise, gemi ile 5 saat Kuşadası’na gelen turist kendini Türkiye’ye gitmiş sayar. Görülmüş ülke olarak Türkiye’nin üstünü çizer.
• Yurtdışında olduğu gibi, turistlerin ödediği konaklama vergileri, olduğu gibi otelin bulunduğu bölge belediyesinin turizm bütçesine aktarılmalı. Aktarılmalı ki, o belediye, beldesini daha da güzelleştirsin, daha çok turist alsın.
• Her şey dahil sisteminin denetim altına alınıp farklı katagorilere ayrılması önemlidir.
• Ve elbette senelerdir sürüncemede kalan yeni yasamız ve Türkçe Rehberlik düzenlemesi gibi yarım kalmış işlerin tamamlanması gerekmektedir.
• Bir umudumuz da, Türsab ile olan küskünlüğün “devlet gücü” kullanılarak sonlandırılması olabilir.
Yolu açık olsun…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.