KÖKLERİMİZE DÖNÜŞ: OKULLARDA GÖKTÜRKÇE DERSLERİ

KÖKLERİMİZE DÖNÜŞ: OKULLARDA GÖKTÜRKÇE DERSLERİ

ABONE OL
24 Eylül 2025 09:23
KÖKLERİMİZE DÖNÜŞ: OKULLARDA GÖKTÜRKÇE DERSLERİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye eğitim sisteminde
yıllardır özlemini duyduğumuz,
kültürel kimliğimizi pekiştirecek
adımlardan biri nihayet atıldı.
Bazı pilot okullarda 4.-6. sınıf öğrencilerine Göktürk abecesi, yani
halk arasında bilinen adıyla Orhun abecesi öğretilmeye başlandı. Bu uygulama sessiz sedasız
başlasa da, etkileri derin olacak
bir kültürel devinimin habercisidir.
Orhun Yazıtları’nda can bulan
bu kadim abece, binlerce yıl öncesinden bugüne ulaşan en kıymetli kültürel miraslarımızdan biri.
Yazıtlar sadece birkaç taş parçası
değil; Türk ulusunun kimliğini,
devlet aklını, toplumsal yapısını
ve değer dünyasını yansıtan
eşsiz birer belge. Kökümüzü,
geçmişimizi, atalarımızın bizlere
bıraktığı öğütleri öğrenmenin
anahtarıdır Göktürk abecesi.
Bugün, çocuklarımızın sınıf
tahtalarında bu abecenin tamgalarının yazıyor olması; sadece
sembolik bir jest değil, köklere
tutunma iradesidir. Bu alfabe
üzerinden kendi adını yazan bir
çocuğun gözünde parlayan ışık,
aslında Türk kimliğine duyulan
özlemin, bağın ve gururun ortaya
çıkmasıdır.
Son yıllarda, eğitim politikalarında Arap ve Fars kültürel dairesine öykünmeyi çağrıştıran adımların gölgesinde kaldık. Siyasal
İslamcılığın etkisiyle, Osmanlıca
adı altında Arap harflerinin öne
çıkarıldığı, hatta Arap dünyasının sorunlarına Araplardan fazla
sahip çıkıldığı bir dönemde;
Göktürkçe’nin eğitim
sistemine dahil edilmesi Türklük adına
umut verici bir gelişmedir.
Bu topraklarda
imamların sınıf öğretmenliğine atandığı, kimi tarikat ve
cemaatlerin eğitim
kurumlarına nüfuz
ettiği bir dönemde,
sınırlı da olsa bazı
okullarda Türk’ün
öz abecesinin öğretilmesi, bir dirençtir.
Kültürel bağımsızlığın sessiz ama güçlü bir çığlığıdır bu.
Geçmişte kimi çevreler, “Osmanlıca bilmediğimiz için ecdadın
mezar taşlarını okuyamıyoruz”
diyerek Arap-Fars karışımı bir
dili savunmuşlardı. Oysa aynı
insanlar, Göktürk Yazıtları’ndan,
Orhun’dan, Bilge Kağan’dan,
Tonyukuk’tan hiç söz etmediler.
İşte bu yüzden, Göktürkçe’nin
okullarda öğretilmeye başlanması
sadece bir dil değil, bir düşünme
yoludur.
Bugüne dek yabancı akademisyenlerin çevirilerine muhtaç
kalmıştık. Kendi atalarımızın
yazdığı yazıtları okuyamayan bir
millet durumundaydık. Oysa artık
Türk çocukları kendi geçmişine
kendi gözleriyle bakabilecek.
Göktürk abecesi ile atalarının
yazdıklarını okuyup anlayabilecek. Bu sadece bir yazıyı öğrenmek değil; kendi kimliğini, tarihini
ve köklerini öğrenmektir.
Dilerim bu pilot uygulama sadece bazı okullarla sınırlı kalmaz,
Milli Eğitim Bakanlığı bu alfabeyi
tüm Türkiye’de yaygınlaştırır.
Hakkari’de, Ege’de, Orta Asya’da
gün yüzüne çıkarılan yazıtlar artık
bilim insanlarının tekelinde değil,
halkın ve gençliğin bilincinde yer
bulur.
Bu anlamlı adımı atan, öneren, uygulayan herkese yürekten
teşekkür ediyorum. Tarihsel belleğimizi canlandıracak, bizi millet
yapan ortak değerleri hatırlatacak
her girişim, yarınlara daha güçlü
yürümemizi sağlar.
Göktürk alfabesiyle tanışan
her çocuk, Türk olmanın ne demek olduğunu daha derinden hissedecek. Bu, bir eğitim reformu
değil; bir kültürel uyanıştır.

Mustafa’nın sapanı

Mevlüt Abinin Not
Defteri:Geçen gün bizim Mustafa Özke yine şiirle karşımıza
çıkmış.
Yok yok, endişeye gerek
yok… Şiir yine bildiğimiz gibi!
Kaleminden dökülenler mi desem,
sapanından fırlayan mısralar mı…
Ama öğreniyoruz ki bu sefer
sapan Filistin’e ulaşmış. Helal
olsun!
Gerçi ben şiiri henüz okuyamadım. Ama anladığım kadarıyla
Filistin halkıyla ilgili bir şeyler
var. Muhtemelen kilim desenli,
motifli bir özgürlük hayaliyle,
sapan mısra mısra havalanmış,
Gazze sokaklarında sekerek ilerlemiş… Yani öyle olmalı, yoksa
ne işi var bir Filistin etkinliğinde?
Ama be Mustafam…
Bu sapan sadece bir yöne mi
çalışıyor? Ayarını Filistin ayarına
sabitlemişsin anlaşılan. Otomatik
hedefleme gibi bir şey mi var bu
işte?
Hani bir sapan da Hocalı’ya
fırlatsan…
Bir taş da Türkmeneli’nde yetim
kalmış çocuklar için atsan…
Doğu Türkistan’daki sessiz
çığlıklar duymaz mı senin şiir
sapanın?
Sekel Eli’ni haritada bulamazsın belki ama şiirin bulur inan
bana…
Bulgaristan’da, Yunanistan’da
hâlâ “siz burada fazla oldunuz”
diyenlere inat, bir şiirle karşılık
versen, ne güzel olurdu.
Hatta Lübnan’daki unutulmuş
Türkmen köylerine, Suriye’de
varlığıyla yokluğu belli olmayan
soydaşlara da bir kıta yollasan,
kimse itiraz etmez.
Ama işte…
Senin sapan biraz navigasyon
ayarlı gibi:
“Yol tarifi alınıyor: Filistin’e gidiliyor…”
Ha yanlış anlaşılmasın, kimse “Filistin’e şiir yazma” demiyor. Yaz
tabii. Ama “tek şiirlik
mahalle” olur mu
be abi? Şiir yazarı bile çok yönlü
olmalı. Dünya yuvarlak, şiir düz
gider ama döner dolaşır gelir.
Kısaca…
Mustafa Abi, senin şiir tamam
da… sapanı biraz upgrade et.
Versiyon 2.0 olsun. Hedef listesi
genişlesin.
Filistin’in yanına birkaç “unutulmuş Türk coğrafyası” eklersin,
taş yetmezse şiirle tamamlarsın.
Olur biter.
Yoksa bu iş böyle giderse, bir
gün biri çıkar der ki:
“Mustafa’nın sapana ‘coğrafi filtre’ yüklemişler…”
Ah be Mustafam…
Senin kalem balistik olsa da, biz
yine seni severiz.
Ama sapanı biraz daha geniş
açıya ayarla emi?

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.