Düşündüklerini Türkçe açıklayamayan,
Türkçeyi iyi kullanamayan bir eğitim sisteminin
içinde olduğumuzu birçok araştırma ortaya
koydu! Bölük/ pörçük, çoğu zaman yazım
yanlışlarıyla dolu, zorlanarak tümcelerin arasına
sıkıştırılmış “dilsel” bulanıklık oluşturduğunu da
umursayan yok! Türkçe bu; herkesin olduğu
gibi bizim anadilimiz… Üstelik yaşamın içinde
gelişen her şeyi, her olguyu, her sevinci, her
kaygıyı, her bitişi, her başlangıcı öyle çok
seçenekle anlatma olanağı var ki; hiçbir yabancı
sözcüğe gereksinim duymadan, tümceleri kendi
varsıllığımızla oluşturabilmek olası…
Bir eylemden söz edeceksin, “o” eylemin
kendi/ özü dururken “kökleri” Türkçe yapısına
ters olan yabancı dillerden birinin “sözcüğünü”
yerleştiriyorsun! Tümce Türkçe gibi ama,
ortasında “yama” gibi duran yabancı sözcüğe
yer vermekten uzak durmuyorsun! Eğitim
“yabancı” sözcüklere kapı aralayınca, eğitimci/
politikacı/ öğrenci/ yurttaşlar da tümcelerine
yabancı sözcüklerden “yama” yapıyor, dildeki
bu kayma da yaşamın tüm katmalarına zarar
veriyor…
***
Neden mi bunları yazma gereği duydum; bu
dilsel çözülmenin toplumsal yansıması da var…
Doğruyu/ yanlışı, haklılığı/ haksızlığı, gerekliliği/
gereksizliği, gericiliği/ ilericiliği karıştırmaya
başladık uzun süredir! Her işte, her eylemde,
her çabada bir “hak” olduğuna hem inanıyor
hem de biliyoruz değil mi? öyleyse “neden”
kısa sürelerde palazlanıp, son model araçlarda,
“bir elleri yağda diğeri balda” olanların “bunu”
nasıl başardıklarını, bu yurdun yurttaşının büyük
bir katmanının her gün biraz daha zorlandığını
görmezden geliyoruz, üstelik “orantısız”
büyüyenleri haklı çıkarmaya çalışıyoruz?
Her zaman yazıyorum… Haksız kazanç
sağlayanın, çalanın, çalana gözetmen olanın,
“emek” ortaya koymadan hesaplarını artıranın
“doymaz” oluşları nedeniyle çıkmaz içinde
ülke! Onların “doymazlığı” nedeniyle çalışanlar
yirmiikibin liraya, emekliler onaltıbin liraya
tutsak edilmiş durumda! Eğer insanlar temel
gereksinmelerini karşılayamıyorsa, mevsimsel
yiyeceklerini alamıyorsa, ekmek/ yumurta/ et
kuyruklarında zaman tüketiyorsa bu “doymazlar”
yüzünden; bilmeyen var mı bunları! İşte tüm
bunlar Türkçe’nin varsıllığından yararlanarak
anlatılmayınca yurttaşın sesi de kısılıyor!
***
Son zamanlarda, özellikle “turpun
büyüğü” sözü edildiği günden bu yana
yaşananların sorgulanması gerekmiyor mu?
Türkçe konuşulmayınca, yaşanılanlar Türkçe
anlatılmayınca, anadili Türkçe olan bir toplum
olmamıza karşın olanlar da “olması gerekenin”
ötesinde yorumlanıyor! Gün boyunca odamızın
bize bakan duvar komşusu olan televizyonda
konuşanların, özellikle ekonomi ile ilgili ya da
“hakla/ hukukla” ilgili konuşmaların yüzde
kaçına anladığınız dilde anlam buluyorsunuz?
“Kar” yazarsınız, üzerinde “şapka” var mı
yok mu onu düşünürsünüz, olmadı “kazanç” mı,
“yağış” mı olduğunu çoğu zaman ayıramazsınız!
Ya da “hala” yazarsınız, “yakınlık” için mi,
yoksa bir “süreklilik” nedeniyle mi denildiğini
çözmekte zorlanırsınız! Bu anlam kargaşası
yaşanırken toplumsal olayları çözümlerken de
savrulursunuz, hep birlikte savruluruz…
***
Düşünsenize, bir yüklenici/ suçlu ortaya
çıkıyor, “itirafçı” olarak salt “muhalefete”
yakın belediyelerin adlarına vererek serbest
kalıyor, “iktidara” yakın olan onlarca
belediye konusunda sessizliğini koruyor!
İşin düşündürücü yanı şu: bunca gelişmeleri
izlerken “neden salt muhalifler” sorusu sorulmak
yerine, “iddialar” suçlama konusunda yeterli
görülüyor! Bunda “muhalefet” sözcüleri de
suçlu; yaşananları onlar da Türkçe sözcüklerle
anlatmıyor! “Ulus” demeleri gerekirken “millet”,
“özgürlük” yerine “hürriyet”, “egemenlik” yerine
“hakimiyet”, “ulusal” yerine “milli” demelerine
anlam veremem!
Salt oda değil… Özellikle son yerel
seçimde “iktidarın” yitirdiği belediyelerde
oynanan oyunlar “hoş” olabilir mi? Bir seçim
olmuş, yurttaşların karşısına adaylar çıkmış,
“adaylardan” biri her zamanki gibi “en çok oy”
alarak belediye başkanı seçilmiş! Buraya dek
güzel de, bundan sonrasının konuştuğumuz
Türkçe’de, konuştuğumuz anadilde “tanımı”
yok! basından sizler de izliyorsunuz; sıkıştırma,
gözdağı, uyarı, korku vererek görevinden
uzaklaşmasını sağlamak… Bunların arasında
belediye başkanları da var, meclis üyeleri
de… Sonra da mecliste çoğunluğu alarak
belediyenin “iktidar” partisine geçmesini
sağlamalar… Neden Türkçe konuşulmuyor,
anadil savsaklanıyor, diyorum biliyor musunuz?
Dediğim doğru olmasa; bu yaşananları,
seçmenin özgür istencini yok saymayı haklı
bulan “bir kişi” olmazdı! Bir bakın bakalım
çevrenize kaç kişiler…
ADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.