ÜNİVERSİTELERİN DE ADLARINI DEĞİŞTİRELİM

ÜNİVERSİTELERİN DE ADLARINI DEĞİŞTİRELİM

ABONE OL
23 Eylül 2025 10:04
ÜNİVERSİTELERİN DE ADLARINI DEĞİŞTİRELİM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son yıllarda Türkiye’deki üniversitelerde dikkat çekici bir
eğilim yaygınlaşmaya başladı:
fakültelerin isimlerini değiştirme
yarışı. Bu değişim, çoğu zaman
eğitim-öğretim içeriğinde ya da
akademik yapıda köklü bir dönüşümü yansıtmaktan uzak; daha
çok dışarıya dönük bir “algı yönetimi” hamlesi olarak karşımıza
çıkıyor.
“Fen Fakültesi” gibi köklü, anlamı net, akademik karşılığı olan
bir isim artık yeterince etkileyici
bulunmuyor. Yerine, kulağa daha
süslü gelen ama ne yazık ki çoğu
zaman içi boş kalan isimler tercih
ediliyor: “Doğa ve Yaşam Bilimleri
Fakültesi”, “Bilim ve İnovasyon
Fakültesi” gibi. Benzer durum
mühendislik, iktisat ve edebiyat
fakülteleri için de geçerli.
Oysa eğitimde esas olan isim
değil, içerik ve liyakattir. Fakültenin adını ne kadar değiştirirseniz
değiştirin, içeride nitelikli bir akademik kadro yoksa, bilimsel üretim zayıfsa ve öğrenciler ezbere
dayalı bir sistemde boğuluyorsa,
o tabela neyi değiştirir?
Bu yüzeysel değişimlerin
ardında daha derin ve rahatsız
edici bir başka gerçeklik yatıyor:
Üniversitelerin
kurumsal yapılarında yaşanan
aşınma. Son dönemde birçok üniversite, bilimsel üretim merkezleri
olmaktan uzaklaşıp, belirli kişi ya
da grupların etkisi altına giren yapılar hâline dönüşüyor.
Özellikle devlet üniversitelerinde; rektör, dekan ve bölüm başkanlıklarına yapılan atamaların
liyakatten uzak, eş-dost-akraba
ilişkilerine dayalı olması akademiyi ciddi şekilde zedeliyor. Akademik kadrolar, bilimsel yeterlilikten
çok sosyal çevreyle şekilleniyor.
Bu da üniversiteleri “aile şirketi”
ya da “yakın çevre ağı” görünümüne sokuyor.
Bu noktada, bazı üniversiteler
isim değişikliklerini sadece fakültelerle sınırlı tutmamalı belki de.
Zira kurumun gerçek işleyişi ile
tabelası arasında derin bir uyumsuzluk varsa, “üniversite” adını
taşımak da artık bir yanılsama
hâline gelebilir.
Belki biraz ironik ama yerinde
bir öneri:
Mevcut yapıyı daha iyi yansıtacak
yeni isimler düşünülebilir:
“Aile ve Sosyal İlişkiler Üniversitesi”
“Tanıdıklar Akademisi”
“Referansla Bilim Enstitüsü”
Şaka gibi görünüyor olabilir,
ama akademik ortamın geldiği
nokta, böyle karamsar bir mizahı dahi meşrulaştıracak ölçüde
ciddi.
Bir üniversite; bilimsel özgürlük, eleştirel düşünce, evrensel
etik ve liyakat gibi ilkeler üzerine
inşa edilmelidir.
İsimler değişebilir. Ama zihniyet değişmedikçe, hiçbir tabela
gerçek bir dönüşümün habercisi
olamaz.
Sonuç:
Üniversitelerimizi geleceğe taşıyacak olan, tabeladaki yeni
isimler değil; özgür düşünen
akademisyenler, liyakate dayalı
atamalar ve bilimsel üretimi önceleyen kurumsal yapılardır.
Gerisi vitrin düzenlemesinden
ibarettir.

“Bize talkın, kendilerine salkım… Vallahi salkımı ben de istiyorum!”

Memleket olarak öyle bir hâle
geldik ki, siyasiler konuşurken
başka, yaşarken bambaşka…
Rahmetli dedem ne derdi biliyor
musunuz?
“Oğlum, bunlar bize talkını veriyor, kendileri salkımı yutuyor!”
Dedem nereden bilsin, yıllar
sonra bu deyim tam anlamıyla
vücut bulacak.
An itibarıyla Türkiye’nin en rafine
atasözü hâline geldi bu laf.
Misal, Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin Hazretleri…
Kendisi imam hatipleri öve öve
bitiremiyor.
“Çağa yön veriyoruz” diyor,
“Eğitimde örnek model” diyor,
“İmam hatip, sadece okul değil
bir hayat biçimi” diyor…
Bakan’ı dinleyince vallahi insanın içinden çocuğu elinden tutup zorla imam hatibe yazdırmak
geliyor.
“Bu fırsat kaçmaz” diyor insan
kendi kendine.
Lakin kazın ayağı öyle değil,
efendim.
Bakanımız, milletin çocuğuna
imam hatip şart derken;
kendi çocuğunu alıp, Ankara’da
özel mi özel, steril mi steril, lüks
mü lüks bir okula yazdırıyor.
Hani şu okul var ya…
Gitar, keman, piyano dersleri
olan…
Açık tarım alanı, sera, organik
yumurta ve tavuk yetiştiriciliği
yapan…
Profesyonel güvenlik görevlisi,
kapalı yüzme havuzu, sağlık
merkezi olan…
Kahvaltı var, öğle yemeği var, ara
öğün de cabası!
Bizim çocuklara ise okulda
verilen tek şey… Siyer-i Nebi ve
boş musluk.
Sıra arası top oynuyorlar, teneffüste bakkal simidi varsa şanslılar.
Temizlik görevlisi mi? O da ödenek yokluğundan emekli olmuş
gibi davranıyor.
Öğrenciler nöbetleşe temizlik yapacak neredeyse.
Ne gitar var ne keman… Tek müzik “zilin sesi”.
Yahu Sayın Bakan, hani
imam hatip çağın ötesindeydi?
Hani örnek modeldi?
E madem bu kadar güzelse, neden siz kendi çocuğunuza reva
görmediniz?
Biz artık talkını duymaktan
gına getirdik.
Ben de salkımı yutmak istiyorum
arkadaş!
Ben de istiyorum organik yumurtalı kahvaltılar, gitar dersleri, ara
öğünler…
Ama daha da önemlisi, talkını verip salkımı mideye indirenlerden,
en azından bir kez olsun, talkını
kendilerinin yemesini istiyorum.
Yusuf Bey, kızı özel okuldan alıp
imam hatibe yazdırırsa,
İşte o zaman diyeceğim ki:
“Helal olsun, adam sözünün
arkasında durmuş!”
Ama o güne kadar…
Biz yine simidimizi bölüşürüz,
Keman sesi y

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.