Aslında konuyu salt polisler üzerinden yazmaktan ziyade tüm alanlarda çalışan 'devlet' memurları için yazmak daha doğru olur ama bu yazıdaki konuların başrolünde polisler olduğu için bu başlığı uygun gördüm.
Yoksa sırf Ak Parti karşıtlığı nedeniyle birçok alanda iş yavaşlatan, vatandaşa tepeden bakan, bürokratik zihniyetteki devlet memurlarını yazacak olsam herhalde fotoroman olur ama ben bugün, 'polisiye roman' yazmak istiyorum.
Maske yasağı başladığından beri insanların en çok şikâyet ettiği konu bazı bekçi ve polislerin vatandaşa yönelik akılalmaz tavırları. İş o hale geldi ki az önce andığım o bir takım polisler sanki 90'lı yıllara ülkeyi geri döndürme gayretindeler.
Bu yazıda bana ulaşan birçok örneği sizinle paylaşabilirim. Her biri de Adana'nın başka ilçelerinde yaşanan dudak uçuklatan örnekler. Yaşananların tek ortak yanı ise üzerindeki üniformayı millete üstünlük göstergesi olarak gören bazı sorumsuzlar yüzünden vatandaşla iktidar partisinin arasını açması.
Vatandaşlar öyle canından bezmiş ki en ufak bir olayda kendilerini darlayan, baskı altına alan, anında kaba güç gösterisinde bulunan ve ceza kağıdına sarılan, bunu yaparken de hiç bir hukuki ve vicdani gerekçeye sığınmadan adeta "Canım istedi yaptım" tarzında külhanbeyi edasıyla halka hizmet için değil de sanki halkı eğitmek, hizaya getirmek için görevlendirildiğini sanan polislerden illallah etmiş.
Geçtiğimiz günlerde ATV, A Haber, A Spor ve A Para kanallarının Akdeniz Bölge Sorumlusu Halil İbrahim Uğur bana yaşadıklarını anlatınca "Pes! Artık" dedim.
Halil İbrahim ve kurumun kameramanı Hatay'da sabah görev yaptıktan sonra geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Adanalı başarılı spor spikeri Emre Gönlüşen'in cenaze törenine katılıp töreni canlı yayınlamak için Adana'ya doğru yola düşmüşler.
Yaklaşık yedi yıl bir televizyonun hem haber hem program müdürlüğünü yaptığım için canlı yayınlarda bir saniyenin bile ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Arkadaşlarımız törene yetişmek için hız ve yol kuralları dâhilinde mümkün olduğunca acele ederken Ceyhan otoban yolundaki asayiş uygulamasına takılmışlar. Uygulama yapan polislerden biri o sırada aracın içerisinde telefonla konuşan kameraman Cengiz Geçer'in kendilerine hareket çektiğini iddia ederek zorluk çıkarmaya başlamış. Arkadaşlar durumu anlatmaya çalışmış ama uygulamanın başındaki polis 'Nuh' demiş 'peygamber' dememiş. Öyle ki zorluk çıkartacak ya, araçlarında kamera, dört televizyon kanalının mikrofonu üzerlerinde ise personel ve basın kartları olan insanlara; "Nereden bileceğim sizin basın mensubu olduğunuzu?" bile demiş. Tartışma devam edip polis memurları zorluk çıkarmaya devam edince durum, Ceyhan İlçe Emniyet Müdürü Ahmet Yarlıgaç’a iletilmiş ancak yine de değişen bir şey olmamış.
Halil İbrahim ve arkadaşı yine bir haber peşindeyken buna benzer bir olay yaşamışlar. Konuyu uzatmamak için buraya yazmak istemiyorum fakat Halil İbrahim Uğur'un söylediğine göre o polis memurları da maalesef üzerindeki üniformaya yakışmayacak tavırlar sergilemiş.
Laf buraya gelmişken ben de başımdan geçen bir olayı yazayım. Otogar yanındaki bir akaryakıt istasyonundan yakıt aldıktan sonra içerisinde bulunduğum araçla akaryakıt istasyonu içinden otogar yönüne doğru hareket ettim. Genç bir polis memuru herhangi bir uyarı veya ikaz işareti olmadığı halde yolu kapattığını ve diğer taraftan çıkış yapmam gerektiğini söyledi. Ben de trafiğin yoğun olduğunu eğer kendisinin dediği gibi yaparsam benim de trafiği sıkıştıracağımı ifade ettim. Baktım ki iş tartışmaya dönecek kendisine gazeteci olduğumu söyleyip Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilen ve aracın sol ön camında asılı bulunan Basın Trafik Kartımı gösterdim. Ancak genç memur pek anlayışlı bir gününde değildi. Her şeye rağmen onun istediğini yaptım. Geri geri gittim ve tam kalabalık trafiğe karışacaktım ki memur bey kenara çekildi bu sırada iki otomobille bir geniş araç polisin "Kapattım" dediği yerden geçti. Onlar geçince ben de geçtim ve yaklaşık bir ay sonra evime gelen tebligatta o genç polis tarafından bana 3 (üç) ayrı başlıkta 552 lira ceza yazıldığını gördüm. Cezalardan birisi de emniyet kemeri takmamaktı ancak o sırada emniyet kemerim takılıydı. Ayrıca adım gibi eminim benden önce geçen araçlara ceza yazılmadı. İşte bu adaletsizliğin bir başka boyutu ve kesinlikle bir art niyet içeriyor. Ben elbette ki o genç polis memurunu mahkemeye verecek ve hakkımı sonuna kadar arayacağım. Ayrıca mahkeme beni haklı bulursa o memur için devleti zarara uğratmak, görevi kötüye kullanmak ve yalan beyan vermekten de dava açacağım.
Bundan sonrasını Sayın Adana Emniyet Müdürü Doğan İnci'ye açık mektup şeklinde yazacağım.
Sayın Müdürüm;
Öncelikle güzel memleketim Kahramanmaraş'tan sıcak ve harika insanların şehri Adana'ya atanmanız nedeniyle hayırlı olsun dileklerimi iletmek istiyorum
Yaşanan olaylar ve yaşanmaya devam eden çok daha fazla olaylarda izlenimim özellikle genç memurların psikolojik olarak verilen göreve hazır olmadıkları. Ayrıca bazıları yoğun iş temposu (!) nedeniyle de sorunlar yaşıyor belli ki ancak hangimizin sorunları yok ki?
Görevleri çok zorsa, ağır geliyorsa, kaldıramıyorlarsa bu arkadaşlara 'istifa' adında çok şerefli bir kavram olduğunu hatırlatmak gerekir. Onların yerine bu işi hakkıyla yapacak ve her gün iş arayan milyonlarca vatandaşımız var. Bunun ötesinde bazı memurlar ise vatandaşa bilerek ve isteyerek zorluk çıkarır gibiler. Zannediyorum ki amaçları vatandaşa zorluk yaşatarak iktidar partisine oy kaybettirmek. Öyle ki vatandaşın hata yapmasını bekleyen ve en ufak bir kusurunda ceza yazmak için adeta pusuya yatan polis memurları olduğunu duyuyoruz. Eğer bütün bu iddialar ve izlenimler doğru ise bu insanların istifa bile etmesine imkân vermeden görevi kötüye kullanmak ve daha birçok suçtan derhal görevden el çektirilmeleri gerekir.
Sayın müdürüm;
Bizler basın mensupları olarak televizyonlarda, gazetelerde derdimizi anlatabiliriz ama vatandaşlar ne yapsın? Herkes elindeki imkânı kendi egoları için kullanacak olursa nasıl birlik içinde yaşayacağız?
Ekonomik olarak zaten zor durumda olan insanlara bunca zulüm reva mı?
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Bakanımız Süleyman Soylu, güvenlik güçlerinden 'suçlu bile olsa' vatandaşa devletin şefkatli yüzünün gösterilmesini isterken, bunun tam tersini yaşamak, yaşandığını duymak bizleri gerçekten ziyadesiyle üzüyor.
Yaşanan bu sıkıntıların giderilmesi namına elinizden gelenin en iyisini yapacağınızdan zerre şüphem yok. Görevinizi tamamlayıp şehrimizden ayrılırken bu sorunları asgariye indirmiş olmanız ümidi ve duasıyla sizi saygıyla selamlıyorum.
CHP'NİN SAADET PARTİSİ'NDEN ALACAĞI ÇOK DERS VAR
Farkında mısınız? Uzun zamandır sosyal medya üzerinde taraflı tarafsız herkesin hemfikir olduğu bir kaç konu var;
1-) Ak Parti onca paralı sosyal medya elemanına rağmen hala istediği etkiyi yapamıyor.
2-) Muhalefet sosyal medyada daha etkili ama halkta karşılığı yok.
3-) Sosyal medya adaleti diye bir kavram ortaya çıktı ve bu baskı bir çok zaman siyasi partilerin yaptığı muhalefetten daha çok işe yarıyor.
4-) Muhalefet içinde en etkili reklamlara Saadet Partisi imza atıyor.
Son ÖTV zamlarıyla ilgili yaptıkları reklam da bu farkı ortaya koydu.
Biliyorsunuz ekonomiyi zamlarla/vergilerle yoluna getireceğini sanan Ak Parti uzunca bir süredir iğneden ipliğe alınan vergilere zam yaparak zaten bozuk olan düzenimizi daha da bozuyor. Bu aklı kim verdi bilmiyorum ama bu işin böyle olmayacağını ben bile biliyorum. Hepsini geçtik, kendinden önceki iktidarların nasıl gelip nasıl gittiklerinde baksalar bile bunu görecekler ama şimdilik çok önemli mevzulara daldıkları için görmeleri zor.
İşte bunu göstermek için Saadet Partisi müthiş bir çalışma daha yaptı. 'Daha' diyorum zira partinin reklam ekibi çok uzun zamandır çok başarılı işlere imza atıyorlar. Hangi birini sayayım bilmiyorum çünkü her biri birbirinden farklı ve güzel çalışmalar. Merak eden zaten sosyal medyada bunları bulabilir ama "Efendim! Saadet reklamları, muhalefeti, duruşu, söylemleri çok hojdur emma beana nea" diyenler bence çok şey kaybeder.
Milyon dolarlık bütçelerle reklam çeken başta CHP olmak üzere diğer Millet İttifakı partilerinin tamamı 5-10 bin liralık Saadet reklamları kadar etki yapamıyorlar.
İşin garibi muhafazakâr bir partiyi en etkili şekilde yine muhafazakâr bir parti eleştiriyor.
Saadet Partisi, www.devletinden.com adlı bir internet sitesi açtılar ve bir reklam filmi çektiler. Konu malum; ÖTV zamları. Siz, Ak Partililerin işi kurtarmak için TOGG üzerinden 'küresel bir savaş' temalı komplo teorilerini bırakın da bu filmi mutlaka izleyin.
Özellikle ikinci el araç satıcılarının çok kullandığı "Boya takıntısı olan aramasın" cümlesini "ÖTV takıntısı olan aramasın" şeklinde yazmaları da çok zekice.
Basit bir düşünceyle, düşük bir bütçeyle mükemmel bir etki işte böyle başarılır.
Demek ki klasik ulusalcı/cumhuriyetçi kalıp cümlelerle muhalefet etmektense hızlı ve hedefi vuran reklamlar yapmak halk nezdinde daha büyük ilgi görüyor.
Reklam işini gençlere vererek büyük bir iş başaran Saadet Partisi'nin en büyük sıkıntısı bu etkiyi oya dönüştürememek. Acaba diyorum partiyi babasının malı sanan partinin başındaki yaşlı amcalar koltuklarını da gençlere devretseler oy sorununu da çözmüş olurlar mı?
MUHALEFETE MUHALEFET TAKTİKLERİ
* Klasik söylemlerden vazgeçip, güncele yönelik hızlı ve pratik tepkiler gösterin.
* Sosyal medyanın tüm imkanlarından en verimli şekilde yararlanın ama orayı bir seçim meydanı gibi görmeyin.
* Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmayacağını aklınızdan çıkarmadan sahada insanlara ulaşın, onları dinleyin.
BİR ÖZÜR, ÇOK TEŞEKKÜR
Geçtiğimiz haftaki yazımı canım anneme Koronavirüs tanısı konulması ve hastane işlemlerimiz nedeniyle yetiştiremedim. Bu yüzden tüm okurlarımdan özür dilerim.
Bu süreçte hem güzel dileklerini ileten hem de neden yazımın yayınlanmadığını soran tahminimden çok sayıdaki insana da teşekkür ederim.
Rabbim hepimizi görünen görünmeyen her türlü hastalık, bela ve musibetlerden korusun.