Oku! Diye başlar kutsal kitabımızı ilk emri. Efendimiz'in (as) de ilmin farz olduğunu ifade ettikten sonra "İlim Çin'de bile olsa onu arayınız" buyurduğu rivayet edilir. Siyasi anlamda baktığımız zaman da ülkeyi monarşiyle de demokrasiyle de yönetse devletin başında bulunan her kişi en çok eğitime önem verdiğini söyler.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözünü herhalde duymayanımız yoktur. 17 yıllık Ak Parti iktidarında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan en çok eğitim konusu üzerinde durduklarını her zaman ifade etmiştir.
Bütün bunları neden yazıyorum? Çünkü devletin en büyük gider kalemlerinden birisi olan eğitime bu kadar önem verildiği söylemesine rağmen dünya ülkeleri ile kıyaslandığımızda eğitimde hep son sıralardayız.
Peki neden? Maalesef çok açık bir şekilde işi ehline teslim etmeyip liyakat sahibi insanlar yerine sadakatinden şüphe duymadığımız 'emir erlerini' makam sahibi yaptığımızdan.
İşte size küçük bir örnek. Hem de Adana'dan.. Makamın adam (!) ettiği tipik bir model.. İddialara göre okul müdürüyken arkasındaki siyasi güç sayesinde bir ilçeye milli eğitim müdürü olarak atanan şahıs, önce bir takım akçeli işlerine giriyor. Tabi akçeler keseye doldukça ardından olmazsa olmaz gönül işleri geliyor. Gönül adamı müdürümüz denize nazır lojmanında ayın şavkının suya vurup geceyi aydınlattığı zamanlarda yakamoz altında büyük aşklar yaşıyor çeşitli kadınlarla...
Bu muhterem (!) müdürümüzün devirdiği çamlar bini geçince hakkında şikâyetler artıyor. Sonra soruşturma, disiplin vs derken müdür bey görevden alınıyor ve bir okula öğretmen olarak atanıyor.
Aslında buraya kadar maalesef ülkemizde alıştığımız işler. Sanki kanıksadık bu ahlaksızlıkları ama daha durun! Asıl bombalar bu olayların ardından patlıyor. Zira müdür bey usulsüz bir şekilde görevden alındığını iddia ederek mahkemeye başvuruyor ve mahkemeyi kazanıyor. Fakat o da ne? Müdür bey İlçe Milli Eğitim Müdürü olmak istemiyor arkasındaki siyasi güç de onun başka bir ilçeye şube müdürü olarak atanmasını sağlıyor.
İlin atanmış bürokratları seçilmiş bir siyasetçiye, referans olduğu müdürle ilgili tüm bilgileri verdiği halde o siyasetçi yine de sadık dostunun üzerinden elini çekmiyor.
Bu eğitim aşığı (!) müdür bir gece, oturduğu lojmanda sahte içkinin zararlarını arkadaşlarına ders olarak anlatmak isterken alkolü fazla kaçırıyor. 2 farklı hastaneye götürüyorlar ama doktorlar tahlillerin ardından geri evine gönderiyor.
En son 3. hastanede bir doktor müdürümüzün sahte içki tüketmek suretiyle ahiret havayollarından bilet aldığını anlayınca bu yolculuğu önlemek için -çivi çiviyi söker misali- müdürümüzün vücuduna adeta alkol pompalıyor. Böylece müdür beyin tahtalıköye yolculuğu engelleniyor ancak beyefendi görme yetisini çok büyük oranda kaybediyor.
Peki, sonuç ne? Sonuç olarak o eğitim aşığı (!) büyük insan malulen emekli olmak için dilekçe veriyor ve şimdi o dilekçenin sonucunu bekliyor
Şimdi siz söyleyin a dostlar! Böyle milli eğitim müdürleri ve onlara her şart altında destek olan ağababası siyasetçiler varken biz eğitimde bir arpa boyu yol alabilir miyiz?
CUMHURBAŞKANI'NDAN BÜYÜK SİYASİ İRADE Mİ VAR?
Çok uzun zamandır bir kurumun başında bulunan bürokratla ilgili önemli İddialara gündeme geliyordu.
Bu bürokratımızın başında bulunduğu kurum artık rüşvetlerle, yasal olmayan kararlarla ve mahkeme kararlarına bile uymayan başına buyruk uygulamalarıyla anılır olmuştu.
Durum böyle olunca hem kurum içinde hem de vatandaşla kurum arasında sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Kurum içinde iş kolaydı. En ufak bir itiraza ya da şerhe anında sürgün yolları görülüyordu. Adeta Ali kıran baş kesen uygulamaları söz konusuydu. Kurum dışında ise vatandaşa kan kusturuluyor ve hak edene değil de rüşvet verene ihale ediliyordu işler.
Yapılan şikâyetler sonucu inceleme yapan ve bir çok yolsuzlukla, kanunsuz iş ile karşılaşan müfettişler kurum müdürünün görevden alınması yönünde rapor yazınca siyasi ayak devreye giriyor ve müdürümüz vekâleten oturduğu koltuğa asaleten atanıyor.
Tabi iş böyle olunca müdürümüzün boynu daha da kalınlaşıyor. Bu güvenle de daha vahim işlere imza atıyor. Öyle ki bir şehidimizin kız kardeşine göz koyan bu şahıs kızın evleneceği adamı FETÖCÜ olmakla suçluyor. Durumu öğrenip kendisine itiraz eden damat adayını kırsal bir bölgeye sürüyor, şehidin kardeşine duygularını belli ediyor ancak hanımefendi istemeyince ona da çeşitli sıkıntılar yaşatıyor.
Gayri ahlaki ve gayri hukuki işler iyice ayuka çıkınca kurumun bağlı olduğu bakanlıktan iki yetkili daha Adana'ya geliyor. Tüm iddiaları araştırıyorlar. Bir kez daha bakanlığa görevden alınması için rapor yazılıyor ancak yine hiç bir şey olmuyor.
Bakan bey Cumhurbaşkanı'nın makamına çıkıp durumu izah ediyor ve müdür bey ile çalışmayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı da bir kararname ile müdürü görevden alıyor.
Asıl film de kararnamenin resmi gazetede yayınlanmasından sonra başlıyor. Cumhurbaşkanı'nın görevden aldığı müdür, makama vekâleten yeniden atanıyor. Bayram tatilinden önceki son mesai gününe kadar da kuruma vekâlet ediyor.
Müdür bey bayramdan sonra yıllık izne ayrılmış ama sanmayın ki bir tatil beldesinde ya da bir dağın tepesinde yaylada dinleniyormuş. O şimdi Başkent’in sıcak siyasi ikliminde bu kararı geri aldırmak için ter döküyormuş.
Burada asıl sorulması gereken, kamuoyunun çok merak ettiği soru şu;
Bu ülkede Cumhurbaşkanlığı makamından daha büyük bir makam mı var?
Nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı'nın aldığı bir kararı şehrin atanmış ve seçilmiş yetkilileri takip etmez veya uygulanması için çaba göstermez?
Birileri; "Cumhurbaşkanı bir karar verir ama biz istediğimiz işi kitabına uydurur gene bildiğimizi yaparız" demek mi istiyor?
DEMİRSPOR SEVGİMİZ
Bizim Demirspor sevgimiz ağabeyimden gelir. Başka takımı tutmaz, bilmez, tanımazdı.
Aksaray'a çalışmak için gittiği ilk dönemlerde arkadaşlarından birisi hangi takımlı olduğunu sormuş. Abim büyük bir gururla; "Adana Demirsporluyum" demiş. Arkadaşı; "Yok şehir takımlarını sormuyorum. 3 büyüklerden hangisini tutuyorsun şeklindeki o klasik soruyu sorunca abim; "Türkiye'de bir tane büyük takım var o da Adana Demirspor'dur" cevabını vermiş.
Gerçekten de hiç bir zaman başka bir takıma gönül vermedi. Nice maçlar öncesinde konuştuğumuzu hatırlıyorum. Hele, play-off finallerinde. Bir maç sonra o özlemini çektiğimiz süper ligde yer alacağız. Sesi heyecanlı. "Bu kez olacak ve alem hem takım hem taraftar görecek" diyorduk. Sonra her seferinde bize düşen hüzündü tabi..
Nice saçma sapan bir şekilde yenildiğimiz maçlardan sonra bile takıma hiç küsmedi. 3-0 öne geçtiğimiz ama 5-6 kaybettiğimiz Karşıyaka maçından sonra ben sinirden küplere binmişken O; "Futbol bu.. Olur böyle şeyler" diyerek hala takımının savunmasındaydı.
Adana Demirspor'luların hasretini belirtmek için söylediği; "Süper Lig görmeden gömmeyi bizi" tezahüratı abim için maalesef gerçek olmadı ancak inanıyor ve dua ediyorum ki o hasret bu sene dinecek ve biz şampiyonluk maçında oğlu ve oğlum ile yanyana bu coşkuyu yaşayacağız. O da ötelerden bir yerden gülümseyen gözlerle bizi izleyecek.
Bu vesile ile muhterem Ağabeyim Serkan Kılınç'a Rabbimden sonsuz merhamet dileniyorum.
Dün akşam 2019-2020 sezonunun ilk maçına taraftarı olmadan çıktı Mavi Şimşek ve 2 kez çaktı. Bundan sonraki maçlarında Adana Demirspor'umuza da başarılar diliyorum.
Bu sene Süper Lig senesi inanıyorum.
İşte bu yüzden bu sezonun adına ben, '2019-2020 Serkan Kılınç Sezonu' diyorum..
Rastgele Mavi Şimşek...
Bizim için, arman için, forman için...
Oyna..
MERAK EDİYORUM
* Şehrin atanmış ve/veya seçilmiş yöneticileri ne zaman 'sadakat' yerine 'liyakat' demeye başlayacak?
* Adana makûs talihini ne zaman yenecek?
* Adana'daki devlet yatırımları ne durumda?
HAYATINIZDA BİR KEZ OLSA BİLE YAPIN
* Bir yetimin sevincine ortak olun
* Yataklı törenlerde en az 24 saat sürecek bir yolculuk yapın
* Grup Genç şarkıları dinleyin.