Covid-19 salgını ortaya çıktığından beri kamu kurumları ve özel şirketler çalışanlarının sağlığını korumak ve virüsün yayılmasını azaltmak için çeşitli önlemler aldılar. Bunların başında da uzaktan ve/veya kademeli çalışma sistemi getirildi.
Hem çalışanlar hem de kurumlar için büyük bir kolaylık olan bu yöntemin aslında virüs ile mücadelede ne kadar etkili olduğunu önümüzdeki zamanlarda çok daha iyi anlayacağız. Buna rağmen özellikle kamu personelleriyle ilgili vatandaşlarımızın bir kısmının tepkili olduklarını biliyorum.
Tepkilerin ana kaynağında ise okullarda uzaktan eğitime geçilmesi sonrasında eğitim kurumlarına gitmeyen öğretmenler ile camilerin kapanması ve sonrasında sadece namaz vakitlerinde kısıtlı bir şekilde açılması kararıyla birlikte imamlar ve Kur’an kursu öğreticileri var.
Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bu iki meslekten insanların tabir yerindeyse 'yan gelip yatarak' para kazandığını düşünüyorlar. Peki, gerçekten öyle mi?
Pandemi süreci başladığında oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grupları içerisinde güvenlik güçlerinden sonra en çok personel hangi kurumlardandı biliyor musunuz?
Milli Eğitim ve Diyanet personeli.
Üstelik herhangi bir zorlama olmadan, görevlendirilme yapılmadan gönüllü olarak bu ekiplerde çalışan öğretmen, imam ve Kur’an kursu öğreticilerinden bir kısmı maalesef koronaya yakalanmış ve tedavi görmüştü.
Sağlık ekipleri, güvenlik güçleri gibi öğretmen ve imamlar da günlerce sevdiklerinden uzak kaldılar. Bunun ne anlama geldiğini en iyi anlayacak insanlardan birisi de benim. Çünkü annemin korona tedavisi sürecinde ben de 14 günlük karantinadaydım. Oğlum ve kızım bana sarılmak, bir kez olsun öpmek için kırk takla atıyorlardı. Benim de içim gidiyordu ama onların sağlığı için mümkün olduğu kadar birbirimizden uzak kaldık. Ben bunu geçici bir süre yaşadım ama sağlık ekiplerimiz, güvenlik güçlerimiz, Vefa ekiplerimizdeki insanlar sürekli yaşıyorlar.
Şimdi bir de İl Salgın Denetim Merkezi (İSDEM) çıktı. Üstelik İSDEM, Vefa Sosyal Destek Grupları gibi gönüllü de değil. Valilik bünyesinde salgın denetim faaliyetlerinin tek elden eşgüdümünü ve yönetimini sağlayan İSDEM’de kamu kurum ve kuruluşlarından, yerel yönetim ve kolluk birimleri personellerinden, okul müdürleri ve öğretmenlerden, din görevlilerinden, muhtar ve azalarından, apartman ve site yöneticileri temsilcilerinden olmak üzere farklı gruplardan temsilciler var. Şuana kadar da gayet başarılı bir şekilde hizmet ediyorlar. Hatta bir kısmı (özellikle okul müdürleri) kendi işlerini dahi aksatma pahasına milletimizin hizmetindeler.
Peki, hepsi böyle mi? Kesinlikle değil. Çünkü beş parmağın beşi bir değil. Elbette toplumun liderleri, önderleri dediğimiz öğretmenler ve imamlardan daha fazla beklentimiz var. Ancak iki kurumun milyonlarca personelinden bahsediyoruz. Tabii ki; yan gelip yatanlar, maaşlarının dışında (ek ders ücretleri gibi) hak etmediği ücretleri alanlar ve daha da fazlasını isteyenler olacaktır.
Bu durumdan bir hayli memnun olanlar, hiç geçmesin isteyenler, gününü gün edip ay sonunda alacağı parayı nerede değerlendireceğini, "Son model lüks araç mı alsam, yoksa ultra lüks bir eve mi yazılsam" diye düşünenler elbette var.
Bununla birlikte bu millet için canını dişine takan, özveriyle çalışan hatta uzaktan eğitim yapacağım derken farklı ve daha yoğun araştırmalara girerek normalden daha fazla yorulanlar var. İşte bizim muhataplarımız da onlar. Milletimize lazım olanlar da onlar. İşte onları tutup baş tacı etmeli, çeşitli ödüllerle taltif etmeli diğerleri ile aynı kefeye koymamalıyız.
Var olsun ülkesi ve milleti için helalinden para kazananlar öğretmenler ve imamlar.