İnsanın aklına en son gelen şeydir ölüm ve aklından hiç çıkmayan.
Ölümün bir gün mutlaka başına geleceğini bilir insan ama ders alamaz.
Ya da almaz, almak istemez.
Bir gün; kısa bir süre önce birlikte vakit geçirdiğiniz bir sevdiğinizin ölüm haberini alırsınız.
Yıkılırsınız belki.
Belki ağlarsınız.
Canınızdan bir parçadır belki de kopan ama kısa bir zaman sonra umursamamaya başlarsınız.
Düşünmezsiniz artık onu.
Hatırlamak isteseniz de... İstemezsiniz.
***
Gözünüzden bir damla yaş dökülürken daha fazla ağlamak istersiniz ama istediğiniz olmaz.
Çünkü siz erkeksiniz; Erkekler ağlamaz.
Sonra her gördüğünüz insan; "Başın sağolsun" der size.
Siz; "Sensağol" demek yerine durmadan ağlarsınız.
Çünkü siz kadınsınız; Kadınlar ağlamadan duramaz.
***
Tek tek hatırlamaya başlarsınız maziyi, birlikte yaşadıklarınızı.
Son görüşmenizi düşünürsünüz.
"Daha birkaç gün önce sağlıklıydı, sapasağlamdı" dersiniz.
Sonra, birden aklınıza kısa bir süre önce birlikte sabahladığınız gece gelir.
Geçmişten konuşursunuz belki de gelecekten.
O, sizin en sevdiğiniz, en değer verdiğiniz insanlardandır.
Size değer veren, sizinle ağlayabilen.
Arkadaştan öte dostunuz, kardeşten öte özünüzdür.
Bir sorun karşısındaki açıklamaları ruhunuzu rahatlatır.
Bazen zorunuza gitse de söyledikleri belli etmezsiniz.
Söylediklerini yapamasanız da bilirsiniz sizin için en güzelini istediğini.
***
Vakit kaybetmeden cenaze evine doğru yola çıkarsınız.
Daha önce kendiliğinden aklınıza gelen O'nunla ilgili tüm anılar silinmiştir sanki hafızanızdan.
Yolda anılarınızı bir kez daha zorlarsınız ama aklınıza hiçbir şey gelmez.
Çünkü uzak olduğunuzu düşünürsünüz artık birbirinizden. Oysa yakınsınızdır aslında, daha önce hiç olmadığı kadar hem de.
***
Nihayet ulaşmışsınızdır cenaze evine. Herkes oradadır sevdiğiniz ve sevmediğiniz.
Ölüm eşitlemiştir hepinizi o an için.
Herkes üzgündür. Belki de öyle görünmek isterler.
Her yeni gelen bir 'Fatiha' okuyarak girer içeriye.
Her gördüğünüz O'nu hatırlatır size. Zaten bulunduğunuz ortamda O'nu hatırlamamanız demek dünyanın sonu olmaması demek. Öylesine imkânsız.
Son defa görüşürsünüz O'nunla… Daha doğrusu görüşme değil görme şeklinde olur bu son veda. Çünkü O, istese de göremeyecektir sizi. Gerçi, istemeyi istemesi de mümkün değildir artık.
O'nun ölümüyle bir devrin kapandığını duyarsınız ağızlardan. Gerçekten de bir devir kapanmıştır.
"Bundan böyle" dersiniz, "Ben buralara gelmem. Buranın her karesinde O ve O'nun anıları var."
Daha önce her yanına gitmenizde sizi O uğurlamıştır ama siz üzerine attığınız topraklarla beraber ilk kez uğurluyorsunuzdur O'nu. Tüm hayaller, yaşananlar ve umutlarla birlikte…
***
Akşam olmuştur artık. Cenaze evi kalabalık olduğu için başka bir evdesinizdir. O'nu tanıyan ve sevdiğini zannettiğiniz yaşıtlarınız da oradadır.
Yaşadıklarından ders almayan insan, bir defa başına gelecek olan ancak geri dönüşü olmayan ölümden de ders alamaz olmuştur. Bir zaman sonra sohbet koyulaşır(!).
Artık O'nu unutmuşsunuzdur. Alabildiğine gülüşmeler başlar.
Unutulmuştur daha o günün sabahında yaşananlar. Unutulmuştur 'sevgilinin' yokluğu.
Herkes, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlar.
Hatta cenazenin toprakla buluşma sırasında bakmaya kıyamayıp da bir köşeye çekilip hıçkıra hıçkıra ağlayan ve sonra bayılanlar bile…
***
Ayrılma vaktiniz gelmiştir artık.
Sevgiliniz olan dünyanın menfaatinize olan işleri için ayrılmak mecburiyetindesinizdir.
Her ne kadar oradaki insanların duygularını anlamasanız da anlar gibi yaparsınız.
Üzülürsünüz belki de öyle görünmek istersiniz.
Sonra, insanların vicdan dediği yerden, kalbinizden bir yerden üzüldüğünüze üzüldüğünüz olur.
***
O'nun yokluğunun üzerinden birkaç ay geçmiştir artık. O, yine gelir aklınıza. Getirmek istemezsiniz hatıralar bırakmaz. Kolay değil unutmak. Gerçek seven unutmaz. Gerçek seven, unutmamayı unutmaz.
Sonra geleceği düşünürsünüz ki; O yoktur artık hayatınızda. Aklınızın bir köşesinde buruk ancak tatlı bir anı olarak kalır.
O'ndan bahsederken "rahmetli" kelimesi çok kolay çıkar ağzınızdan.
Ruhun bedenden çıkması gibi…
Zaten; "Unutamam" denilen hangi acı unutulmamıştır ki?Unutulduğu söylenip de akıldan çıkmayan tüm acılar gibi.
Hayat gibi devrik cümleler kurarsınız, cümleler üzerinize devrilir kalır.
Kaldırması için O'nu ararsınız ama O, yoktur artık hayatınızda.
Aklınızda sadece anılar ve son buluşmanızda birlikte söylediğiniz bir ezginin sözleri kalır;
"Ömrüm ömrüm bitti ömrüm.
Bir gül gibi soldun ömrüm.
Bir alevdin nasıl söndün?
Ah! Ne edeyim ömrüm seni?"