Tarafsızlık üzerine daha önce de yazmıştım. Yenilemekte fayda görüyorum; tarafsızlık diye bir balon uydurmuşlar. Kendileri her türlü herzeyi yerken kendi gibi düşünmeyenler olunca; "Sen şu mesleği yapıyorsun. Tarafsız olmalısın" goygoyuna başlıyorlar. Bu sakızı özellikle de sanat ve basın camiasından insanlara karşı yine sanat ve basın camiasından birileri onların gazıyla da siyasetçiler sıkça çiğniyor.
Hatırlayın; Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir ara kendi gibi düşünmeyen şarkıcı, sanatçı tayfasına; "Yalakadan sanatçı olmaz" demişti. Bu sözün aslı şudur; "Ya beni destekleyeceksiniz, ya da size sanatçı denilmez. Sanatçı denilmediği gibi yalaka denilir."
Gücü yetiyorsa hem sanat, hem de basın camiasına yön veren ve siyasi düşüncesini açıkça ifade eden sol düşüncedeki insanlara söylesin bunu.
Söyleyemez çünkü; bu sözlerin hemen ardından CHP’li belediyelerin programlarına davet ettiği şarkıcı, gazetesi tayfasının kameraların önünde ve herkesin içinde gözlerine baka baka kendisini ve belediye başkanlarını iltifat yağmuruna tutmasını ağzı kulaklarına vararak izlerken yaprakların Ekrem İmamoğlu’nu alkışladığı gibi çılgınca alkışlıyordu o kişileri.
Birileri aslında objektif olmak ile tarafsız olmak arasındaki farkı özellikle gizlediler. Herhangi bir insanın tarafsız olması imkansızdır. "Ben iki tarafta da değilim" diyen biri o zaman üçüncü bir taraftadır.
Cemil Meriç’e atfedilen güzel bir söz var; Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.
Bu ülkenin asli unsuru olan Anadolu insanı çok zulüm gördü. Çok sıkıntı çekti. Başta ülkenin sahibi olduğunu zanneden azgın azınlık olmak üzere onların vagonuna binen bürokrat tayfa her türlü zulmü razı gördü bu millete.
CHP döneminin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın Osman Yüksel Serdengeçti’ye; "Ulan! Öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz" sözleri bunun en güzel örneklerindendir.
CHP içerisinde çok yakından tanıdığım çok kıymetli insanlar var. Bu kıymetli insanlarla biraz konuştuğumda aslında çoğunun CHP’nin zulüm ve baskı politikalarından ya haberdar olmadıklarını ya da geçmiş zamanda olup biten işler olduğunu düşündüklerini gördüm.
Bunu, biraz da Atatürkçü olduğunu ifade eden ama Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını bilmeyen insanlara benzetiyorum. ("Böyle Atatürkçü yoktur" diyorsanız çevrenizde Atatürkçü olduğunu söyleyen kim varsa sorun bakalım kaç tanesi Atatürk ilke ve inkılaplarını bilecek.)
Böyle bir ortamda elbette ülkenin al-i menfaatini düşünen insanların hiçbir şey yokmuş gibi davranması imkansızdır.
Siyasi düşüncelerimiz, fikirlerimiz farklı olabilir ama farklılıklarımızı zenginlik bilerek vatanın bölünmez bütünlüğünü savunup bir arada yol yürümek zorundayız.
Gerçekten de kader seçimi olarak adlandırılan bu süreçte bu ülkenin Serdengeçtilerine düşen şey taraf olmaktır. Haktan ve haklıdan taraf olmaktır.
Elbette her insanın ve gurubun yanlışı olabilir. O zaman bu yanlışlar ile doğruları birer kefeye koyup hangisinin ağır bastığına bakmak lazım. İstediğiniz ne? Havada, karada, denizde bağımsız ve kendi kararları ile yürüyen bir ülke mi yoksa yine dışardan faizle borç bulup da ülkeyi kurtaracağına yönelik rüyalar gören, masa ortaklarına bile söz geçiremeyenlerin, çok başlı ve namlusunu ülke insanına çevirmişlerin içerisinde yer aldığı bir ülke mi? Bu soruya cevap verirseniz gerisini çok önemsemezsiniz zaten.
Ben ikinci yüz yılında bu cennet vatanı kanlarıyla sulayan şehitlerimizin peşinde özgür, bağımsız, kendi kendine yeten, birlik ve beraberlik içinde dünyaya nizam verme idealiyle yürüyen bir ülkeyi tercih ediyorum.
Soru basit; Bunu kim başarabilir?
İşte kim başaracaksa gidin oyunuzu ona verin. Ben öyle yapacağım.