Bizi yönetmek isteyen siyasetçiler bir seçimden bir seçime koştururken onları o makamlara getiren bizler de asıl sorunumuz olan geçim derdini unutarak onlar için birbirimizi kırma, en sevdiklerimizle küsme, arkadaşlarımızdan uzaklaşma pahasına onları savunmakla meşgulüz.
Onlar kazanacak, çevresine kazandıracak diye biz hep kaybediyoruz.
Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimlerini onca itham, hakaret, tartışmanın ardından geride bıraktık. Bu konuyu çok spesifik bir durum olmaması halinde 5 yıl süre ile rafa kaldırdık ama ufukta yeni bir seçim görülüyor.
Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek 8 aylık sürecin ardından ilçelerimizi ve şehirlerimizi yönetecek adayları belirleyeceğiz.
Şimdi şapkanızı önünüze alın ve bir muhasebe yapın bakalım; Eğer oy verdiğiniz kişi seçilmiş ve belediye başkanı olmuşsa memnun musunuz gerçekten halinizden? Örneğin ilçenize/ilinizze en büyük yatırımı nedir belediye başkanınızın?
Planlı, programlı bir yapılaşma söz konusu mu ilçenizde/ilinizde?
Bunu neden soruyorum?
2019 yerel seçimlerinden önce merkez ilçelerden birisine başkan adayı olan bir siyasetçiye; "Rakibiniz 100’ün üzerinde proje ile oy istiyor. Sizin kaç projeniz var? İlçeniz için neler yapacaksınız" diye sorduğumda canlı yayında şu cevabı vermişti; "Önemli olan kazanmak. Önce kazanalım sonra projeleri hazırlarız."
Kervanı yolda dizmek deyimini bazıları yanlış anlıyor. Bir hazırlık, plan, program yapmadan yola çıkıyor, eksiklerin tamamını yolda gidermeye çalışıyorlar. Bu tarz insanlar için önemli olan yola çıkılmasıdır. Nasılsa her şey yolda halledilebilir. İşte bu kafa yapısı yüzünden kaybediyoruz zaten.
En büyük, en önemli projesinin bir mahalle muhtarının bile yapabileceği alt geçit olduğunu söyleyebilen bir büyükşehir belediye başkanı düşünün. Görev yaptığı dönem boyunca gururla sayacağı üç projesi olmayan…
Bazıları da bir gazoz reklamındaki gibi; “On yüz bin milyon hizmet yaptım" diyor. Ona, Recep İvedik karakterinin deyimiyle; "Say lan!" desen üçüncüden sonra tıkanır. O üçünü de hizmetten saymak için bin şahit gerekir ya o ayrı mevzu.
İşin tuhafı bu insanları sırf ideolojik düşüncelerinden dolayı savunanlar da az değildir. Çoğu da kelli felli adamlar, yazarlar, çizerlerdir.
İşin aslı bu savunan kesimlerin hemen hepsi o başkan(lar)dan nemalanan isimlerdir. Nemalanmayıp da hala yalanı, talanı, soygun düzenini savunanlar ise ya ideolojik körlük hastasıdır ya da zekasında gerilik ile ilgili bir problem vardır.
Adana’nın bırakın kendisine rakip olabilecek şehirleri bir ilçesi bile olamayacak şehirlerin dahi gerisinde kalmasının altında yatan temel neden de budur.
Şimdi yine bol keseden atan bazı adaylar belirmeye başladı. Hamasi söylemler, ideolojik terimler kullanarak görev alma derdindeler.
Hizmet için aday olanlar da çıkacaktır elbette ama son tahlilde bunların birçoğu ya kazanabilecek yerlerden aday gösterilmeyecek ya da analarından emdikleri süt burunlarından getirilecektir.
Biz de vatandaşlar olarak onlar için birbirimizi yemeye devam edeceğiz.
8 ay siyaset için kısa bir zaman. Göz açıp kapaya kadar geçer. Bu yazıyı lütfen bir köşede saklayın. 8 ay sonra değil de 2 yıl 8 ay sonra Allah ömür verirse yeniden konuşalım. Burada yazdıklarımın hiç birisinin değişmediğini göreceksiniz.
Seçimler yine 'kader' seçimleri olacak. Siz; "Kendimden geçtim. Çocuklarımın kaderi güzel olsun" diye savunduğunuz ideolojinin temsilcilerine oy vereceksiniz. Onlar seçimlerin hemen ardından kendi ekmeklerine yağ sürerken siz bir lokma ekmeğe muhtaç olarak yaşamaya devam edeceksiniz.
Siz derken aslında burada anlatmaya çalıştığım ben de dahil bu toplumun kahir ekseriyetidir. Geride kalanlarsa zaten kodamanlardır ki onlar için başta kimin olduğunun önemi yoktur. Onlar her devirde kazanırlar.
İdeoloji kavramı yikilmadigi sürece Adana her zaman kaybedecektir. Kaleminize yüreğinize sağlik.
Başarılı bir yazı güzel bir konu