Küresel iklim krizi, çevre kirliliği günümüzde tüm canlıların yaşam alanlarını tehdit ediyor. Bu bağlamda insanların belki de en çok unutulan haklarından temiz suya erişim, sağlıklı çevre, barınma gibi hakları da ihlal ediliyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1985 yılında, insanlığın ‘yeterli ve sağlıklı’ barınma hakkının karşılanması amacıyla her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi gününü ‘Dünya Habitat Günü’ ilan etmiştir.
İlk olarak 1986 yılında “Barınmak benim hakkım” temasıyla Kenya'da kutlanan ve kentlerin mevcut durumuna ve barınma hakkına odaklanan gün, her yıl farklı bir tema ile kutlanmaktadır. Her yıl Ekim ayının ilk pazartesi günü “Dünya Habitat Günü” ile başlayıp 31 Ekim “Dünya Şehirler Günü” kutlamaları ile sona ermektedir.
Bu yılın teması ‘Dayanıklı kentsel Ekonomi: büyüme ve iyileşmenin motoru şehirler’dir. Ülkemizce de tanınan bu günün amacı; hükümetlere, yerel yönetimlere ve kamuoyuna insan yerleşim yerlerinin daha iyi hale getirilmesinin önemli bir sorun olduğunu ve herkes için sürdürülebilir çözümler üretilmesi gereğini hatırlatmaktır.
Öncelikle tüm halkımızın ‘Dünya Habitat Günü’nü kutluyor, bu vesileyle barınma hakkına değinmek istiyorum.
Barınma hakkı ve içerdiği konut hakkı temel bir insan hakkıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ ve‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ gibi taraf olduğumuz bir çok uluslararası sözleşmenin yanı sıra Anayasamızın 36 md.si ile de;‘Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir.’ hükmüyle hukuki koruma altındadır.Lakin gelin görün ki, ülkemizde son yıllarda birçok vatandaşın elde edemeyeceği bir lükse dönüşmüştür.
Birçok üniversite öğrencisi yüksek kiralar ve yurt pahalılığı nedeniyle barınacak yer bulamadığından eğitim hakkından mahrum olmaktadır. Depremzedelerimizin çoğu halen çadır ve konteyner kentlerde, canı hava koşullarına emanet bir şekilde yaşamaktadır.
Ülkede çift maaş geliri olan aileler için bile artık bir ev alabilmek hayal olmuştur.
Birçok vatandaşımız kira parasını dahi karşılayamaz hale gelmiştir.
TÜİK verilerine göre barınma imkânı bulabilenlerin de, yaklaşık yüzde 37'si konutunda ısınma sorunu yaşamaktadır; yüzde 35’i sızdıran çatı, çürümüş pencere, nemli duvarlar vs. sorunlarla boğuşmakta, yüzde 22’si de hava ve çevre kirliliği gibi çevresel sorunlarla uğraşmaktadır.
Avrupa İstatistik Ofisi'nin verilerine göre Türkiye son bir yılda konut ve kira fiyatlarının en fazla arttığı ülke olmuştur. Küresel Konut Fiyat Endeksine göre de, Türkiye’de 2023 yılının ilk çeyreğinde 2022 yılının aynı dönemine göre konut fiyatları yüzde 132,8 artış göstermiştir. Sonraki süreçte de artışlar tüm hızıyla devam etmiştir.
Sözün özü, şu an ülkemizde ‘barınma’ sorun olmaktan çıkmış, ciddi bir krize dönüşmüştür. Hükümetin kira artışlarını yüzde 25'le sınırlandırması ise, bu sorunu daha da derinleştirmiştir.
Büyükşehirlerde ve turizm bölgelerinde kira fiyatları uçmuştur. Diğer yerlerde de kiralar emekli maaşıyla yarışır hale gelmiştir.
Kiraların daha da artacağını düşünen ve yüzde 25 sınırını uygulamak istemeyen bazı mülk sahipleri konutlarını kiralamaktan vazgeçmiş, bekletmeye almıştır.
Şehitlerimizin kanıyla sulanmış bu topraklarda 3-5 kuruş için yabancılara konut satılması da, ayrı bir yara ve ayrı bir sorun olmakla birlikte, kendi vatandaşımız barınacak yer bulamazken bu konutlar boş durmaktadır, şu an sadece İstanbul'daki boş konut sayısının 400 bini geçtiği ifade edilmektedir.
Barınma sorununun bu kadar büyümesinin nedeni ise, yetkililerin söyleminin aksine sadece yaşanan depremler değildir. Zira yukarda bahsettiği gibi depremzedelerimizin çoğu halen konutlarda yaşamamaktadır. Barınma krizinin asıl nedeni, ülkenin mültecilerle doldurulup, kamplarda barındırmak yerine serbestçe şehirlere dağılmalarına olanak verilmesi ve uygulanan yanlış ekonomi politikalarında ısrar edilmesi olmuştur.
Barınma ve kira sorunu, kira artış oranı sınırlandırılarak, kiracı ile mülk sahibi karşı karşıya getirilerek çözülemez.
Bu sorunun çözümü için, üst hakkı verilerek konut üretiminin artırılması, konuttan kira geliri elde edilmesinin kurumsal hâle getirilmesi, yap-sat yerine yap-kirala sisteminin ve prefabrike sistemlerin teşvik edilmesi gibi, sürdürülebilir çözümler düşünülmelidir.
Yandaş firmaların zengin edildiği TOKİ kampanyaları ile barınma sorununun çözülemeyeceğini artık herkes anlamalıdır.
Bizler bu yılki kutlamalarda yetkililerin sadece söylemlerini değil, bu sorunu nasıl çözeceklerini gösteren eylem planlarını da görmek istiyoruz.
Ve buradan iktidara sesleniyoruz; Barınma hakkı, konut hakkını da içeren temel bir insan hakkıdır ve anayasamızla koruma altındadır. Yeni anayasa yapmak yerine, öncelikle sizleri mevcut anayasanın gereğini yapmaya ve krize dönüşen bu sorunu ivedilikle çözmeye çağırıyoruz.