Yasanın barındırdığı tüm risklerin yanı sıra ‘rezerv yapı alanı’ tanımının ivedilikle değiştirilmesi gerekmektedir. Rezerv alan ilan edilecek yerler sadece kamuya ait alanlar olabilir. Zira mülkiyet hakkı kutsaldır.
Anayasası’nın 35. Maddesi’nde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir....” denilmiş ise de; devletin mülkiyet hakkı karşısındaki konumu negatif haklar kapsamındadır ve bu konuda kararlar alabilmesi için sadece kamu yararının gerekçe gösterilmesi ve kanun çıkartılması yeterli değildir.
Değil mülkiyet hakkından yoksun bırakabilecek kararlar alınması, mülkiyet hakkının sınırlandırılması bile diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi Anayasa’nın 13. Maddesi’nde belirtilen kurallara tabidir. 19. yüzyıla kadar mutlak ve sınırsız bir hak olarak kabul edilen bu hak, 20. yüzyıldan itibaren kamu yararı gerekçesiyle vergi ve imar planı gibi nedenlerle bazı sınırlamalara tabi tutulmuş ise de, diğer hakların kendisinden türediği kabul edilen mülkiyet hakkı, tüm hakların anası olarak nitelendirilir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkı temel hak ve özgürlükler arasında özel bir öneme sahiptir, devletin müdahale etmemesi gereken haklar statüsündedir.
Bu itibarla, Anayasaya ve evrensel hukuk normlarına aykırı olan bu yasanın iptal edilmesi/vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyor, uygulaması konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı uyarma gereği duyuyoruz;
Bu yasaya dayanarak özel mülkiyet alanları ile ilgili alınacak tüm kararlarda; Hakkın özüne dokunmama ilkesine, Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı kalma kuralına, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesinin ‘elverişlilik, gereklilik ve orantılılık’ gibi tüm unsurlarına son derede özen gösterilmesi, hak sahiplerini mülkiyet hakkından yoksun bırakabilecek hiçbir eylem ve işlem müsaade edilmemesi gerekmektedir.
Aksi halde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın büyük sorumluluğu doğacaktır.