Depremlerden sonra konut fiyatlarının, turizmin canlanmasının ardından konaklama fiyatlarının, kısaca artan talepler karşısında ürün ve hizmet fiyatlarının artmasının ekonomik ve makul açıklamaları olabilir elbette. Bu artışlar piyasa diliyle “düzeltme” diyebileceğimiz makul ölçülerde olduğunda, anlayışla karşılanabilir. Hatta devlet mekanizması bu konuda düzeltmenin, makul ölçülerde kalmasını takip eder, denetler. Olası bir aşırılıkta, ya da açgözlülükte duruma müdahale eder.
Küresel salgınla birlikte, kötüleşen zorlaşan üretim koşulları, ekonomik veriler ve daha birçok sosyal, ekonomik parametreler alabildiğine bozulunca yıllar öncesinden aklımızda kalan “karaborsacılık, tezgahaltı satışlar” birer birer peydah olmaya başladı.
Özellikle de azalan arzın ardından, hükümetin faiz oranlarını da aşağıya çekmesi ile birlikte otomobil sektöründe önce 2.el fiyatları ardından da sıfır araçlar otomatik şekilde fiyat arttırdılar. Artan zamlara yetişmek mümkün değildi. Esnaf sattığı aracın aynısını yerine koymakta zorlanıyordu. Piyasa çıldırmış gibi otomobil sektöründeki, bu akıl dışı artışın sebebini anlamaya çalışırken, küçük esnafın şark kurnazlığına büyük kurumsal üreticilerde “düzene“ çabucak uyup, gemisini yürüten kaptan düsturuna uyup, her türlü fiyat artırım cambazlığına soyundular.
Anlatacağım örnek, daha çok Toyota bayilerinin başını çektiği, Adana Onatça ve daha birçok çevre illerde de tanık olunmuş olayların küçük bir özetidir, .
Sistem önce araçları, tezgahaltına çekip müşteriye “yok” diyerek başlıyor. Araç satın almak isteyen müşteri araç satın almak için bayileri gezmeye başlıyor; ancak her gittiği bayide aracın olmadığını(!) görünce bu sefer gelecek birkaç aya kadar bekleyebileceğini belirtiyor. Sistemin karaborsaya meylettiği kısımda burada başlıyor. Bayi müşteriye sıfır aracı fabrika donanımıyla vermek istemiyor, zira talep çok fazla arz kısıtlı, kar da iştah doyurmuyor. O zaman ne yapmak gerek, bir araçtan birkaç kez kar elde etmenin yolunu bulmalı. Bayi daha öncesinden hatta yıllar öncesinden araçlara satmak için deposunda bekleyen elde kalmış, ne kadar gereksiz aksesuar, donanım, paspas ıvır zıvır varsa müşteriye bunları alması yönünde dayatıyor. Otomobilin satışının bunları da alırsa olabileceğini, aksi halde araç satışını yapamayacaklarını belirtiyor. Yerli yersiz, döviz kurundan, afetten, siyasetten apayrı havada, keyfi her ay yapılan %10’luk zamlar bayilere yeterli gelmiyor. O zaman pazarcı esnafının yaptığı gibi “şişirme” işlemi yapılıyor. Bir %10-15 karda buradan faturaya ekleniyor, satış iştah açıcı hale gelmiş oluyor. Aksesuar derken de bunları öyle muhteşem aparatlar sanmayın en kıymetlisi artık işe yaramaz navigasyon cihazları, ya da dışarıda 300 liraya taktırabileceğiniz geri görüş kameralarını, 5 binli rakamlarla çarpıp müşteriye zarureti oynamak.
Toyota merkezide bu konuda üç maymunu oynuyor, yapılan şikayetlere sessiz kalıyor, kriz zamanlarının bayi zararlarını bu şekilde kapatma yoluna gidiyor. Müşteri memnuniyeti de, broşürlerde reklamlarda hoş bir seda olarak sadece cıngıllarda yaşamaya devam edecek.
Yıllar öncesinden çekilen “benim babam Toyota gibi” reklamı aklıma geldi. Bugün yaşadıklarımızla bu reklamı bir arada düşününce, bu reklamın fikir babasını merak ettim doğrusu, hangi “uyanık esnafın” çocuğuymuş diye, bizim aklımıza gelmez de hani bu kadar cinlik….