Küresel salgınla birlikte, en çok duyduğumuz şey “her şeyin artık eskisi gibi olmayacağı, otoriter yönetimler güçleneceği” minvalinden cümleler, esnek çalışmanın, evden çalışmanın yaygınlaşacağı; bir “yeni normal” tanımının yapıldığı ve hemen hemen bütün ülke liderleri tarafından bizlere, ezberlenilmiş bir motto gibi bu sözlerin sufle edilmesi oldu.
Her TV programında, her gazete haberinde veya herhangi bir uzmandan görüş alındığında, hepsi de bilinmez bir güç tarafından salgının bizlerin hayatını tamamen değiştireceği konusunda hemfikir olmaları ise oldukça şaşırtıcıydı. Bütün herkes emindi, salgından sonra her şey değişecekti. Peki, ne değişecekti buna cevap veren nedense lafı gevelemekten öte, öyle elle tutulur somut bir cevap vermemekte, yuvarlak cümlelerle belirsiz bir yeni normal tanımı yapmaktan öteye gitmemekte.
Cumhurbaşkanı tarafından zaman zaman gelecek hakkında iyimser analizler duysak da, neyin olacağına dair somut fikrimiz hala oluşmuyor.
Toplum olarak şu konu da netleştik, daha çok “on-line” olacağız, daha çok mobil iletişim ve internete bağlanacağız. Mevcut mesleklerin birçoğu yok olacak, yeni meslekler türeyecek, hayatımız daha çok “sosyal değil, sosyal medya” gibi bir temelde, dijital ve kayıtlı olacak.
Bunun siyasal hayatımıza yansıması nasıl olacak, meclislere gerek var mı, parti örgütlerine mesela, milletvekilliklerine?
Son zamanlarda dünya medyasında sıkça rastladığımız, “doğrudan demokrasi” acaba tesadüf mü, yoksa toplumu şimdiden yeni normale hazırlama fikri mi?
Dünyada politikacılara duyulan güvenin düşmesinin nedeni, artık siyasal yaşantımızda partilere daha mı az ihtiyaç duyacağız, politikacılar olmadığında yönetimi nasıl sağlayacağız?
Gelecek tasvirinde ilk hukukçulara ihtiyaç kalmayacak deniyor, tamam yapay zekanın güvenilirlikte ve hakkaniyette insansı sistemden daha güvenli olduğuna sanırım hepimiz çok çabuk ikna oluruz. Dilekçelerinizi veriyorsunuz, yapay zeka destekli program her iki tarafın görüşlerini analiz edip, ilahi olmazsa da insani tanımlanmış bir hakkaniyet ölçüsünde doğruya en yakın hükmü veriyor. Uzak geldi mi bu fikir size, olmaz mı dediniz yoksa neden olmasın mı?
Film burada başlıyor işte, bizlere seçtiğimiz hissi verilen ama aslında genel merkezlerce seçilen ve bizlere onaylattırılan vekiller, belediye başkanları, meclis üyeleri, örgüt yöneticileri yerine, “vatandaş yönetim uygulaması” gibi bir yapay zeka algoritmasına dayanan bir program üzerinden, doğrudan sen karar ver gibi bir sistem önerilse kim neden hayır diyebilir ki?
Yıllarca politikacılar toplumu kamplara bölüp, örneğin sendikalı işçinin talep ettiği hakkı sendikasız işçinin haklarıyla kıyaslayıp bunun üzerinden önlediğini, memurun herhangi bir hak talebini, başka meslek gruplarını örnek gösterip kamuoyunu yanına çektiğini hep fark etmedik mi?
Zaman gelmekte olanı bizlere hissettiriyor, siyaset kurumu da “on-line ve yapay zekâ”dan kaçamayacak. Sümerbank’ı zarar ediyor diye özelleştiren anlayış, kamu kurumlarının hantal, işlevsiz, devletin üstünde bir yük diye tanımlayan siyaset, geleceğin yapay zekâsı karşısında, maalesef hantal, işlevsiz ve bir o kadar topluma yük değil mi. Tek bir yapay zekânın başarabileceği bir “doğru yönetim” algoritmasını toplum hangi gerekçeyle reddedilir?
İnsansız fabrikalar, insansız mağazalar, insansız uçaklar fikri garip gelmiyorsa, insansız meclis fikri de galiba hiç çılgın bir fikir gibi durmuyor!