İnsanın, zorda olana yardımcı olması bir erdemdir! Özellikle bu yurdun insanında var olan bir erdem! Bunu “en son” yüz yılın yıkımında yaşadık! Birçok tanıdığım ekonomik katkının dışında, bölgeye giderek moloz kaldırmak, taşımak için günlerce orada kaldılar. Zarar görenlere, yıkıntıların önünden ayrılamayanlara ekmek/ su taşıdılar! Birileri alkışlasın, birileri kucağında sarsın, birileri sosyal medya üzerinde beğenilsin diye değil; içinden gelerek, hiçbir şey beklemeden, yaraları iyileştirmek/ yaşamla bağını güçlendirebilmek için oradaydılar…
Kendi zorda kalmadıkça, yaptığı eylemin altında zarar görmedikçe, yakınlarıyla arasında duvar oluşturmadıkça kimsenin bir söz söylemeye hakkı yok! Madem dayacak gücü var, maden zaman ayırması olası, madem evini/ çocuklarını sarsıcı bir olgu değil; alkış tutarım!
***
Bundan oniki yıl önce, Suriye’de işbirlikçi ülkelerin elele vererek oluşturdukları iç savaşın ardından, can korkusuyla ikiyüzelliiki sığınmacı Civegözü sınır kapısından ülkemize girmişti! Aralarında kadınlar vardı, çocuklar vardı, yaşlılar vardı! Politikacıların dediği gibi “kardeş” olunmasa da, karşınızdaki bir insandı/ candı savaşın kurşunlarından/ barut kokusundan korunmalıydı!
Aradan aylar/ yıllar geçtikçe gelen sığınmacı sayısı da arttı! Çocuk, kadın, yaşlılar arasında onsekiz/ yirmibeş yaş arası gençler de vardı! Taşın suyunu çıkaracak, yurtlarında savaşacak denli yetkin olmalarına karşın “onlar” da geliyordu! Bu ülkenin genci Suriye topraklarında mermilere göğüs gererken/ yaşamı pahasına sınır nöbeti tutarken, sığınmacı olarak bu ülkeye gelen gençler he tür saldırganlığı gösteriyorlardı, aralarında çıkardıkları kavgalarla rahatsızlık veriyorlardı, bu yurdun insanına/ gencine saldırıyorlardı! Bir de, ticaretin “ucuz işgücü” oluyorlardı, ülkenin denize kıyılı kentlerinin “huzur” bozanı oluyorlardı!
***
Oniki yıl geçti aradan! Yurdun birçok yerinde sokakları, çarşıları var! Birçokları “inatla” dillerini konuşmakta diretiyor! Hastanelerde, dil öğrenmedikleri için “özel masalar” açılıyor! Birçok yerde sıra beklemeden işlerini yapıyorlar! Artık “sığınmacı” olmadıklarını, bu yurdun “sahibi” olduklarını bile dile getiriyorlar!
Bu ülkenin ne ekonomisi, ne insanı, ne yaşadığı toplum bunların hepsini birden kaldıramıyor! Fırsat buldukça “iktidar” açıklıyor; ellimilyar dolar harcanmış şu ana dek! “İktidarın” ekonomik anlamda yaptığı açıklamalar genelde birbirini tutmayınca, bunun da “doğru mu/ fazlası var mı” demek yerinde oluyor!
Ellimilyar dolar… Bunu kaldırabilecek bir ülke miyiz biz? Ülke insanının büyük çoğunluğun “açlık sınırı” altındayken, gençlerinin dörtte biri işsizken, çalışanlar yaşamları boyunca çalışsalar bile bir ev alamıyorken, şekeri/ patatesi/ soğanı otuz liraya alabiliyorken; bunun adı “kardeşlik” de olamaz, “yardım” da olamaz, “kucaklamak” da olamaz! Yurdun insanına zarar vermektir!
Sürecek…