Televizyon ekranlarının “değişmeyen” isimleri vardır. Gündemdeki ker konuya ilişkin “bilgilerini” ortay korlar! Bir gün enflasyonu değerlendirecek denli ekonomist, bir gün İsrail- Filistin konusunu tartışacak denli tarihçi, bir gün salgın hastalıklar konusunda halkı bilinçlendirecek denli doktor, bir gün teknolojik konulara ilişkin açıklama yapacak denli bilim insanı… Ne sıkıcı oluyor değil mi ama? Aziz Nesin, oğlu Ali Nesin’i eğitim için yurtdışına gönderdiğinde “baba, bir gün fizikçi, bir gün matematikçi, bir gün başka bir şey olmak istiyorum; sence ne yapmalıyım” sorusuna “ne olacağına sen karar ver, her şeyden biraz olayım dersen hiçbir şey olmaz senden” diye yanıtlamıştı!
***
“Genel Kültür” olarak tüm gelişmelere ilişkin “bilgi” edinilebilir, ancak işin uzmanlarının karşısına çıkıp/ konuya egemenmiş gibi bir yandan eleştirel, bir yandan tepkisel, bir yandan da “yol göstericilik” yapabilme birikimi bulunuyormuş gibi tutum sergilemek özellikle son yıllarda toplumun birçok katmanında gözlenir oldu! “Kalifiye olmak” diye bilinen deyim, “her hangi bir iş alanında gerekli bilgi, beceri, yeteneği olanlar için” kullanılır. “Birçok iş” değil, ”bir iş” için! Sağlık konusunda bilgi/ beceri/ yeteneği olandan “ulaşım” alanında, ya da “imar” konusunda beklememek gibi…
***
Politikacı, içinde bulunduğu partinin siyasetinde etkin olandır! Partisinin ilkelerini, duruşunu, varlığını “bilme” zorunluluğu vardır! Bu olgu tabandan en üste dek zorunluluktur! Partisinin duruşunu/ ilkesini “bilme/ öğrenme” hevesi olmayanın, partisi adına siyaset yapma olanağı da yoktur!
Bugün, CHP’nin yeni genel başkanını, yeni yönetimini, yeni sözcülerini konuşurken, tabanın içinde bulunduğu sorunlara “nasıl” çözümler üreteceği konusunda “verilmiş sözler” dışında bir şey bilmiyoruz! Daha bugünden “sıkça” gündeme getirilen “ittifak” konusunun, geçmişte yaşananlar masaya yatırılmadan konuşulması kaygıları derinleştireceği açık! Genel Başkan Özgür Özel’in Kurultay konuşmasında partinin “sağcılaşmasından” tutun, “sağcı danışmanlara” değin sözünü ettiği bir yığın eleştirenin altında “ittifak” olduğu unutulmamalı!
***
Chp’nin ilkeleri bellidir, tıpkı bir ekonomist için/ bir bilim insanı için gerekli olan bilgiler gibi! Chp’nin başarması gereken şey ya da seçtiği utku “sağcılardan” oy almak değil, ezilen/ sömürülen/ dar gelirli/ bilim insanı/ üreten seçmeni yanına almak olmalı! “Sağcıdan, cemaatçiden, rantçıdan, sömürenden, ezenden” oy istemekle “sağcılaşma” ya da “cemaatlere yakınlaşma” arasında bir ayrım yoktur!
Yüzyıllık Chp’nin ilkelerini “sağcılardan da oy alacağız” denerek ancak “sağcılaştırırsınız”! İyip’in tutumunu iyice irdelediğinizde, Chp’nin bazı söylemlerine tepki gösterdiğini görürsünüz! Diğer “ittifak” benzemezlerinden de zaman zaman benzer “tepkiler” geldiğini anımsadığınızda, aslında bugün “ne” yapılması konusunda ipuçları yakalamak olası…
***
Konunun başına döneyim: televizyon ekranlarının “değişmeyen/ her şeyi bilen” isimlerinin sergiledikleri durum neyse, Chp’nin şu an içinde savrulduğu olgu da aynı! Chp, diğer partiler gibi olamaz, her katmana “rahatlatıcı” söylem içinde bulunamaz, cumhuriyetin değerlerini hiçe sayanları meclise taşıyamaz, yurttaşı yoksullaştıran gelişmeleri savunamaz,… Chp’nin, Chp olması yeter! Yurdun ana sorunlarını duyarlı/ içten/ inandırıcı yaklaşması yeter!