Seçim öncesi “son yazının” yine “emeklilere” yönelik olmasını hiç düşünmüyordum! Ancak yaşanan “hayal kırıklığı” karşısında “yazmazsam olmazdı” dedirten yaşanmışlıklar olunca “yine yazmalı” dedim!
Anımsarsınız, geçen haftanın ortasına düşen “bomba” niteliğinde bir “özendirme (promosyon) müjdesi” vardı! “İktidara” yakın medya kuruluşları, tam sayfanın yarısını kapatacak biçimde yer vermekten kaçınmamışlardı! Dendi ki, "emekli promosyonunu kamu bankaları aylığa göre 8-12 bin lira arasında belirledi, diğer bankaların da bu rakamların altında kalmayacağına inanıyorum!”
Hafta başında kamu bankalarının kapısını çalan emekliler hem elleri hoş, hem de “soru dinlemekten” yorulan banka görevlilerinin kızgınlıklarını dinlediler! Hafta ortasına değin süren “bize her hangi bir bilgi gelmedi” çıkışlarının ardından, açıklama geldi. Açıklamada, “10-15.000 tl arası 8.000tkl, 15-20.000 tl arası 10.000 tl, 20.000 tl üzeri 12.000 tl” bilgileri yer aldı!
Yerel seçim alanlarında emeklinin düşünüldüğü, yaşadıkları acının bilindiği yinelenmesine karşın, görülüyor ki değişen bir şey yok! Yine oyalama, yine umursamazlık… Kamu bankaları denilince, özel bankadan halkını/ esnafını/ çalışanını/ emeklisini daha çok düşünen gelmeli akla; yanılıyor muyum? Kamu bankaları, başta özel bankaların “özendirme” çizelgesine bir kez olsun bakmalıydılar! Her yanı “dansöz zennübe” gibi oynayan üç/ beş “boyunu yağlının” medyaya girmesi, işini büyütmesi, şatafatlı bir yaşam kurmasına kapılarını kapatmalı, gücünü gereksindiği “halka” kendini kanıtlamalıydılar; öyle değil mi? Öyle olmadı; emeklinin “umudu” yine bir başka ilkyaza mı?
Bu nasıl ulusal bir TV aşkı?
Yerel seçimde, süreleri boyunca “o” kenti yönetecek belediye başkanı, anakent belediye başkanı, belediye meclisi üyesi, muhtarları belirlemek için gerçekleşen bir demokratik uygulamalardır. Belediyeler, kendi sınırları içerisinde yönetici olacaklarından kent yurttaşlarının özgür istençleri doğrultusunda görev alırlar! Bir komşu kentin seçmenine bağlayıcılıkları yoktur! Tanıtımlarını da, kendilerini de “aday” oldukları kent yurttaşına yaparlar! Kentlerinin yerel basınını aracılığıyla, kent basının sorularını yanıtlarlar, kent basınına “sözlerini” verirler!
31 Mart seçimleri için günleri gerisine sayarken, “adayların” birbiriyle yarışırcasına ulusal Tv’lerin ekranlarına çıkmaları, yerel basını göz ardı etmeleri ne denli akılcı, anlamaya çalışanlardanım! Adana’nın bırakın anakentini/ ilçe adaylarının, ya da bir başka kentin aynı özellikte olan adaylarının kendi görüşlerine yakın Tv’lerin ekranlarında “on dakika” görünebilmek için uğraş vermesi, kucak kucak harcama yapması başta “kendi” kentlerinin basınını “hiçe saymaktan” başka anlam taşımaz!
Adayın, ekran karşısında anlattıklarını dinliyorsunuz; eften/ püften konular, “başka kenti” bağlayıcılığı olmayan birçok saplantılar! Adayın yaşadığı kentin gereksinimi ne, yurttaşların sorunları neler, sözü edilen çözümler yerinde mi olduğunu kaç kişi biliyor, kaç kişi yorumlayabilir, kimler önemli ipuçları edinebiliyorsa artık; bunlar kapalı kutu! “O” kanalın ekranında görünmek “her şeye” değiyor!
Yıllardır “adaylar” seçmenin yaşadığı kentlerde belirlenmediği gibi, “adaylar” da bulundukları konumu edindikleri yerlerden “seçmene” seslenmeyi yeğliyor! Bugün “yerel basının”, saymakla bitmeyen sorunları var! Buna bir de yerel yöneticilerin “yerel basından” uzak duruşlarını, ulusal basını seçmelerini eklediğinizde, sonucun “iç” açıcı olduğunu görmemek geleceğin ne denli karartılmak istendiğinin de kanıtı! Yurttaşın, “kendilerini seçtirmek” için çabalayan adaylardan gelecek adına bu denli yorgun, bu denli bitkin olduğu bir süreç yaşanmış mıydı acaba?