Sabahtan kendime söz verdim, bayram öncesi. Politika konuşmayacağım. Halkımızın en büyük sorunlarından birini, geçimi düşüneceğim…
Söz… Saat dokuzotuz…
Zaman zaman karşılaştığım, matkap, torna vida, budak makası, pense benzeri gereçler satmak için Adana ilçelerini gezen doğu kökenli Mahmut yanımdaydı. Daha oturur oturmaz işlerin durgunluğundan söz etti. Sonra da ‘ne olacak böyle’ dedi. ‘Çalışılacak, çok çalışılacak’ dedim bende…
‘Saat altıda çıkıyorum evden’ dedi. Konuşmasını sürdürdü: Adana’nın çevresinde il, ilçe gitmediğimiz yer yok. Gittiğimiz her yere oğlumla birlikte gidiyoruz.
Cadde üzerindeki işyerlerinin aşağı-yukarı hepsine uğruyoruz. Yine de zor geçiniyoruz. Daha ne kadar çalışmalıyım ki?’ Ben bilsem… Ölçüsü, uzunluğu, ağırlığı olsa… Yok ki! ‘Çalışmana karşı yine de zor geçiniyorsun…’
‘Öyle… Ama neyse ki hükümetimiz iyi’ ‘Ne’ demişim birden. Birden kendime verdiğim sözü anımsadım; politika konuşmayacağım! ‘Hı hı’ dedim yalnız…
‘Haksız mıyım ki. Çocuklara öğrenci harçlığı, sağlık karnesi, ilaç, odun-kömür yardımı… Bu devirde kim kime yapar bu iyiliği?’
‘Hı hı’ demeyi sürdürüyorum ben! ‘Bana gittiğim yerde hangi partiye oy vereceğimi soruyorlar. Bu hükümete, diyorum. Başka verecek yer mi var, değil mi ama?
Bir de…’ ‘Yeter’ diyorum. ‘Konuyu değiştir’ diyorum. ‘Bu gün politika konuşmak istemiyorum tamam mı?’ diyorum. Susuyor. ‘Ben gidiyorum öyleyse’ diyor…
YANLIYIZ…
Yaşananlar karşısında ‘yanlı’ olmamayı salık verenler var! ‘Yanlı’ olmak; tu kaka! ‘Yanlı’ olmak; lanetli, hayınlık! Korkuların günü bürüdüğü bir süreçten geçerken ‘yanlı’ olmamak; nasıl bir şeyse…
Bir ‘yanlı’ olmanın erdemini çözemeyenlere ‘yanlılığın’ önemini anlatmak öylesine olanaksız, olanaksız olduğunca da ‘anlamsız…’
İki kişilik kaldırımlarda yürürken bile, duruşlarıyla birbirinden ayrıştığı gözlemlenen bir ortamda; yemede, içmede, giyimde, gülmede, bakmada, erinçte…
Kamu denen, devletin olanaklarından yararlanmada, kullanmada, eğitmede, konuşmada, yazmada, söz almada, gasp etmede, kapı çalmada, kredi almada, dediğini yaptırmada…
O gücün yanında olma ‘yanlılığı’, liboşların deyimiyle ‘yıkılanın yanında olmama yanlılığı’ bir yanda… Bir diğer yanda bu yapılanların yanında olmama ‘yanlılığı’…
Bu konuları, bu günlerde birçok kişiyle konuşuyoruz. Üstelik iyiden iyiye… O ‘apolitikleşmiş’ dediğimiz, politikayla ilişkilendiremediklerimizle daha çok.
Düşünün ki, hiçbir politik durağı olmadığını düşündüklerimizin bile, yaşamlarını alt-üst edecek ‘karartmalara’ karşı ne denli duyarlı olduklarını düşünüyorum, son günlerde…
‘Parayı bulurum, diyor bir tanesi. Evi, arabayı da bulurum da, bu mozaik bozulduğu zaman bir daha bu günü bulamam.’ Metal yorgunluğu değil bu; … Yanlıyız…
NEDEN VERİLİR YA DA VERİLMEZ
Konuklarımla ‘neden AKP’ ye oy verilir’ sorusuna yanıt arıyoruz… Birinci konuğum ‘yemeğimi, giyeceğimi, sağlık karnemi verdiği için’ dedi.
Diğer konuğum ‘ en azından din diyor’ dedi. Bir diğer konuğum ‘karizması yerinde’ dedi.
Başka… Başka…
* * *
Konuklarımla ‘neden AKP’ ye oy verilmez sorusuna yanıt arıyoruz. Birinci konuğum ‘mecliste çoğunluğu ele geçirmesine karşın, bu gücü değerlendirmesini bilmedi, insanlar arasında karmaşa yarattı, değerlere gereksiz tanımlar arayarak ülkede kaos yarattı’ dedi.
Diğer konuğum ‘halka yardım yapılıyor denilerek, insanlarımızı tembelliğe sürükledi, hazırcılığa alıştırdı, çalışmadan geçinmeyi yaşam biçimi olarak benimsetti, işyerlerini kapattırdı, boşta gezen genci bile asalaklaştırdı’ dedi.
Bir diğer konuğum ‘uzlaşmasız, anlaşmasız, faşist bir görünüm sergiledi’ dedi.
Başka… Başka…
* * *
‘AKP’ ye neden oy verilir ya da verilmez’ yorumu okura bırakıyorum…