Adana, bir garip kent oldu..
Bazılarının hayallerinin düşlerinin gerçeğe dönüştüğü bir memleket olup çıktı..
Tabi, başkalarının çocukluğunu yeniden yaşama, sevdiği şarkıcılar içi parkalar bahçeler, kültür sanat merkezleri kurma hayallerini gerçeğe dönüşmesi Adanalıların maddi kaynaklarıyla yaşam buluyor..
Hayallerin sahiplerinin cebinden bir kuruş bile çıkmıyor..
Yıllardır, bir otomobil satış uzmanına çocukluğunu, çocukluğundaki portakal çiçeği kokusunu yeniden koklaması için yıllardır Adana ve Adanalının kaynakları çarçur ediliyor..
Halbuki, Akkapı ya Hadırlı taraflarından küçük bir portakal bahçesi alsaydı, çocukluk günlerine canı istediği gibi dönebilirdi ama, o zaman parayı kendi cebinden çıkar, Adanalıların parası Adanalılarda kalırdı.
Yıllardır, hasbelkader Adana’da yaşamış birinin hayalleri cebimizden milyonlarca lira çıkarken, şimdi bir başka yine birinin arzusunu gerçekleştirmesini Adanalı olarak finanse edeceğiz..
Arabesk yıldızı için sanat merkezi kurulacak, tabii yine halkın parasıyla..
Bir zamanlar yedinci sanata yön veren, çıkardığı Karacaoğlan, Dadaloğlu Ferrahi, Feymani, Nihat Ziyalan gibi şair ve ozanlar; Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Recep Bilginer, Demirtaş Ceyhun, Nurer Uğurlu, Kamuran Şipal, Zafer Doruk yazarlarla Türk edebiyatıma imzasını atmış Adana’ya bir arabesk sanatçısı üzerinden sanat merkezi kurulması son derece hazin bir durum..
Adana’yı bir arabesk müziğinin merkezi haline dönüştürecek sanat merkezinin tıpkı çocukluğundaki portakal çiçeği kokusunu yeniden duymak isteyen zatta olduğu gibi yine Adana halkının parasıyla bir zamanların yüksek kültür merkezi Adana’yı bir kişinin sevgisi nedeniyle arabesk sanat merkezi yapacağız..
Tabi bu işin, Adanalıların cebinden ne kadar çıkacak, arabesk sanat merkezinin kuracak belediye, buraya harcayacağı milyonlarca lirayı yetki sahasındaki sorunları çözmek için kullansa daha doğru olmaz mıydı, arabesk bir sanat merkezi yerine bir opera ya da Edebiyat Merkezi kurulamaz mıydı gibi sorgulanması gereken çok konu var..
Ne diyelim, yıllar içinde bir çok özelliğinin yitiren, varlıklarının başka illere kaptıran Adana’nın yüksek kültür merkezinden arabesk merkezine dönüşmesi, bizim de bu durumu görme talihsizliğimiz varmış..
Adana’nın uludağdan deniz seviyesinin altına inmesini kahrolsak da izlemek zorundayız..
Başkaları hayal kuruyor, aklına bir istek geliyor, ceremesinin biz Adana ve biz Adanalılar çekiyoruz…
Ferdi Tayfur ve kızının soyadı davası
Türkiye, enflasyon, hayat pahalılığı, on dört milyonluk sığınmacı sorunları gibi yaşamsal sorunları yokmuş gibi Filistin’den sonra ünlü arabesk şarkı icracısı hemşehrimiz Ferdi Tayfur ile kızı Tuğçe (Aydın) hanımın soyadı davasını konuşuyor..
Daha doğrusu oyalandırılıyor..
Televizyon ekranlarında, sosyal ve geleneksel medyada geniş yer bulan habere göre, süreç içerisinde kezlerce küsüp barışmış, birbirleri hakkında olmadık laflar söyleyen baba ve kızı bir kez daha küsmüşler..
Bir kez daha ağızlarına geleni saymaya başlamışlar..
Ferdi Tayfur, küstüğü kızının sahnelerde soyadının kullanmamasının istemiş..
Önce damat ve, sonra da Tuğçe kızımız esip gürlemişler..
Damat bey babalık yapmamakla suçlamış..
Damat bey, eşine “benim soyadımı neden kullanmıyorsun” diye soracağına, kayınbabasına soyadını kullandırmıyor diye ateş püskürüyor
Tuğçe kızımız, “sen babamsın, tabii ki soyadının kullanacağım” tarzında bir şeyler söylemiş..
İlahi baba kız..
Özellikle de ilahi Tuğçe hanım..
Evlenmeden önce nüfus kağıdında yazdığı için babanın soyadının Tayfur olmadığı mutlaka biliyorsundur..
“Babamsın, senin soyadımım kullanmak hakkım” dersen, kullanacağın soyadı nüfus kütüğünden belli: “Turanbayburt.”
Sahneye Tuğçe Turanbayburt olarak çıkabilirsin ve babanızla da kavga etmemiş olursunuz..
Tayfur soyadı, babanızın sahnede kullandığı bir ad..
Büyük olasılıkla da marka tescili yaptığı bir addır..
Bırak Tayfur inadının çık sahneye Tuğçe Turanbayburt olarak..
Bak kardeşin Timur, Turanbayburt soyadını kullanıyor, babasıyla hiç sorun yaşıyor mu?..
Baba kız kavga etmeyi bırakıp biraz da siz düşünün canım!..
Her aklı biz mi verelim..
Kullan babanın soyadı Turanbayburt’u, siz de kurtulun biz de..
Bu arada, eşinizin soyadı da sahne için fena değil yani..
Böylece ülkemiz ve halkımız yapay bir gündemle uğraşmaktan kurtulup -gerçi yapay Filistin muhabbeti nedeniyle çok olası değil ama- gerçek gündemlere dönme fırsatı yakalayabilir..
Türk’ün bayramlarına Arap yaması
Türklüğün zaferlerine sonunda arapları ortak etme gayreti doruğa çıktı..
Ülkenin ve halkın gerçek sorunlarının konuşmak yerine yaklaşık onbir aydır Filistin ‘deki olaylarla meşgul edildiğimiz yetmezmiş gibi, fırsat bu fırsat deyip Türk ulusunun kahramanlık destanları da araplara mal edilmeye çalışıldı..
Malazgirt Savaşının yıldönümü kutlamalarında Türk bayrağının yanına, Osmanlıya başkaldırının simgesi Filistin bayrağı asılmış, Göktengeri, hıristiyan, müslüman inancındaki bütün Türklerin utkusu Müslümanların zaferi olarak ilan edilmişti..
Hakbuki o savaşta bir tane arap çerisi yoktu..
Ordunun yarısından fazlası Göktengri, yüzde otuzu Bizans ordusundan Türk ordusuna katılan hıristiyan Peçenek Türkleri, yüzde yirmisi de Müslüman inancındaki Türklerden oluşuyordu..
Zafer apaçık bir biçimde farklı inançlardaki Türklerin ortak zaferiydi..
30 Ağustos Zafer Bayramı’nda ise Gaziantep’te kutlama alanına Hamas’ın kaynağı belirsiz bir saldırıda ölen yöneticinin posterleri asılmıştı..
Gaziler tören alanının terk ettikten, posterler CHP’li vekiller tarafından indirildikten sonra zevahiri kurtarmak adına iki gün önceden asılmıştı gibisinden açıklamalar yapılsa da amacın Malazgirt gibi 30 Ağustos Utkusuna da arapları ortak etme olduğu açıktı..
30 Ağustos Zaferi de, yine Türklerin zaferiydi..
Arapların Osmanlıya karşı ayaklandığı, İngilizler, Fransızlar gibi işgalcilerle işbirliği yaptığı bir dönemde Türk gençleri tarafından kazanılmıştı..
Orada da Malazgirt’te olduğu gibi arap çerisi yoktu..
Kim ne derse desin, kimler utkularımıza arapları ortak etmek için çaba harcasa da, utkular Türk’ün utkuları olarak kalmaya devam edecektir.
Utkularımızı asla araplaştıramayacaklardır..