Mersinli engelli kardeşimiz Ceren Özdemir'in yüzü nihayet güldü.. 22 yıldır akülü sandalye özlemi çeken Ceren kızımız nihayet bu arzusuna kavuştu..
Özlemini çektiği akülü arabaya kavuştuğunda, Ceren kızın mutluluğunu görülmeye değerdi.. Belki, yaşamında ilk kez bu kadar mutlu olmuştu.. onun mutlululuğu fedakar annesini de çok mutlu etti..
Her ikisinin yüzlerindeki mutluluk, gözlerindeki gülücük insanlara fotoğraflarda bile dikkatlerden kaçmıyor.. Engelli bir genç kızı bu kadar mutlu edecek bir şeye vesile olmanın vereceği mutluluğu varın siz düşünün.. İnanın, Ceren'in mutluluğuna vesile olmak, onun güzel yüzünde güller açmasına neden olmanın berdeli yok.. Panha biçilemez..
Dünyada hiç bir hayırının bu kadar yüksek değeri oyak..
Bu paha biçilmez mutmluluğa, gülücüklere vesile olmak ise Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin'e nasip oldu…
Eminim ki, Başkan Çetin, Çukurova'da yaptığı hizmetlerinden hiç birisinde Ceren'in mutluluğuna vesile olmak kadar mutluluk duymamıştır.. Ceren'e yardımcı olmanın hazzını yaşamamıştır.. Tebrikler Başkan.. Ceren kızımıza da bundan sonraki yaşamında, tıpkı akülü sandalyeye kavuştuğu günkü gibi gülücüklerin hiç eksik olmamasını diliyorum…
***
14 Temmuz şehitlerini saygıyla anıyoruz
14 Temmuz Türk Kerkük'ün tarihinde en acı günlerden biridir.. 14 Temmuz 1959'da, Kerkük Türkleri, Bağdat'daki rejimin ve onların işbirlikçilerinin topyekun saldırısına uğramışlardı… 14 Temmuz 1959 katilamı, yıllar önce başlayan bir dizi baskı politikasının ulaştığı son noktaydı..
Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlarına maruz kalmışlardır.
1924, 1939, 1946, 1959, 1980 ve 1991 yıllarında Türkmenler unutulması mümkün olmayan acılı günler yaşamışlardır. Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük’te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir. Tarihe ‘Kerkük Katliamı’ olarak geçen bu soykırımda, insanlık dışı vahşetler yaşanmıştır.
Irak’ta cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünde kutlama şenliklerine katılmak gayesiyle çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Türkmen halkı, millî giysileri ile sokağa çıkmışlardı. 14 Temmuz 1959 günü İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militanları gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı.
İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı. Türkmenlerin değerli şahsiyetleri, 5-10 dakikalık süre zarfında yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdir. Kanlı katiller, tescilli Türk düşmanları nerede bir Türkmen evi bulsalar onu sağlam bırakmadılar…
Hayatını Irak ordusunda bu beldenin toprağına taşına veren ve savunan yiğit kahraman Türkmen Lideri ATA HAYRULLAH 14 Temmuz katliamın ilk gecesinde evde çocuklarıyla konuşmuş ve onlara Türk tarihinden söz açarak, o vakitte tüm aile fertlerinin TÜRK milli kıyafetlerini giymelerini istemişti…
Kendisi de onlarla beraberken Komünist uşakları kapısını çalmış ve “seni kumandan kışlada istiyor” diyerek onu Türklerin toplandığı ölüm ve kan meydanına götürdüler. Kıyıcı canavarlar ona en iğrenç işkence ve acıyı gösterdiler. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra diri diri etlerini keserek “TURANÇILARIN TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLAH’IN ETİNİN KİLOSU 10 FULUS (kuruş) ALAN VARMI?..”
Etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başladılar. Katiller bu defa aynı zulümü kardeşi yarbay doktor İHSAN HAYRULLAH‘a da yaptılar. bu biçimde şehit oldu kardeşini önünde işkence yaparak yüreği insan sevgisine dolu kendisinine zulüm işkence eden bu cellatlerı defalarca badava olarak tedavi edip ilaçlar vermiş kendi evinde konuk etmiş, yemek ve su ikram etmişti.
Bu da yetmemiş, Türkmen şehitlerinin cesetleri, ip veya sicim aracılığı ile motorlu araçlara bağlanmış, cadde ve sokaklarda dolaştırılarak sürüklenmişlerdir. Üç gün üç gece süren bu can pazarında kimi Türkmen şehidinin mübarek bedeni üç gün süreyle kızgın güneşin altında elektrik direklerinde asılı durmuştur. Kiminin gözleri oyulmuş; kimileri diri diri toprağa gömülmüştür.
Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu.
Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu. Bu soykırımda şehit edilenler arasında Irak ordusunda yıllarca değerli hizmetler ifâ eden ve aynı zamanda Türkmen toplumunun değerli bir lideri olan emekli Albay Ata Hayrullah ile kardeşi Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, değerli Türkmen şahsiyetleri Kasım Neftçi, Selahattin ve Mehmet Avcı kardeşler, Cahit Fahrettin, Abdullah Bayatlı, Kemal Abdulsamet, Seyit Gani Nakip, Abdulhalik İsmail, Şakir Zeynel, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Bektaş ve daha niceleri şehit düşmüşlerdir.
Yine bu soykırımda Muhtar Fuat’ın iki oğlu ve bir kızı da, feci biçimde can vermişlerdir. Nihat 30, Cihat 25 ve kız kardeşleri Emel Muhtar Fuat ise henüz 12 yaşlarında masum bir çocuk olmasına rağmen, bu vahşi soykırımda feci biçimde can vermişlerdir. Bir aile için büyük bir yıkım ve acı dolu hatıra bırakan bu vahşet sahneleri, Kerkük’ün tarihinde kolay kolay silinemeyecek izler bırakmıştır.
Dünyanın gördüğü en büyük vahşetin, en büyük soykırımın 58'inci yılında, Kerkük şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.. Ne yaparlarsa yapsınlar, Kerkür Türktür, Türk kalacaktır!…