Belki biliyorsunuz, Ermeniler ne zaman bir gösteri yapsalar, Türk ve İsrail bayraklarını birlikte yakarlar.
Hadi diyelim ki, - böyle bir şey yok ama- biz adamlara tehcir ve jenosid uyguladık. Peki “garibim İsrail” bunlara ne yaptı ki, onun bayrağını da yakıp dururlar.
Mutlaka bir sebebi olmalı değil mi?
Gelin, biraz tarihin derinliklerinde gezinti yapalım:
Yahudiler, tarih sahnesine ilk çıktıkları günden itibaren topraklarımız üzerinde yaşamaktadırlar.
Örneğin M.Ö. 4.yüzyılda Sart’ta(Salihli) Yahudilere ait buluntulara rastlanmıştır. Yine, Konya ve Efes’te Sinagog kalıntıları vardır.(Siyonizm’in Tarihi, Peter Edel, Ceylan Yay. İst. 2008, s.21)
Bu arada, Yalçın Küçük’ün sık sık dile getirmiş olduğu bir tez var: Türkiye’de yüzlerce yıldan beri süregelen bir Yahudi-Elen Savaşı vardır. Yaşadıklarımızın bir kısmı bununla ilgilidir.
Doğru mu? Bence her söylediği doğru olmasa da bu söylediği doğrudur. Osmanlının son yüzyıllarında, özellikle devlet kademelerinde sürekli birbirinin ayağını kaydırmaya; sürekli birbirinin malını-mülkünü-makamını elde etmeye çalışan Rumlar-Ermeniler ve Yahudiler arasındaki çatışmalar hepimizin bilgisi dahilindedir. Ayrıca 1924 mübadelesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları hep bu kategoride ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Keza Yahudilerin İspanya’dan sürüldükten sonra yerleştikleri kentlerin başında Selanik, İstanbul ve İzmir gelmekteydi. Kısa zamanda, toplumda geçer akçe olan bütün işleri ellerine geçirmeleri en fazla Rumları ve (Elenleri) rahatsız etmekteydi.
“Yunanlılar Selanik’in Helenleştirilmesi işine önce Yahudi mahallelerinde katliam yaparak başlamışlardır.” (Tarihin Gölgesinde, s. 107)
“Unutmayın ki Selanik en büyük Yahudi şehridir ve yüzde 50 nüfus alenen Yahudidir. Artı, yüzde 10 kadar da, herhalde gizli Yahudi mezhebi Sabetaycılık mensupları vardır. Selanik Yunanlılar tarafından istila edildiğinde, Bulgarların şaşkınlığından dolayı Yunan ordusu geliveriyor birdenbire. İlk yaptıkları iş, Yahudi katliamıdır. Türklerden evvel Yahudileri kesmeye başlıyorlar çünkü rahatsız oldukları nüfus odur ve Rumlar çok anti-semittir.” (Osmanlı Barışı, s. 127)
İstanbul’da katliam yoktu ancak nefretin bini bir paraydı:
“Yahudilere en çok kötülüğü Hıristiyanlar yapmaktadır. Yahudiler devamlı Hıristiyanların hakaret ve kötü muamelelerine maruz kalmaktadırlar.”(XIX. Yüzyıl İstanbul’u, s. 85)
Bu çatışmada, neredeyse bütün Avrupa kamuoyu (Marks ve benzer görüş sahipleri de olmak üzere) Yunanlıları destekliyorlardı.
Bunun nedeni ise şudur:
Köksüz, çapsız Avrupa, özellikle 15.yüzyıldan itibaren dünyayı sömürgeleştirmeye başlayıp, buraları yağmalayıp, zenginlik kaynaklarını ve köleleri kendi ülkesine getirip kullandıkça “geliştikçe gelişti”. Özellikle teknolojideki yaşadıkları sıçramalar ile de dünyanın “en etkin gücü” haline dönüştüler. Dönüştüler de, altlarını dolduracak, üstünde keyif sürecekleri bir medeniyetleri yoktu.
Onlara acilen gecekondu uygarlıklarını üzerinde yükseltmeleri gereken bir temel gerekliydi. Bu nedenle HELENİZMİ icat ettiler.
Artık gelsin Yunan uygarlığı, gülsün Helenizm…
Bütün Avrupa’da büyük bir Yunan hayranlığı aldı yürüdü.
Onlara göre dünyada en büyük, en köklü medeniyet Yunan Medeniyeti ve onun devamı olan “uygar” Avrupa idi.
Hal böyle olunca, Yunanlılara her türlü ayrıcalık tanınmalı, özellikle de “barbar Türklere karşı” korunup kollanmalıydılar.
Haklarını yemeyelim, Yunanlılar da bu imtiyazları iyi kullandılar ve Avrupalılar tarafından her seferinde korunup kollandılar.
Osmanlıya her isyan ettiklerinde, cephede kaybetseler dahi, masa başında hep galip sayıldılar ve mükafatları da ona göre oldu.
1821 Mora isyanı sonrası Avrupalıların yoğun desteği ile bağımsız Yunanistan kuruldu. Kuruldu da koskoca Yunan uygarlığının, o kadarcık kara parçası ile sınırlı kalması mümkün müydü?
Sırada “barbar Türklerin ayakları altındaki Helen uygarlığının binlerce yıldan beri yer aldığı toprakların da kurtarılması” vardı. Böylece MEGALO İDEA’yı uydurdular.
Yahudiler, bu Türk-Yunan kavgasında genellikle “Türklerden yana” tavır koydukları için, bu açıdan da Elenlerin düşmanlıklarını kazanmışlardır.
İstanbul’un fethi sırasında bu yardımlarının semeresini görmüş, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda epeyce imtiyazlar elde etmişlerdir. Öyle ki 1697’ye kadar Rum Patrikleri Yahudi Hahambaşlarının arkasında yürümek zorunda idiler.
Yine meşhur “iğneli fıçı”, “kan hikayesi” vb. saçmalıkların da bu düşmanlıkta ne kadar önemli roller oynadığını bilenler bilir. Kısaca değineyim:
“Yahudiler en çok, Hıristiyanların ayin sırasında kullandıkları ve Hz. İsa’nın etini ve kanını temsil eden ekmeği murdar kılmakla suçlanmıştır. Bu suçlamaya göre, Yahudiler Hz.İsa’nın her türlü tezahürünü önlemek maksadıyla, ayinlerde kullanılan ekmeği kiliselerden çalarlar, ekmeğe iğne batırırlar, kaynar suya atarlar ya da harca gömerlerdi. Hıristiyanlara göre bunun cezası ölümdü.
“Yine kan iftirası nedeniyle Rumların Yahudilere karşı harekete geçmelerinin birçok örneği bulunmaktadır. 1530’da, Tokat’ta ki bir Yahudi mahallesini, Rum çocukları kaçırıp kurban ettikleri bahanesiyle Rumlar talan etmişlerdir.
“1663’de İstanbul’da, bir Rum çocuğunun Yahudiler tarafından öldürüldü iki yeniçeri tarafından ileri sürülmüş, ertesi sabah Rumlar Balat’taki Yahudilerin sinagoguna ve ticarethanelerine saldırmışlardır.”(Türkiye’de Yahudi Hıristiyan Savaşları, Orhan Gökdemir, s. 269)
Yahudiler bütün bunların acısını Ermeni Tehciri, 1924 mübadelesi, varlık vergisi, 6-7 olayları, vb. sırasında misli misli çıkartmışlardır.
Ermeni Tehciri’nde Yahudilerin rolüne gelelim..
Ermeni Tehciri; icadını Almanların, plânını Yahudi-Sabateyistlerin, işbirlikçiliğini Katolik Ermenilerin, uygulayıcılığını ise ağırlıklı olarak Kürtlerin yaptığı, siyasi bir eylemdir.
Dikkat ederseniz, Katolik Ermeniler büyük ölçüde tehcirden muaf tutulmuştur. İstanbul’dan bir tane dahi Ermeni’ye tehcir uygulanmamıştır. Tehcir kararını alan İttihat ve Terakki Hükümetinde Ermeni bakanların ve milletvekillerinin bulunduğunu da belirtelim de konu anlaşılsın.
Yani bu olaya Ermeni Tehciri değil de bir kısım Ermeni’ye tehcir denmesi daha uygun olacaktır.
Yine, Türkiye’nin Ermeni Meselesi ile uluslararası platformlarda en fazla ilgilenen, bu konuda kitap yazan, vb.lerin büyük bir çoğunluğu Bernard Lewis gibi Yahudilerdir.
“Ermeniler soykırımdan söz ederken buna en çok muhalefet edip köpürenlerin başında Yahudiler geliyor.”(Mıgırdıç Margosyan, Kirvem’e Mektuplar, s.178)
Ermenilerin yaptıkları her gösteride, Türk ve İsrail bayraklarını beraber yakmaları sebepsiz değildir. Bu nedenle bazı Ermeniler ya da savunucuları, örneğin Ermeni davasının yanında yer almış bulunan Alman teolog Jonannes Lepsius anılarında; "Ermenilerin Türklerle toprak, Kürtlerle kan davası vardır" diyor
Olayı şöyle özetleyebiliriz: Tarih boyunca Elenlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, kısacası bölgemizdeki Hıristiyanların; Müslümanlarla hem din, hem toprak kavgası; Yahudilerle ise hem din, hem toprak, hem kan, hem de kemik kavgası süregelmiştir.
Bu kavga halen de devam etmektedir.