Türkiye Cumhuriyeti’nin tepe yönetimi bir yılı aşkın süredir Filistin ile yatıyor, Filistin ile kalkıyor.
Cumhurbaşkanı’ndan bakanlarına, Birleşmiş Milletler’de, ülke ziyaretlerinde Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarından çok Filistin ile ilgili konuşuyorlar, Filistin devletinin tanınması için çağrı hatta kulis yapıyorlar..
Neredeyse, her toplantı, her ziyaret, her görüşmede tek konu Filistin ve Filistin devletinin tanınması olur..
Türkiye Cumhuriyeti’nin Filistin devletinin tanınması için harcadıkları çabayı, dünya turuna çıkmalarının ne yazık ki, yirmi iki yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için görmedik ne yazık ki..
Oysa, Türkiye olarak, önceliğimizin KKTC’nin tanınması olmalıydı..
Devleti yönetenleri de illa bir ülkenin bağımsızlığının tanınması için çaba göstereceklerse, KKTC için bu çabayı göstermesinin beklerdik..
Birleşmiş Milletler’de, Almanya, İspanya, İtalya artık hangi ülkelere gidiliyorsa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türklerinin durumunu anlatıp KKTC’nin tanınmasının talep etmelerinin isterdik..
Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olarak, BM’de ve ikili ilişkilerde Kıbrıs Türk halkının 1960’lardan 1974’lere kadar uğradıkları soykırımı, 20 Temmuz 1974’den beri yani tam elli yıllık Kıbrıs Rum Kesimi ve Avrupa Birliği ülkeleri tarafından dışlanmalarını, dünyadan izole halde yaşamaya zorlanmalarını gündeme getirmek, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması için kulis yapmaları asli görevleriydi..
Ne yazık ki, Arap dünyasının birincil sorunu olmadı gereken Filistin konusunu Türk dünyasının ana sorunu olarak kabul edip, asıl ana sorunumuz olan Kuzey Kubrıs’ı hiç gündeme taşımadılar..
Halbuki, yıllar önce düşülen “yes be annem” yanlışından hızla vazgeçip KKTC ve Kıbrıs Türklerinin sorunları dünya gündemine taşımayı yirmi iki yıldır yapmadılar..
Örneğin, BM Genel Kurulu’nda Kıbrıs Türklerinin geçmişte uğradığı soykırım, elli yıldır uğradığı dışlanmışlık anlatılıp, KKTC’nin tanınmasını isteyebilirlerdi..
Bakanlarımız, mevkidaşları ile görüştüklerinde, Filistin’den önce KKTC’nin tanınmasının isteyebilirlerdi..
Örneğin, elli yıldır KKTC’yi tanımayan ama, Kıbrıs Rum Kesiminin tanımak için kuyruğa giren Arap ülkelerinden, din kardeşliği kozunu kullanarak KKTC’nin tanımalarını talep edebilirlerdi..
Kıbrıs Rum Kesimine her koşulda destek veren Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’tan KKTC ve Kıbrıs Türkleri lehine açıklama yapmasını ricasında bulunabilirlerdi..
Yirmi iki yıllık iktidarsan anladaığımız, Türk halkı ile siyasal iktidarın öncülüğü çok farklı..
Bizleri kalbi KKTC ve Kıbrıslı soydaşlarımız için atarken, siyasal iktidarın mensuplarının kalbi Filistin ve arap dünyasıyla dolu..
Anma, yine de, Türk ulusu olarak, Türk halkının oylarıyla yönetim erkini elinde bulunduran siyasetçilerden, Türk dünyasına öncelik vermesini, en azından katıldıkları toplantılarda Filistin ile birlikte KKTC’nin tanınması için mücadele etmelerinin bekliyoruz..
Önümüzdeki seçimlerde oyumuzun adresini, siyasal partilerin Türk dünyasının sorumlarına, artık işgale dönüşen konukluktan çıkan sığınmacılar konusundaki görüş, düşünce ve uygulamalarının belirleyeceğini de ekleyeyim..
**
Rize Uraloğlu’nun oyunu bozdu, sırada Adana’da
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Adana Havalimanını kapatmak, Çukurova Havalimanının yolcu sayısının arttırmak içi yaptığı atraksiyonların benzerleri bir süredir Trabzon ve Rize havalimanları arasında da yaşanıyordu.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, memleketi ve seçim bölgesi Trabzon’a ikinci havalimanı yaptırabilmek için Trabzon’a komşu illerdeki Ordu- Giresun ve Rize- Artvin havalimanlarını bakım onarım gerekçesiyle kapatmıştı..
Bu iki havalimanının yolcularının otobüslerle Trabzon Havalimanına taşıtıyordu..
Rize halkı, havalimanlarının kapatılmasına da, yolcuların Trabzon Havalimanına taşınmasına da karşı çıktılar..
Tüm güçleriyle konuyu gündemde tuttular..
Her fırsatta Rize’nin mağduriyetini dile getirdiler..
Sonunda Bakan Uraloğlu’na pes ettirdiler..
Rize Havalimanı yeniden uçuşlara açıldı..
Trabzon medyasından “61saat”, Rize’nin Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun hesaplarını bozmasının “Rize istediğini aldı! ‘Mağdur oluyoruz’ gündemi sonuç verdi” başlığıyla duyurdu..
Habere göre, SunExpress Havayolları, Rize- Artvin Havalimanı- Antalya uçuşlarının 8 Kasımda başlayacağının, biletlerin on gün içinde satışa sunulacağını açıklamış.
Uraloğlu’nun oyununu bozan ilk uçuş Antalya’dan Rize’ye olacakmış ve kış sezonu boyunca haftada iki kez gerçekleştirilecekmiş..
Tranzon gazetesi, karardan memnun olmadığını da, “Rize şehrinin sürekli gündemde tuttuğu ve mağdur edildiklerini her platformda ifade ettikleri, şehre sefer konulmadığı algısı sonrası havalimanına bir sefer daha eklendi. Böylece Rize şehri istediğini de almış oldu” ifadesiyle ortaya koyuyordu..
Rize’nin inadı ve bu inadın getirdiği başarı Adana’ya örnek olmalı..
Rizeli muhtarlar gibi Adanalı muhtarlar, Rizeli meslek örgütleri gibi Adana’nın başta Sanayi, Ticaret odaları ve Ticaret Borsası olmak üzere tüm meslek kuruluşları Adana Havalimanı’nı açılmasının ısrarla istemeli, sürekli açıklama yapmalılar.
Milletvekillerimiz, Meclis’teki tüm oturumlarda gündem dışı konuşmalarla Adan Havalimanın açılmasını Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun gözlerinin içine baka baka TBMM’nin gündeminde tutmalıdırlar.
Belediye meclislerinde de başkanlar ve meclis üyeleri her toplantıda Havalimanını gündeme getirmeliler..
Gazetelerimiz havalimanını gündemde tutacak yayınlara bıkmadan usanmadan yer vermeli; AK Parti ve MHP’lilerin toplantılarında ilk soruları Adana Havalimanı’nın ne zaman yeniden açılacağı olmalı..
Rize başardı, biz de başarırız..
Haydi Adana, haydi Adanalı, Adana Havalimanını yeniden açılmasının sağlamak üzere görev başına!..
**
Kredi kartına, kol saatine vergi
Her be denli, siyasal iktidar yasa teklifinin geri çekip gelecek yıla ertelediği, kredi kartından, kol saatinden, her türlü beyannameden, gayrimenkul alım satımlarından, motorlu taşıtlardan, elektrikli bisikletlerden katkı payı adı altında yeni vergiler salma girişimi yurttaşlar arasında bir hayli konuşuldu, tepkilere neden olmuştu..
İktidar partisi teklifi geri çekmesine çekti ama, niyetler belli..
Eninde sonunda yeni vergiler salmak için yeniden harekete geçecekler..
Tabii, salma salma girişimleri aklıma Ozan Arif’in “Vergi Bağlandı” şiirini getirdi.
İslam inancındaki yurttaşlarımızın “canı rahmet istedi” diye bir deyim var ya, o hesap, tini anılmak istedi Ozanımızın.
Ozan Arif’i gündeme uygun “Vergiye Bağlandı” şiiriyle analım:
VERGİ BAĞLANDI
Ağlamak, sızlamak nafile beyler,
Yorgana döşeğe vergi bağlandı.
İnliyor şehirler, kazalar, köyler,
Buğdaya, başağa vergi bağlandı.
Bülbül gibi susmak için dut yerdik,
Koyun besler, kuzu besler süt yerdik,
Ara sıra av yapardık et yerdik,
Baruta, fişeğe vergi bağlandı.
Berberin, bakkalın koptu damarı,
Esnaf duman oldu yedi şamarı,
Sık diyorlar, yok ki sıkak kemeri,
Kemere, kuşağa vergi bağlandı.
Bankerler topladı bankada para,
Zengin yine zengin, fakirde yara,
İneğe, öküze, mala, davara,
Tokluya, şişeğe vergi bağlandı.
Ben görmedim dertsiz insan göreni,
Vurguncu yol almış, yoktur fireni,
Gariban köylünün kara tireni,
Ahırda eşeğe vergi bağlandı.
Arif bak diyorlar az ve öz olsun,
Nikaha vergi var, geriye kalsın,
Bekarlar aklını başına alsın!
Doğmamış uşağa vergi bağlandı.
OZAN ARİF