Çukurova Havalimanı aşkıyla yanıp tutuşan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Adana Havalimanı’nın kapatacak olmalarının üstünü kapatmak için olacak, sürekli Çukurova Havalimanı’nın Çukurova Bölgesine gelişimine büyük katkı sağlayacağı masalının anlatıyor..
Ona göre Çukurova Havalimanı, bölgenin kalkınmasının lokomotifi olacakmış..
Bakanı dinleyen de, Adana Havalimanı Adana’nın ve çevre illerin gelişmesine büyük katkı sağlamamış..
Çukurova’nın kalkınmasının lokomotifi olmamış..
Bakan bey belki bilmiyor ama, Adana Havalimanı tam seksen yedi yıldır bölgeye hizmet ediyor. Kalkınmanın lokomotifi olarak görevinin yerine getiriyordu.
Aşık oldukları Mersin’in bile bir turizm cenneti olmasında Adana Havalimanı’nın payı Mersin Ulaştırma Bakanlığı’nın hayal edemeyeceği kadar büyüktü..
Bakan bey malum Trabzonlu..
Maşallah, Trabzon ve komşusu tüm illerde havalimanları var..
Sayın Bakan, örneğin son olarak açılan Ordu – Giresun ya da Rize havalimanları açılırken Trabzon Havalimanının kapatılmasını düşünmemiş, Rize Havalimanının bölgenin gelişmesine büyük katkı sağlayacağı, bölge kalkınmasının lokomotifi olacağından hiç bahsetmemişti..
Aksine, Karadeniz bölgesindeki illerde yapılan havalimanlarının yararlarının anlata anlata bitirememişti..
Bakan Uraloğlu’nun konuşmalarına bakınca ortaya çıkan tablo şu:
Kuzeyde ilciler, Güneyde bölgeciler..
Kuzeye gittiklerinde her ilde yapılan havalimanlarının faziletlerinin anlatırken, güneye geldiklerinde söylemleri değişip bölgen ön plana çıkıyor ve Adana Havalimanını unutup Çukurova Bölgesel Havalimanının getireceği katkıları anlatıyor..
İstediğimiz çok net..
Karadeniz’de havalimanlarına nasıl bakıyorsanız, güney de öyle bakın..
Kuzeyde her ile bir (hatta Bakan’ın memleketine iki) havalimanı yaparken, güneyde bölgede tek havalimanı dayatmasından vaz geçin..
Zannetmeyin yaptık oldu bitti..
Bunun daha seçim dönemi var..
Sandık önümüze geldiğinde Adana Havalimanı’nı kapatmanızı ve Mersin dayatmanızı yanıtımızı vereceğiz..
Eğitimde büyük çöküş
Ekonomik sorunlar, emekli maaşlar, fiyat artışları, asgari ücret, sığınmacıları sorunlarının tartışırken, Türkiye ve ulusumuzun geleceği açısından büyük önem taşıyan ana sorun olan eğitin sorununu ıskaladık..
Biz başka -belki de yapay- gündemlerle uğraşırken, eğitim düzeyinde ve kalitesindeki düşüş YKS sınavlarıyla tokat gibi yüzümüzde patladı..
Ama yine de, ana sorunu tartışmak yerine yapay gündemlerin kuyruğuna takılmaktan geri kalmıyoruz..
2024 YKS sonuçları bize ne göstermişti, bir anımsayalım:
Türkçe’de kırk soruda ortalama on yedi doğru yanıt verilmiş.
Matematikte kırk soruda ortalama doğru yedi..
Fizikte on dört soruda ortalama iki doğru yanıt..
Kimyada on üç soruda ortalama doğru sayısı bir buçuk.
Biyolojide on iki soruda iki doğu yanıt..
Bu tablo eğitimdeki çöküşü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor..
Tokat gibi çarpıyor..
Adları Anadolu, Fen, sosyal falan olsa da eğitim müfredatıyla tümü imam hatiplere dönüştürülen artık millilikten de çıkmış eğitim sistemi büyük çöküşün tek sorumlusudur..
Matematik, biyoloji, fizik ve kimya derslerinin azaltılırken, yerine peygamberin hayatı, siyer-i nebi, din ve ahlak derslerinin konulması ya da ders saatlerinin artırılması politikasının geldiği nokta işte ve çöküş oluyor..
Eğitimi çökerten müfredat anlayışı değişmez ise Türkiye’nin ve Türk ulusunun geleceği çok karanlık olacaktır..
Hem de o karanlık öyle çok uzum yıllar sonra değil, çok kısa sürede çökecektir üstümüze...
Dedeleri de matbaadan rahatsızdı
Türkiye’de bir grup çıktı, hem sosyal medyaları kullanıyorlar, hem de sosyal medyadan rahatsız oluyorlar..
Örneğin, Hamas’ın terör eyleminden bahseden paylaşım görünce, o sosyal medya kanalının kapatılmasını istiyorlar..
Kendileri, hiç bilmedikleri başka inançlarla, düşüncelere veryansın saydırırken, birisinin karşı görüşte bir şeyler paylaşmasından sinir krizleri geçirip, sosyal medya engellensin diye ortalığa düşüyorlar..
Çarşaf, burka gibi giysilerin kullanımını teşvik eden paylaşımlar yaparlarken, karşılarına mini etekli, bikinili kadın görüntüleri çıkınca, instagram ahlaksız propaganda merkezine dönüştü kapatılsın diye ahkam kesiyorlar..
Çocukların kullandığı ve sadece girenlerin oyun içinde değişiklik yapabildiği oyun sitesine girip oyun oynarken, çıkıp o oyun sitesinde çıplaklık, ahlaksızlık, LBGT reklamı yapılıyor diye mahkemelere koşuyorlar..
A efendim, sadece üye olanların ve aktif olarak oyuna girenlerin görebildiği görüntüleri sen nasıl gördün?.. diye de kimse sormuyor
Bütün bu sosyal medyadan rahatsız olanları görünce şaşırıyor muyuz?..
Elbette hayır..
Onların dedelerinin de zamanında, matbaaya aynı biçimde karşı çıkmışlardı..
İstemezüüüük diye ortalığı ayağa kaldırmışlardı..
Matbaa onlara inat yüz yıl kadar gecikmeli de olsa ülkemize girmiş, onların korktukları başına gelmişti..
Kitaplar, dergiler, gazeteler basıldıkça insanlar aydınlanmış, istemezükçüler bile matbaanın getirdiği olanakları kullanmışlardı..
Tıpkı bugünkü torunlarının yaptığı gibi de hem kullanmışlar, hem istemezüük diye bağırmaya devam etmişlerdi..