MHP lideri Devlet Bahçeli imzasıyla çıkan bir kitap, bana Türk milliyetçilerinin, Türkçülerin, Ulusalcıların artık adına ne derseniz deyin Türk ve Türkiye sevdalılarının Kudüs diye bir davası oldu mu diye soru sordurdu..
Tabii, kendi kendime sordum bu soyruyu
Gerçekten Türk milliyetçilerini Kudüs davası var mıydı diye belleğimi ve Türk milliyetçisi medyayı tarayabildiğim kadarıyla geriye doğru taradım..
Sadece, Muhsin Yazcıoğlu’nun Ülkü Ocakları Genel Başkanı olduğu dönemlerde Ocağın çıkardığı Nizam-ı Alem adlı gazetede Kudüs, Said-i Kürdi gibi insanlardan bahsedildiğini gördüm..
Türk milliyetçileri; Filistinde yaşayan arapların, Osmanlı’yı arkadan hançerlemesini, İngilizlerle işbirliği yapmalarını, ve topraklarını parayla yahudileri sattıklarını hiç bir zaman unutmamışlar, o nedenle de hep mesafeli yaklaşmış büyüklerimiz ve ideolojik önderlerimiz..
Çok yakın geçmişte ise Filistinli yöneticilierin 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarına, Kıbrıs’ta Rum/Yunan tarafına destek vermeleri işin tuzu biberi olmuş, Türk milliyetçilerinin Filistin’e bakış açısının daha da olumsuz noktaya götürmüştü..
Daha yakın zamanlarda mazlumların sesi olarak gazi Meclis’te ağırlanan şahıs ile öldürüldüğünde yas ilan edilip şanlı Türk bayrağının yarıya indirtildiği kişi, Karabağ’da Ermeni savlarını savunmuş, PKK’dan yana tavır almışlar, Selahattin Demirtaş’ı özgürlük kahramanı ilan etmişlerdi..
Yani, kısacası Türk milliyetçilerinin Kudüs diye bir davası hiç bir zaman olmamıştı, bundan sonra da olmayacaktır..
Şimdi de Türk milliyetçilerinin Filistin’e bakış açılarının etkileyen olaylara kronolojik olarak bir bakarsak, Türk milliyetçilerinin neden Kudüs diye bir davasının olmadığı daha iyi anlaşılacaktır..
Yıl 1837
Filistin nüfus sayımı yapılıyor, Filistin’de bulunan Yahudilerin toplam nüfusu dokuz bin olarak kayıtlara geçiyor.
Filistinli Arapların, Yahudilere toprak satması ile bu rakam elli bine yükseldi. Böylece 1882'de ikinci Yahudi yerleşimi kurulmuş oldu .
1908'de Yahudi nüfusu yüz binin üzerine çıkmıştı.
Bu topraklar devlet tarafından satılmıyordu, bizzat o bölgede yaşayan Arap şeyhlerin şahsi mallarıydı. Ederinin çok üstünde fiyatlara satmak için Filistinli Araplar adeta yarışıyordu.
Hâlbuki Padişahın bu konuda açık emri vardır. Hiçbir Yahudiye toprak satılmayacaktır.
Her şeyin kılıfını uyduran Yahudiler , Alman kimliği ile , İngiliz kimlikleri ile toprak satın alıyorlardı.
Filistinli Arapların ise gözü doymak bilmiyordu.
Yani öyle işgal ederek başlamadı her şey..
Adamlar bastılar parayı aldılar toprakları.
Osmanlı dönemi sonrası Filistin İngiliz himayesi altına girdi ve toprak satışı yasağı kalkınca Yahudiler satın aldıkları toprakların tapularını kendi üzerlerine aldılar.
1925'te 944 bin dönüm olan arazi satılmıştı.
1927'de 1 Milyon 124 bin dönüm arazi satılmıştı.
1930'da satılan arazi miktarı 1 Milyon 700 bin dönüme çıkmıştı...
Bunlar hep satın alınan arazilerdi. Tapulu belgeli.
1948 yılına gelindiğinde bir devlet kurabilecek kadar toprak satın alınmıştı..
Yıl 1915
Filistin askerleri, Türk askerlerine cephe arkasından saldırmış ve 14 Bin Türk askerinin şehit olmasına birçok askerin yaralanmasına sebep olmuştur. Arap ihaneti ile esir düşen on beş bin Türk askerinin gözleri kör edilerek eziyet edilmişti.
Yıl 1916
Filistin bayrağı, Filistin halkını temsil etmek için kullanılan bayraktır. İlk olarak Şerif Hüseyin tarafından 1916 yılında Osmanlı Devletine karşı başlatılan Arap ayaklanmasının sembolü olarak 4 renkli, siyah , beyaz, yeşil ve kırmızı renklerden oluşan bir bayrak tasarlanır.
En üstteki siyah yatay çizgi, Abbasileri;
Ortadaki yeşil renk Şii Fatımileri;
Alttaki beyaz renk Emevileri temsil eder.
Kırmızı üçgen ise 1916 yılında Osmanlı Devletine isyan eden Şerif Hüseyin’in kabilesi Haşimoğullarını, diğer bir görüşe göre Arapların Osmanlı Devletine karşı bağımsızlığı için dökülen kanı temsil eder.
Yıl 1917
Filistinli Araplar İngiliz Lawrance ile bir oluyor ve tarihe Akabe baskını olarak geçecek ihanete imza atıyorlardı. Akabe'deki tüm Türk askeri katledilmiştir.Bugün Ürdün-Filistin arasındaki Wadi Rum çölünde, Lawrance Rölyefi ile Lawrance'ı dağlara taşlara kazımışlardır.
Aynı yıl yani 1917'de Kudüs Filistinliler tarafından İngilizlere teslim ediliyor !
Bunla da kalmıyor İngiliz General Edmund Allenby Kudüs’e girerken Filistinli Araplar tarafından “El-Nebi” yani peygamber olarak karşılanıyor.
Yıl 1978
Filistin Kurtuluş örgütü terör örgütü PKK'ya kucak açıyor , PKK ile birlikte Türkiye aleyhine faaliyetlere başlıyor.
Yıl 1979
Ankara'da bulunan Mısır Büyükelçiliği Filistinliler tarafından basılıyor bir polisimiz ve bir bekçimiz şehit oluyor.
Yıl 1980
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habash, Lübnan'ın Sidon şehrindeki kamplarını Asala terör örgütüne açıyor, Asala'nın diplomatlarımızı katlettiği eylemlerine bu Filistinli teröristler de destek veriyor.
Yıl 1989
Yaser Arafat, “Ermenistan'ın haklı davasını destekliyoruz”
açıklamaları yapıyor. Karabağ işgaline ve Ermeni katliamlarına destek veriyor.
Yıl 1993
Filistinli araplar, Mesud Barzani'nin "Bağımsız Kürdistan" fikrine de destek oluyor.
Yıl 2002
Binbaşı Cengiz Toytunç Batı Şeria'da , Barış gücünde görevliyken aracı durdularak şehit ediliyor.
Yıl 2009
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas Kıbrıs'ta Türklerin işgalci olduklarını, Rumların tüm tezlerini desteklediklerini dünyaya açıklıyor.
Yıl 2016
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas 18 Ocak 2016 tarihinde
Beytül Lahim’daki Ermeni kilisesinde yapılan Noel Yortusuna katılmıştı. Tören sonrası yaptığı konuşmada Filistin halkının içinde bulunduğu durumun sözde Ermeni soykırımına benzediğini dile getirmiş ve Azerbaycan’da Hocalı katliamın sorumlusu olan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyanı da Filistin’e davet etmişti.
Yıl 2019
Filistin, Suriye sınır bölgesindeki terör örgütlerine yönelik
başlatılan operasyon için Arap Birliği ile birlikte kınıyor…
Bütün bunların yanında, Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat, “Tarihteki Ermeni katliamının bir benzerinin
bir daha yaşanmasına izin vermeyeceğiz.
Ermeniler başaramadı, ancak biz onların düştüğü hataya düşmeyeceğiz. Filistin de bir Türk sorunudur” diyerek, Filistin’I Türk sorunu olarak nitelendirmişti..
Siyasal islamla kurulan ilişkilerin sonuçları
Her ne kadar Türk milliyetçilerinin Filistin diye bir davası olmasa da, siyasal islamcılarla girilen ilşikiler zaman zaman Türk milliyetçisi gençler arasında “Filistin davamız” gibi suni davalar oluşturulması için yapılan çalışmalara ortam hazırlamış; az sayıda da olsa Said-i Kürdi başta olmak üzere kerameti kendinden menkul kişileri hocaefendi olarak tanıyan onları yolbaşçısı olarak görenlerin çıkmasına neden olmuştur..
Siyasl islamla ve islamcılarla ilişkileri ilk etkilerinin 1940 ve 50’li yıllarda yayımlanan dergilerde zaman zaman görüyoruz.
Örneğin Türk töresi kadın ve erkeği eşit olarak kabul ederken, 1947’lerde Kızılelma dergisinde, “Türk kadının yeri evidir” gibi kadını eve kapatan, toplumdan soyutlayan, Persleri savaş meydanında yok eden Tomris Katunu, Oğuz Kağan’ın sefere çıktığı zamanlarda devleti yöneten Terken Katun, Cengiz Kağan ile birlikte muhteşem bir impartorluğu kuran Börte Katunu, Tuluy Han’ın torunu savaş meydanlarının yenilmez savaşçısı Kutulun Katunu yok sayansiyasal islamcıların savlarına paralel yazılar yayımlanmıştı..
Daha keskin örneklerine, 1978 ve sonrasında tanık olmuştuk..
Bunların en tipik örneklerini 1978- 1980 arasındaki Nizam-ı Alem gibi dergilerde, 1980 darbesinden sonra cezaevlerinde ellerine Humeyni, Ali Şeriati, Seyyid Kutup gibilerini kitaplar tutuşturulan, ana babaların giremediği cezaevlerine elini kolunu sallayarak giren hocaefendilerle görüşmeleri sağlanan gençler de görmüştük..
Hatta bunlardan savrulduğu alanda büyük birliği sağlayacağını iddia eden birisinin, MHP’yi eleştirirken söylediği “milliyete dayalı politika küfürdür” sözü, siyasal islamla ilişkilerin insanları nerelere taşıyabileceğini şahitlik etmiştik..
Durumun farkına varan karşı mahallede kimileri ,”Bozkurt imana geldi” tarzında yazzılar kapak sayfalarına taşımışlardı..
Demem o ki, siyasal islamla, islamcılarla girilen ilişkilerde çok dikkatli olmak lazım. Onları doğru yola getirmek isterken yoldan çıkmak da var!..