Türkiye Emekliler Derneği Adana Şubesi’nde geçtiğimiz ay yapılması gereken seçim, oy kullanmada yaşanan sıkıntılar nedeniyle Mayıs ayına ertelenmişti..
Ertelen seçime anımsadığım kadarıyla mevcut Başkan Ali Vurankaya, Memet Akça, Berrin Ünlü, Mustafa Kastalmış ve Neslihan Öztoprak başkan adayı olarak katılmışlardı..
Bizim camiadan bazıları Neslihan Öztoprak, kimileri de Berrin Ünlü yanında saf tutmuşlardı..
Mehmet Akça ise seçimlere Nurettin Yılmaz ile birlikte katılmıştı..
Afişlere göre, Mehmet Akça Başkan, Nurettin Yılmaz Başkan Yardımcısı Adayı olmuşlardı..
Seçimler ertelenince ilginç yeni ittifaklar oluşmaya başladı..
Örneğin, Neslihan Öztoprak, Mustafa Kastalmış ile işbirliği yapacağını açıklamış, birlikte pozlar vermişlerdi..
Ertelenen seçim öncesinde Berrin Ünlü ve Neslihan Öztoprak’ı destekleyen gazeteci arkadaşlarımız da bu kez Neslihan Öztoprak gibi Mustafa Kastalmış’ın yanında yer aldılar..
Başkan adayı Berrin Ünlü ise Mehmet Akça ile güçlerini birleştirdi.
Mehmet Akça- Nurettin Yılmaz ittifakı Mehmet Akça – Berrin Ünlü ittifakına evrildi..
Başkan adayı yine Mehmet Akça..
Başkan Yardımcısı adayı ise bu kez Nurettin Yılmaz yerine Berrin Ünlü olmuştu..
26 Mayıs’ta Seyhan Belediyesi’nde gerçekleşecek seçimde, bakalım hangi ittifak, hangi aday sandıktan çıkmayı başaracak?...
Ne çabuk teşekkürlük hizmet yapıldı?..
Geçtiğimiz günlerde, bir belediyemizden servis edilen bir basın bülteni dikkatimi çekti..
Bültene göre, Belediye’nin açtığı uzun süreli kursa katılan kursiyerler, henüz 1,5 ay önce göreve gelmiş olan başkana, ücretsiz kurs için teşekkür etmişler..
Anladığım kadarıyla, kurs önceki başkan döneminde açılmış bir kurs..
Kursiyerlerin ve hocaların, eski başkana teşekkür etmek yerine yeni başkana koşmaları ve teşekkür etmelerinin doğrusu yadırgadım..
Anlaşılan, kursiyerler ve antrenörleri, “Kral öldü, yaşasın yeni kral” demişlerdi..
Bülten bana her nedense durduk yerde Nasrettin Hoca’yı anımsattı..
Işıklar içinde uyu Nasrettin Hocamız..
Yediyüz elli yıl öncesinden bu günleri görmüş ve mizah yoluyla da ne güzel betimlemiş..
Bu ne uzak öngürüdür hocam…
Çin Elçisinin gözünden Göktürkler
Türk Tarih Kurumu’nca bugünkü Türkçemize kazandırılan Çin Elçisi Wang Yen Te’nin “Uygur Seyahatnamesi”, Göktürkler dönemiyle ilgili değerli bilgiler veriyor..
Her Türk’ün kitaplığında bulunması gereken bir yapıt..
Wang Yen Te’nin verdiği bilgiler, Türk halkının ne göçebe ne de aç barbar sürüsü olmadığını, diğer halkların özlemle izlediği ulus olduğunu apaçık biçimde gösteriyor..
İşte, Çin Elçisi Wang Yen Te’nin gözü ve kaleminden Türkler:
“Bu topraklarda fakir insan yoktur. Onlar ihtiyacı olanlara yemek yardımı yaparlar.
İnsanlar uzun ömürlüdür. Umumiyetle yüz yaşının üstüne [kadar yaşarlar].
Genç yaşta ölene hiç rastlanmaz.
Halk giyinmek için kıymetli ipek kumaş kullanırdı.
Onlar mutfak eşyaları için altın ve gümüş kullanıyorlardı.
Beşbalığ’da evlerin çoğu iki katlıydı ve bütün evler beyaz badanalıydı.
Türkler yoğun olarak tarım yapıyorlar. Suyu tarım ve değirmenlerde olmak üzere etkin bir şekilde kullanıyorlardı. Chinling dağlarından çıkan nehir, başşehrin bütün çevresini dolaşır, tarlaları ve meyva bahçelerini sular ve su değirmenlerini işletir. Bu yerde Wu-ku (beş hububat) yetişir.
Şehrin içinde pek çok iki katlı binalar vardır. İnsanlar iyi yüzlüdür ve usta sanatkarlardır.
Altın, gümüş, bakır ve demir kaplar üzerinde çalışırlardı.
Bütün fakirler et yerler. (Çinde fakirler et yiyemezlerdi)
Bir tür kimya sanayisi vardı. Ürettikleri amonyak dericilikte kullanılıyordu.
Pei-t’ing’in (Beşbalıg) kuzeyindeki dağlarda Kang-sha (amonyak) imal ediliyordu.
Altı gün sonra Chin-ling k’ou’ya vasıl olduk. [Burada] çok kıymetli mallar imal edilir.
Türklerde bir müzik zevki ve yaygınlığı vardı.Bunu toplu halde icra etmekten zevk alırlardı.
Ayrıca tiyatro ve bunu meslek edinmiş oyuncular bulunuyordu.
Sonra, müzik, içki, ziyafet ve gece yarısına [kadar] artisler tarafından [oynanan] piyes vardı.Ertesi gün bir kayıkla [gezinti] yaptık. Gölün dört bir tarafından davullar çalıyordu.
Onlar seyahat etmekten hoşlanırlardı. Onlar seyahat ederken çoğu müzik aletlerini yanlarında taşırlardı.
Türklerin yaşadığı refah elçinin gözünden kaçmamıştı. O devrin en büyük zenginliği otlak at ve hayvan sürüleri sayılamıyacak kadar çoktu. Kağan ve tiginler mallarının sayısını bilmiyordu.
Onların kralı (Arslan Han) yemek için at ve koyun pişirtmişti. Çok lezzetli idi. [Bu] arazide atlar çok boldur.
Kral (Han), prensesler ve valiahtların her birisinin at sürüleri vardır. Onlar bin Li'den daha fazla genişliğe [sahip olan] düz ovada [sürülerini] otlarırlar.
Onlar [atlarının] derisinin rengi ile kendi sürülerini ayırt ederler. Hiç kimse sürüsünün sayısını bilmez.”
Meraklısı için hemen belirtelim; Türk Kağanı Çin elçisini yedi gün beklettikten sonra huzura kabul etmişti.