Yüzde 38'e ulaşan oy oranıyla yerel seçimlerden başarıyla çıkan ve son yapılan ölçümlerde de partisinin yüzde 31 civarında oyu olduğu görülen her Genel Başkanın iktidar hedefi koyması elbette gayet anlaşılabilir. Bu açıdan kamuoyunda Özgür Özel ile CHP'nin gündem olup tartışılması da normal.
Normal olmayan ise, bu tartışmaların hem Özel ve hem de CHP bakımından negatif ve sorunlu bir izlenim bırakan bir eksende dönüyor olması. Özgür Özel ne giydiği, saçını nasıl taradığı, kiminle görüşürken vücut dilinin ne anlattığı üzerinden; CHP ise ülkemizdeki siyasi partiler içinde en demokratik olanı olmasına rağmen ısrarla tüzük tartışmalarıyla gündemde tutuluyor. Oysa CHP ve Genel Başkanının iktidar hedefleri, bunların nasıl gerçekleştirileceği ve iktidar aşamasında hangi politikaların uygulanacağı dışında kalan magazinsel tartışmaların içine çekilmesini problemli bulduğumu ifade etmem gerekiyor.
Gerek Özgür Özel'in bir magazin figürüne dönüştürülme gayreti, gerekse de CHP'nin -çok yapıcı ve ilerici fikir ve öneriler geleceğine inanmakla birlikte- bir kez daha tüzük tartışmaları içine çekilmesi, hem hak edilmiş bir zafer olan son yerel seçim başarısından yola çıkarak başlatılabilecek genel iktidar yürüyüşüne dair dersler çıkarılmasını engelleyebilir, hem de iktidar perspektifini gölgeleyecek yıkıcı bir tüzük tartışmasının kapısını aralayabilir.
En büyük hayalinin partisini iktidar yapmak olduğunu söyleyen Özel'in, bahsettiğim türdeki yol kazalarını engellemek ve en büyük hayalini gerçekleştirmek için ekran ekran, miting miting canhıraş koşmaya kısa bir ara verip başını ellerinin arasına alması ve bazı şeyler üzerinde düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunların başında gelecek olan ise nasıl iktidar olunacağı sorusu kadar kimin için iktidar olunacağı sorusu üzerine çalışması olacaktır şüphesiz.
Zira Özgür Özel'in televizyon ekranları ve miting alanlarında halka söylediği ve verdiği sözler ile parti programına arasında giderilemez bir çelişki bulunuyor. Dolayısıyla, konjonktür oluşsa ve CHP iktidara gelse dahi, parti programının bel kemiğini oluşturan ekonomi-politik hattın izlenmesi halinde, esas itibariyle AKP iktidarından farklı sonuçlar yaratıl(a)mayacağı gerçeğini de -başını ellerinin arasına alıp düşünürse- fark edeceğine inanıyorum.
Asgari ücretin ortalama ücret olduğu, çoğunluğun üretilen değerden en alt seviyede pay alabildiği, AKP'nin bütün göz boyamalarına karşın yaygınlaşarak derinleşen yoksulluk ve işsizliğin herhangi bir çözümü, var olan paradigma içerisinde ortada görünmüyor. Hemen her fırsatta bu böyle süremez, sürdürülemez diye konuşarak yoksul seçmenlerin temsil iradesini devralmaya çalışan Özel, geçmişte gerek Milletvekili ve gerekse Grup Başkan Vekili sıfatları ile partinin karar süreçlerinde bulunmuş ve şu an söyledikleriyle temelden çelişen parti programının oluşturulmasında da katkısı olmuştu. Ancak geçmişte partinin yaptığı hatalardan kendisini sıyırarak Genel Başkanlık koltuğuna oturmuş olması, tacı takan baş olarak halka verdiği sözleri nasıl gerçekleştireceğini de sorgulaması zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Dolayısıyla Özel'in, başka her şeyden önce, halka verdiği sözlerle parti programı arasındaki çelişkinin giderilmesi üzerinde düşünmesi gerekiyor.
Bu çelişkinin giderilebilmesi ve bunun netleşmesi için, halkçılık söylemiyle meydanlarda dolaşan Özel'in, geçmişten bu yana neoliberal ekonomi politikalarını savunan, bunları parti programına ekleyen, Özel'in kendisinin de yeniden parti yönetimine taşıdığı ve ekonomik politikaları emanet ettiği arkadaşlarına şu soruları sorması ve alacağı yanıtları bizlerle paylaşması, iktidara geldiğinde halka verdiği sözleri tutup tutamayacağını göstermek bakımından faydalı olacaktır:
CHP iktidarında özelleştirmeler devam edecek mi?
CHP, Yap-İşlet-Devret ya da Kamu-Özel-İşbirliği formülüyle, kamu özel idareleri adı altında şehir hastanelerinden, otoyollardan, havaalanlarından ve köprülerden hazinenin, yani halkın cebine bağlanan hortumları amasız fakatsız kesecek mi?
CHP, Kemal Derviş eliyle çıkarılan yasalarla kendi çiftçimizi hibrit tohum kullanmaya mecbur eden, gübre ve zirai ilaç tekellerinin kıskacına sokan, ikili anlaşmalar ve gümrük oyunlarıyla başka ülkelerin çiftçilerini zengin eden tarım politikalarını kökünden değiştirecek mi?
Herkes biliyor ki, CHP'nin mevcut ekonomik ve politik hattına göre bu soruların yanıtları hayırdır. Çünkü partinin ekonomi kurmayları özelleştirmelerin, kamu-özel-işbirliği projelerinin ve tarımı bitiren piyasacı ilkelerin sadakatli takipçileri ve bu yasaları uygulayan Babacanların ve Şimşeklerin -bazen gizli bazen açıktan- şakşakçılarıdır. Parti yönetiminde bu ekonomik hatta bir itiraz varsa da bu kamuoyuna yansımış durumda değil. Piyasacılık ile kutsanmış parti programı tartışılmaz ve değiştirilmez ise ne olası bir iktidarda CHP Genel Başkanı halka verdiği sözleri tutabilir, ne de küçük nüanslar dışında CHP ile AKP arasında bir farktan söz edilebilir.
Bu açıdan, partiyi yönetenler 4-9 Eylül arasında yapılması düşünülen tüzük kurultayı ile birlikte, IMF mutasyonlu programlarla üstlendiği küresel sömürünün aracısı rolünü reddetme hedefiyle bir program kurultayı çağrısı da yapmalıdır. Yoksulluk ve eşitsizliğin kaynağı olan neoliberal politikaları sebep ve sonuçlarıyla masaya yatıracak bir program kurultayıyla, artık dünyada her geçen gün yoğunlaşan neoliberalizmin çöküşüne dair yapılan tartışmalara da büyük bir katkı yapabileceğine inanıyorum.
CHP ülkemiz için sahici bir politik kimliğin taşıyıcısı olmak istiyorsa bunun biricik yolu programında halkçı, kamucu, eşitlikçi; bağımsızlık, planlama ve üretimi öncelleyen cumhuriyetçi bir siyaset hattı oluşturabilmelidir.
Diğer (ve mevcut) yol ise Genel Başkanının vaatlerini bile gerçekleştirmeye engel, sömürüye meşruiyet üreticisi, ikircikli pozisyonudur. Bu da, nihayetinde küresel sömürü düzeninin böl, parçala, yönet aparatı olarak üretilen kimlik, din, mezhep, cinsiyet, kültür temalı söylem ve eylemlerle kafası karışık liberal solcu ve sosyal demokratların, kapitalizmin yol açtığı her soruna bambaşka bir kafayla elinde tuzlukla koştuğu garip bir siyaset anlayışına tekabül etmektedir.
Bu yol, yani CHP'nin mevcut pozisyonu, neoliberal ekonomi politikalarının uygulanmasıyla yoksullaştırılan çoğunluğun harekete geçtiği/geçeceği şu koşul ve konjonktürde, toplumda düzene karşı biriken öfke ve tepkileri halkçı bir iktidar hedefinden uzaklaştırarak sönümleme fonksiyonludur. Dolayısıyla, kimin hangi yolun yolcusu ve kimin yoldaşı olduğu/olacağı bu kavşakta ortaya çıkacaktır.