ZATEN BURADAYDIK!

ZATEN BURADAYDIK!

ABONE OL
25 Eylül 2025 09:36
ZATEN BURADAYDIK!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yıllardır tarih kitaplarında, derslerde ve kamuoyunda tekrar edilen
bir ezber var: “Türkler Anadolu’ya
1071 Malazgirt Zaferi ile geldi.” Bu
tümce artık sorgulanmalı. Elbette
Malazgirt Zaferi büyük bir dönüm
noktasıdır. Ancak bu zaferi, Anadolu’daki Türk varlığının başlangıcı
olarak görmek, tarihi oldukça dar
bir çerçevede ele almak demektir.
Anadolu’nun tarihi, binlerce yıl
öncesine uzanır ve Türklerin bu
coğrafyadaki varlığı da sanıldığından çok daha eskilere dayanır.
İskitler, Hunlar, Peçenekler, Traklar,
Oğuzlar gibi birçok Türk boyunun
Anadolu ile tarihsel temasları, Malazgirt’ten çok önceye gitmektedir.
Fakat daha da çarpıcısı, arkeolojik
ve yazılı belgelerde karşımıza çıkan bazı şaşırtıcı bilgiler…
Türki Kralı İlsu-Nail ve Anadolu’nun Derin Hafızası
Bugüne dek tarih sahnesine
Göktürkler ile çıktığımız öğretildi
bize. Oysa ki Göktürklerden tam
1741 yıl önce, “Türk” adını taşıyan
bir krallığın Anadolu’da var olduğu yönünde iddialar
bulunmakta. Hititler
dönemine ait çivi yazılı metinlerde, M.Ö
2200’lü yıllara tarihlenen belgelerden birinde adı geçen bir figür,
bu iddiayı destekler
nitelikte: Türki Kralı
İlsu-Nail.
Söz konusu metin,
Mezopotamya’dan
gelen Akat Kralı’nın
Fırat Nehri’ni aşarak
Anadolu içlerine ilerlediğini ve 17
küçük şehir devletinin birleşerek bu
istilaya karşı koyduğunu anlatıyor.
Bu devletlerden birinin başındaki
kralın adı çivi yazısıyla “Türki Kralı
İlsu-Nail” olarak geçiyor. “Türki”
ifadesinin etimolojik olarak “Türk”
kelimesiyle ilişkilendirilmesi, bazı
araştırmacıları Anadolu’da Türk
varlığının çok daha eskiye dayandığını düşünmeye sevk ediyor.
Orta Asya mı, Anadolu mu?
Eğer bu tablet doğruysa, karşımıza şu çarpıcı soru çıkıyor:
Türkler gerçekten Orta Asya’dan
mı geldi, yoksa Orta Asya’ya mı
göç etti?
Bu sorunun net yanıtını bugün
vermek zor. Ancak bu ve benzeri
arkeolojik bulgular, tarihi sadece
bir “göç rotası” üzerinden değerlendirmemizin yetersiz olduğunu gösteriyor. Türklerin tarih sahnesine
çıktığı toprakların belki de sadece
Orta Asya değil, Anadolu olduğu
yönünde güçlü emareler var.
Ayrıca bazı kaynaklar, M.Ö
3000’li yıllarda Anadolu’da yaşamış
Hurri kavminin dilinin Türkçeye
yakın bir dil grubuna ait olabileceğini, hatta bu kavmin soyunun M.Ö
6000’lere kadar uzandığını öne
sürüyor. Bu iddialar, elbette daha
fazla araştırma ve bilimsel doğrulanmayı gerektiriyor. Ancak tarihin
yazılı olduğu taşlara daha dikkatle
bakmamız gerektiği çok açık.
Tarihi Ezberleri Sorgulamak
Zorundayız
Bugün geldiğimiz noktada, Malazgirt’i küçümsemek değil, ancak
Malazgirt’i Türk varlığının “başlangıcı” saymanın eksik ve yanıltıcı
olduğunu söylemek zorundayız.
Çünkü tarih sadece zaferlerle değil, izlerle, belgelerle ve hafızayla
yazılır.
Anadolu, binlerce yıl boyunca
farklı halklara ev sahipliği yapmış
bir medeniyetler beşiği. Ancak bu
topraklarda Türk izlerinin sadece
1071’den itibaren başlamadığına
dair artan kanıtlar, tarih anlayışımızı yeniden gözden geçirmemizi
gerektiriyor.
Son Söz: Saygı ve Minnetle…
Bu vesileyle, Anadolu’da Türk
varlığının izlerini süren tüm bilim
insanlarına; adını binlerce yıl öncesine kazımış İlsu-Nail’e, Türk adını
taşıyan ilk devletleri kuran Göktürk
kağanları Bumim Kağan, İstemi
Yabgu, Bilge Kağan, İteriş Kutluk
Kağan, Tonyukuk, ve Malazgirt Zaferi’nin büyük komutanı Alparslan’a
saygı ve minnetle selam gönderiyorum.
Çünkü biz zaten buradaydık.
Ve hep burada olacağız.

Başkanlık Sevdası: Emekli Hüseyin Vakası

Dün yine her zamanki gibi
kahvedeyiz. Emekli tayfası
tam kadro. Çaylar tazelenmiş,
kâğıtlar karılmış, gündemin
nabzı emekli bilekten tutuluyor.
Muhabbet derin; mevzu önce
ekonomiydi, sonra emekli ikramiyesi derken, laf bir yerden
yerel siyasete geldi.
Emekli Hüseyin birden ortaya bombayı attı:
“Her partide beşer onar tane il
başkan adayı varmış, duydunuz mu?” dedi.
Dedik “Yahu o kadar partimiz
mi var?”
Saymaya başladı. Bazılarının
adını ilk defa duyuyorum. Biri
‘Halk İçin Halk Partisi’, öbürü
‘Gerçek Adalet ve Çilekeşler
Partisi’ falan… Dedim “Hüseyin,
bunlar tabela partisi bile değil,
bazıları galiba dükkân tabelası
diye asmış.”
Merak ettim, gittim Yargıtay’ın sitesinden bir iki tanesine
baktım. Vallahi sıfır üye! Parti
var ama seçmeni yok, üyesi
yok, logosu Word belgesinde
yapılmış. Ama ne hikmetse il
başkanlığına 7 kişi aday olmuş.
Derken Hüseyin durdu, yüzüne ciddi bir ifade geldi:
“Ben de aday olacağım,” dedi.
“Ne adayı Hüseyin?”
“Kilit Partisi’nin il başkan adayı!”
“Kilit neyin kilidi Hüseyin, senin
apartmanın kapı kolu bile zor
dönüyor,” dedik ama nafile.
Yahu sen 68 yaşındasın,
emekli maaşın 17 bin lira. O
parayla zorla toruna çikolata
alınıyor, sen parti yöneteceksin.
Başkanlık öyle kolay mı? Gak
desen para, guk desen fatura.
Parti binası yok, ofis yok, printer yok. Hüseyin’in partide en
çok olan şeyi azim, başka da
bir şey yok.
Dedik “Hüseyin, bak bu iş
seni aşar, gel vazgeç,” ama
adamda bir Atilla İlhan havası:
“Benim neyim eksik Anıl’dan,
Atilla’dan!”
“Yahu onların eksik olanı senin
fazlan var: tansiyon, şeker, kulak çınlaması!”
En son çare, oradaki emekliler olarak toplandık, dedik “Bu
başkanlık sevdası karasevdaya
dönmüş. Hüseyin’i bir hocaya
götürelim.”
Belki bir okur üfler, başkanlık
aşkı söner.
Olmazsa B planımız da hazır:
Büyükada’da bir papaz büyücüsü varmış, ona da gideceğiz.
Yeter ki Hüseyin il binasını kendi evinin balkonuna kurmasın.
Siyaset güzel şey, ama bazen kahvede oturup çay içmek,
parti kurmaktan daha büyük
hizmet.
Sonuçta memleketin de dinlenmeye ihtiyacı var. Biz

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP