10 Ekim 2025 Cuma
Ey! Olmazları olduran, ulaşılmaz gibi görünenlere ulaştıran, bitmeyecek zannedilenleri bitiren, yetmeyecek zannedilenleri yetiren Allah’ım! Hamdü senaların en yücesi, en faziletlisi Sana mahsustur…
Allah’ ın Habib-i Edibi, Kurtarıcımız, Şefâatcimiz, yol göstericimiz, Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ve onun sevdiklerinin ruhlarına Salât ü Selâm olsun.
“Allah’ım! Bizleri yüreği paslanmış, adını anmayı unutmuş, Şeytanın şerrine kapılmış insanlarla karşılaştırma. Münâfıklarla aynı yolda yürütme. Ümidimizi kaybettirme Allah’ım…
Rabbim! Alnımıza yazdığın kaderin hayallerimizden daha güzel olduğunu bizlere hatırlatıver ve yolundan saptırma Allah’ım…
Rabbim! Herkese, her daim huzur veren hayırlı insanlarla karşılaştır. Salih’ler le Dünya ve Ahirette beraber eyle Allah’ım…
Rabbim! Aklımıza ilim ve hikmet, fikrimize firâset ve basiret, bedenimize sıhhat ve afiyet, ruhumuza tekamül ve metanet ihsan eyle,
Rabbim! Daha çok çalışma azmi ver, Hanemizi huzurlu ve neşeli kıl, Gönlümüzden geçen tüm güzellikleri alnımıza kader diye yazıver Allah’ım”…
Rabbim! Gündüzlerimiz huzurlu ve bereketli olsun…
Allah’ın rahmeti ve mağfireti, şefkat ve muhabbeti, sıhhat ve âfiyeti, kuvvet ve kudreti, selam ve selameti, üzerimize olsun.
İşlerimiz ve gündüzümüz bereketli olsun. Dünyada iken Rasulullahın izinden gitmeyi, Ahirette ise Cemâlullahı temâşâ etmeyi nasib eyle Allah,ım… (Âmîn. )
Dünyanın hali devr-i daim üzeredir..
Ümitsizliğin ardında ümitler gizlidir,
Gecelerin koynunda güneşler saklıdır.. Her başlangıç bir son ve her son yeni bir başlangıçtır..
Her doğum ölüme adım atmaktır; Sana ölüm görünen şey de gerçekte yeni bir doğumdur..
Günler, geceler ve bütün hadiseler ilahi takdirin elinde bir yumak gibi, kâh örülür kâh çözülür..
İmkan ve imkansızlık sana bana göredir, Cenab-ı Hakka göre değil..
O halde ne burnun kanamakla öldüğünü san, ne de güneş batmakla kıyamet koptuğunu…
Günlere, gecelere değil, onların sahibine bağlan ki ümidin hiç bitmesin… (Hz.Mevlana)
***
Botoks, yüze dolgu yaptırma (çene, dudak vs.), yanak içi yağ dokusu aldırma (bişektomi), elmacık kemiği belirginleştirme gibi estetik amaçlı yapılan işlemler caiz midir?
Allah(cc) yarattığı insana bir şekil vermiştir. Bu bizim yaratılıştan gelen özelliğimizdir. Yani fıtratımızdır. Allah, yaratmış olduğu fıtratımıza/bedenimize değişik şekiller vermeyi ve müdahalede bulunmayı yasaklamıştır. Bunun için soruda geçen işlemleri keyfi olarak yapmak ve yaptırmak caiz değildir. Günahtır. Yapan da yaptıran da tövbe etmelidir.
Ama sorudaki konular ve bedenin herhangi bir yerinde sağlık sorunu haline gelen ve şahsı gerçekten ruhen/psikolojik veya fiziksel olarak rahatsız eden bir durum varsa o zaman tabi ki cerrahi müdahale ve tedavi caizdir. Allah, ölüm hariç her hastalığın ilacını yaratmıştır.
Ruh ve bedenimiz bize emanettir.
İsrail (İt- rail) in, 7 Ekim 2023’ten beri Gazze’de yaşattığı savaş değil soykırım.
Gazze’de soykırım devam ediyor. Bir taş atamıyorsan Bir tweet at! İsrail İşgaline Dur de! Siyonist zulmün eteklerinden zaferin doruklarına ulaşılır bir gün inşallah. Zulmün karşısında, insanın tarafı duruşu safı belli olmalı.
Çocuklar ölürken susmayalım, susma! Susmamalı insan. Elinden ne gerekiyorsa onu yapmalı insan, yazan, çizen vs. Mesela gece seher vaktinde kalkıp “Dua” edebilirsin..
Bir kısım kişi ve kişiler, sessiz kalmıyor filo, filo gittiler. Zulme karşı, vicdan kazanması lazım. Dün Marmara, bugün vicdan. Ben de Katılıyorum ki; İsrail bir terör örgütüdür. Gazze için yola çıkan gemiler umudun taşıyıcısıdır!
Sumud filolarına destek verilmelidir. İnsanlık ölmemeli, bunun dinle imanla alakası var ama insanlıkta elden bırakılmamalı. Türkiye’den gidenlerin yanında, 70 Yaşında, 19 yaşında bu filoda bulunanlarda işte bunun en bariz örneği değil mi?
Her devirde olmalı. Ecdadın torunları.
Varda, son günlerde de gördük bunun örneklerini. Sumud filosunda..
Önce gelin Hz Nesibe (ra) tanıyalım..
Kimdir, ne yapmıştır? Hz. Nesîbe (r.a) Resûlullah Efendimiz’e Akabe’de ilk bey’at eden Medineli iki hanım sahabîden biridir. Savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklarıyla tanınmaktadır. İki oğlu ve kocasıyla birlikte Uhud’ta müşrik oklarına karşı Efendimizi korumak için canhıraş bir şekilde önünde çarpışan, Efendimizin iltifatlarına, duâlarına mazhar olan fedakâr bir hanım sahâbîdir. Babası Ka’b ibni Amr’dır. Asıl adı Nesîbe’dir. Mus’ab ibni Umeyr (r.a.) başkanlığında 2. Akabe biatında, biat eden 72 Medineli Müslümanın arasında Nesîbe ve kocası Zeyd (r.a.) da vardı.. Medineli Müslümanlar yeni bir heyecan, yeni bir rûhla Yes’rib’e döndüler. Nesibe Hatun bütün vaktini, gayretini, ev işlerine çocuklarını İslâm terbiyesiyle yetiştirmeye ve çevresindeki insanları Allah’a ve Rasûlü’ne davete harcamaktaydı. İslâm’ı yaşama konusunda gösterdikleri titizlik ve kararlılıkları, tanıdıkları ve çevrelerindeki başka insanlara tebliğdeki heyecan ve mutlulukları onları İslâm’ın bir neferi haline getirmişti.
UHUD SAVAŞINDA HZ.NESİBE (r.a)
Uhud Savaşında efendimiz ile birlikte müşriklere karşı kahramanca savaşan Hz. Nesibe Uhud Savaşındaki mücadelesini şöyle anlatır: Uhud’a gitmiştim. Müslümanlar ne durumda bir bakayım, dedim. Yanıma bir kırba su aldım Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın yanına kadar gittim. Galibiyet Müslümanlardaydı. Fakat çok geçmeden Kureyş okçuları tarafından etrafımız sarıldı. Allah rasûlünün çevresinde şiddetli çarpışmalar oldu. Ona bir zarar gelmemesi için gözü önünde müşriklerle çarpışmaya başladım. Elime ne geçtiyse kılıçla, okla düşmanı Efendimizden uzaklaştırmaya çalıştım. Bu arada yaralandım. Rasûlullah (s.a.)’ın önünde ben, kocam ve oğullarım birlikte canlı kalkan olduk. Gelen oklara, hücumlara karşı vücûdumuzu siper ettik. Rahmet Peygamberi Efendimiz yanımda kalkanımın olmadığını görünce ashaptan birine: “Ey kalkan sahibi, kalkanını çarpışana bırak.” buyurdu. Ben o kalkanı alıp, kendimi korumaya başladım. Bir taraftan çarpışmaya devam ediyorduk. Bir ara, müşriklerden bir atlı bana doğru hücum etti. Onun saldırısını kalkanla savuşturup atının ayaklarına bir kılıç çaldım. At arka üstü yıkıldı. Düşmanın yere serildiğini gören İki Cihan Güneşi Efendimiz oğluma seslendi: “Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu, annene bak, annene yardıma koş!” diye buyurdu. Abdullah da hemen koştu ve annesinin düşmanı öldürmesine yardım etti.
İki Cihan Güneşi Efendimiz savaş sonrasında onun gösterdiği kahramanlığı ümmetine şöyle duyurdu: “Uhud Günü ne zaman sağıma, soluma baksam beni korumak için çarpışan Nesîbe’yi görüyordum.” buyurdu.
NENE HATUN
Nene Hatun (d. 1857 – ö. 22 Mayıs 1955, Erzurum), 93 Harbi sırasında Erzurum‘da Aziziye savunmasına katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelmiş olan Türk kadın kahraman.
Rus askerlerin 8 Kasım 1877 gecesi Aziziye Tabyası‘nı ele geçirdiği haberinin Erzurum’da sabah ezanında minarelerden duyurulması üzerine Osmanlı askerine yardım için taş ve sopalarla mücadeleye giren şehir halkına katılmış ve gösterdiği yararlılıklar sonucu efsaneleşmiştir.
Aziziye savunması sırasında 20 yaşında olan Nene Hatun, köyünden Mehmet Efendi ile evliydi. Rus ordusunun Pasinler‘i işgal edip Erzurum’a doğru ilerlemesi üzerine düşman işgali altında kalma endişesinden ötürü birçokları gibi eşi ile birlikte Erzurum’dan göç ettiler. Rusların Deveboynu Savaşı’ndan sonra Erzurum’un varoşlarındaki tabyaları da işgal etmesi üzerine Nene Hatun, 3 aylık oğlunu evde bırakarak şehrin savunmasına katıldı ve yararlılık gösterdi.
İki delikanlı bir adamın koluna girip Hz. Ömer’e getirirler… “Ya Ömer.! Bu adam bizim babamızı öldürdü “kısas” isteriz” derler.
Mahkeme kurulur adama son isteği sorulur. Adam: “Eşimi ve çocuklarımı üç günlük yolda bıraktım benden haber bekliyorlar. Müsaade edin onlar ile helalleşeyim” der.
Hz Ömer: “İdam kararın verildi. Sen üç günlük yola gitmek için izin istiyorsun. Nasıl güvenelim sana?” der.
Adam: “Ya Ömer” der ve İsra süresi 34. ayeti okur. “Söz verenler verdikleri sözden mükelleftir. Yarın huzuru mahşer de hesaba çekilecektir.”
Hz. Ömer: “Peki, Fakat yerine bir kefil almamız lazım. Sen gelmezsen onu idam edeceğiz.” der.
Adam ordaki kalabalığa sorar kefil olacak olan var mı?
Kalabalıktan ses yoktur. En arkadan biri elini kaldırır ve “Ben kefil olurum Ya Ömer” der.
Bakarlar ki bu kişi Hz. Ebu Zer’dir. Herkes şaşkındır
“Ya Ebu Zer neye kefil olduğunu biliyorsun değil mi?” der Hz. Ömer.
“Bırakın gitsin adamı ben kefilim” der yine Ebu Zer.
Sonra, adam biniyor atına uzaklaşıyor. Üç gün herkes adamı konuşuyor gelecek mi gelmeyecek mi? diye. Mescitte bile gündem oluyor. Akşam namazına yakın uzaktan bir atlı geliyor.
Hz. Ömer: “Be adam neden geldin?” der. Adam: “Demesinler ki Müslümanlar söz veripte sözlerini tutmuyorlar diye geldim.” der. Ölen adamın çocukları söz ister bu defa. “Ya Ömer biz kısas hakkımızdan vazgeçtik” derler.
Hz Ömer: “Peki neden affediyorsunuz babanızı öldüren bu adamı?” der. “Ya Ömer demesinler ki Müslümanların arasında merhamet yok oldu.!” derler.
Ebu Zer’e dönüp: “Sen bu adamın neyine, nasıl inandın da kefil oldun?” der Hz Ömer.
Hz. Ebu Zer: “Ya Ömer demesinler ki Müslümanların arasında güven, itimad kaybolmuş. Onun için kefil oldum” der.
Kıssadan hisse. Bu olay bize üç büyük hakikati öğretiyor :
Sözün kıymeti: Adam, ölüm cezasına rağmen söz verdi ve geri döndü. Çünkü biliyordu ki Müslüman verdiği sözden sorumludur.
Demesinler ki “Müslümanlar sözünde durmaz.!”
Güvenin kıymeti: Hz. Ebu Zer kefil oldu. Çünkü o da biliyordu ki Müslümanların arasında güven yok olursa, ümmet dağılır. Demesinler ki “Müslümanlara güven olmaz!”
Merhametin kıymeti: Babaları öldürülen gençler affetti. Çünkü onlar da biliyordu ki merhamet olmadan İslam’ın ruhu kalmaz. Demesinler ki “Müslümanların yüreğinde merhamet tükenmiş.!”
İşte bu üç ders, bir ümmeti ayakta tutar: Sözde durmak – Güven – Merhamet.
Bunlar kaybolursa, sadece bir topluluk değil, koca bir ümmet yıkılır.
Allah’ım.!
Kalplerimizi birbirine bağla.
Aramızdaki güveni, merhameti ve sadakati yeniden dirilt ve tesis et.
Bizi yalan söyleyenlerden, emanete ihanet edenlerden, merhametini kaybedenlerden eyleme.
İslâm ümmetimizi birlik ve beraberlik içinde, sözünde duran, merhametli ve güvenilir kullarından eyle.
Ey Allahım.! Ey Yüceler Yücesi Rabbim.!
Demesinler ki “Müslümanların sözüne güvenilmez, kalplerinde merhamet yok.”
Bizleri dünyada da, ahirette de yüzünü ak edenlerden eyle. (Amin)
Birlik olalım.
Aramızda güveni, itimadı, merhameti yok etmeyelim.
Yoksa dağılırız. Yok oluruz…
***
Yurt dışında, otelde, kıbleyi soracak kimse yoksa namazı nasıl kılmalıyız?
Hiçbir zaruret yokken, bilerek, kıble tarafından başka yöne doğru namaz kılmak caiz değildir. Böyle kılınan namaz geçersiz olur.
Kıbleyi soracak kimse yoksa gerekli araştırmayı (taharri) yaptıktan sonra farklı yöne doğru namaz kılınmış olsa bile bu namaz tamamdır. İadesi gerekmez. Çünkü araştırma yaptıktan sonra namaz kılınmıştır. Bu araştırma, çok zorlamadan bazı işaretleri, pusulayı, güneşi veya yıldızları vb. inceleme olabilir. Namaz kılıyorken yanıldığı anlaşılırsa, namaz içinde iken yönünü değiştirir ve namazı tamamlar.
Araştırma yaptıktan sonra, kanaat getirdiği yöne değil de başka yöne doğru dönerek namazı kılsa o namaz caiz olmaz. Doğru yöne dönmüş olsa dahi, iadesi gerekir.
Namazda, mazeretsiz göğsü kıbleden çevirmekle namaz bozulur. Yüzü çevirmek namazı bozmaz ama mekruhtur. Hemen kıbleye dönmelidir.
Herkes bilir ve herkesçe malum olan bir konu var ki, işini iyi yapan ve hakkını veren insan, insanların gönlünü kazanır. İnsan yaptığı işi canı gönülden yapmalı.
Makam ve mevki sahibi olan insanlar görevlerini yaparken kapılara kapatmadan aksine açmalı, çıkan engelleri ise çözmelidir. Mazeret üretilmemeli, yakınmamalıdır idareci dediğiniz insan…
Bir zamanlar Sarıçam İlçesinin Mehmet Akif Mahallesine bağlı şimdiki Sarıçam Kaymakamlığı, Sarıçam Belediyesinin olduğu yerleşim alanından söz edeceğim bugün.
O günlerde şimdiki geniş yol yoktu. O bölgede oturan vatandaşlar Kozan Yolu’nda araçtan iniyor elindeki malzeme ile evin yolunu tutuyordu. Aslında yolda asfalt bile yoktu.
Bir gün o dönemin muhtarı “Satılık Mahalle” diye dikkatleri yerleşim alanı üzerine çekmişti. Şimdi eski muhtarda yerleşim alanında olan vatandaşlarda iyi ki satmamış diyorlardır.
Niye mi?
Çünkü (o zaman ki satılık mahalle) Sarıçam ilçesinin en gözde yerleşim alanı oldu. Tüm resmi kurumlar orada… En karlısı müstakil evler vardı orada idi kişi ve kişiler, şu anda en azının 2-3 dairesi oldu.
Şimdi bir mahalle var ki, Seyhan ilçesinin Bahçeşehir Mahallesi. Bu mahallenin kuzey tarafı otoban, güney tarafı kanal, doğu tarafı ise yine otoban yolu girişidir. Yani arada sıkışmış bir yerleşim alanı. Hizmette bu sıkışmış yerleşim alanına sınırlı.
Ulaşım onlardan bir tanesi.
Otoban çıkışındaki köprülü kavşak yapılırken yol kapalı olduğundan dolayı, 114, 154 nolu ve bazı Adana Büyükşehir Belediyesine bağlı toplu taşıma araçları, Medline Hastanesi tarafından gelip polis kriminal binasının oradan devam edip “Bahçeşehir” mahallesinin içinden Real Alışveriş Merkezi’nde olan son duraklarına varıyorlardı. (Burada şu hakkı da vermek lazım. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Real’e geçiş yeri olan kanal üzerine büyükçe bir köprü yaptırarak kısmen de olsa mahalleyi rahatlattı. Burada vatandaşın teşekkürü ve memnuniyetini yazmamız lazım.) Şimdi ise ulaşım araçları köprü yapımı bittiğinden dolayı eski güzergâhtan devam ediyor.
Gerçi bazı vatandaşlar 114 nolu aracın gündüz saatlerinde bazılarının Bahçeşehir’e girdiğini söylüyorlar.
Sayın Güngör Geçer Beyin bu konuya bir el atmasını rica ediyoruz. Bu yerleşim alanına 114, 154 nolu ve diğer ulaşım araçları girsin. Hemen mahallenin kıyısından dönen özel halk otobüsü 8/ B girse ne olur?
Rica etmiş olalım. Sorunu da dile getirmiş olalım.
Biz kimsenin işine karışmayız. Zaten öyle bir niyetimiz yok, olamazda. Basının görevi halkı bilgilendirmek, var olan yanlışlara dikkat çekmek.
Gazeteci edebiyatçı değildir. Röportajlarımızda bir sanatçı yazarın anlatım ustalığını bulamayacaksınız. Gazeteci tarihçi de değildir. Olayları geniş bir zaman perspektifi ile incelemesi, yorumlaması beklenmez.
Ona düşen, gerçekleri yaşandığı an içinde aktarmaktır. Gazeteciler, köşe yazarları doğru bildiklerini ve gördüklerini yazmayacaksa neyi yazacağız? Ben gazeteciyim. Köşe yazıyorum. Biz veya ben yazmazsam, o yazmazsa kim yazacak?
Hani anonim bir söz vardır ya; Gazetecilik, birilerinin yayımlanmasını istemediği haberleri yayımlamaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir. Merhum Atatürk demiş ki; “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hülasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”
***
Şimdi başlıkta ki konuya gelecek olursak, Adana’da birçok kişi valilik ve vali yardımcılığı yaptı. Bu vesileyle, ölenlere Allah’tan rahmet dilerken, yaşayanlara uzun ve hayırlı bir ömür dileriz.
Bu konu nerden aklıma geldi. Geçen günlerde Adana’mızın bir ilçesinde kaymakamlık yaptığı sırada tanıştığım, o günden sonra ise belki yüz yüze değil ama telefonla görüştüğüm kaymakam bey Adana’dan bir ilimize vali yardımcısı olarak atanmış ve Adana’dan ayrılmıştı.
İşte bahsettiğim vali yardımcısı geçen günlerde Mersin’e vali yardımcısı olarak atandı. Biz buradan iki arkadaş ise Mersin’den bize katıldı.
Ne var bunda derseniz?
Şunu yazarım, Mersin Valilik binası daha önce Köy Hizmetleri binası olarak hizmet veriyormuş, Güzel bir bina hemen ana yol üzerinde.
Mersin’den katılım sağlayacak arkadaşları aradım. Cevaben “Biz hemen girişte bulunan otoparkta sizi bekliyoruz”oldu.
Evet, arkadaşları görünce biraz şaşırdım. Çünkü valilik binasına bu kadar yakın bir yerde hem de sivil olarak park etmesine. Bizde vardık park ettik kimse bir şeyde sormadı.
Otopark yanında olan giriş kapısında X-ray cihazından geçtik. Biraz ilerde valilik binası girişinde bulunan görevli polis memurlarına, vali yardımcımızla görüşeceğiz dedik. Allah var hiçbir şey sormadılar, “asansörden çıkın, çıkınca hemen sol kolunuz üzerinde” dedi. Vardık gördük hayırlı olsun valim dedik.
***
Şimdi gelelim Adana’ya. Adana’da valilik binası yol kenarında ama vatandaş hani önceleri yan tarafa park ediyordu. (Parkta bir patlama olmasından dolayı o zamanın valisi yasakladı. O an makul görülebilirdi. Çünkü patlama direk valilik binasına idi)
Yine önceki dönem vali bey valilik giriş kapısı yanında olan misafir araçların park olarak kullandığı yeri bir sürü toprak çektirerek bahçe yaptı. Niye yapıldı şahsen ben anlamış değilim!
Acaba güvenlik için mi?
***
Bir arkadaşım Göller Yaylasına bir camii yaptırdıklarını belirtip, bu konuda bir yardım talebinde bulundular. Yani bizim bu camii içinde bir yardım toplansa nasıl olur?
Bana anlatılan ve iddialara göre İl ve İlçe müftüsü bu camii inşaatının yapılmasına o dönemde pek sıcak bakmamışlar.
Büyükşehir Belediyesinin bir programı için gittiğimiz Göller Yaylasında yapılmış olan camiyi bende gördüm. Güzel bir camii olup bu milletten Allah Razı olsun yanında yerleşim alanı çok olmamasına rağmen belli bir aşamaya getirmişler ama borçları ve bazı eksikleri varmış.
Bende Adana Valimize bu konuyu bir yerde söylemek istedim, yanımda bulunan bir kamu görevlisi bunu vali yardımcısı çözer dedi.
Adana Valiliğine gittim. Dışarı giriş nizamiyesinde X-ray cihazından geçiyorsunuz, İkinci kata çıkıyorsunuz, Vali bey ve vali yardımcıların olduğu bölümde yine görevliler ve X-ray var, geçemiyorsunuz. (Eskiden Allah var çokta olmasa ara ara vali beyleri, özel kalem müdürlerini ziyaret edip konu ve konuları görüşmek için giderdim). Herhalde yalan olmasın çünkü tam bilmiyorum X-ray ve bu kontrol merkezi önceki vali bey zamanında yapılmış.
Neyse konumuza dönecek olursak, valilik binasında bulunan bir müdür beyin yanında iken, vali yardımcısı ile görüşeyim diye o ikinci katta bulunan kontrol merkezi önüne geldim. Diyanetten sorumlu vali yardımcımızla görüşeceğimi söyledim. Dışarıda bir tabure var bekle dediler oturdum.
Az sonra bir bayan geldi. Hanımefendi vali yardımcımızın sekreteri, özel kalemi neyse kendini tanıttı. Bende kendisine bir görüşme talebim olduğumu söyledim. Ad, soyad ve telefon bilgilerimi aldı. Konuyu anlattım. Birkaç gün sonra sekreter hanım aradı vali bey demiş ki, müftülükle halletsin.
Şimdi güvenlikten içeri giremediğime mi, vali yardımcısının benimle muhatap olmamasına yoksa müftü beyin beni bir yazımdan dolayı makamında rencide etmesine yanayım.
Müftü beyin yolunu ben biliyordum ama. Şimdi şunu da peşinen yazayım geçen günlerde bir arkadaşım aradı sana bir haber konusu var.
Nedir dedim?
Tellidere Kanal yolunda Adana Valimizin aracı var. Vali bey kendisinin geçiş üstünlüğü olmasına rağmen, kırmızı ışıkta bekledi. Evet güzel bir haslet. Bu millete değer veren, hizmet eden herkim ise Allah ondan razı olsun. Rabbim işlerini kolaylaştırsın.
Güvenlikten sorumlu vali yardımcım durum bu. Belki bu olayları vali bey de bilmiyordur. Ben valimizin konu ve konularda hassas olduğunu, sorunların çözümü için anında müdahil olduğuna bizzat şahidim.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.