Ekonomik eşitsizlik, yüksek enflasyon, düşük yalıtımlı konutlar nedeniyle “yoksulluk” her geçen gün bir boyut kazanıyor. Yurttaş, “doymamakla” kalmayıp, birçok temel gereksinimlerinden uzaklaşıyor! Bunların önüne geçebilmek, toplumsal sorunların üstesinden gelebilmek için çaba harcamak yaşamdan koparılıyor! Nüfusun büyük bir katmanı geleceğinin nasıl olacağını bilmemekle birlikte, bir avuç “doymazın” daha çok kazanması için ne gerekiyorsa yapılıyor! “İktidar”, büyüyen “yoksulluk” karşısında umursamazlığını sürdürüyor!
Bu kapitalizmin bilinmeyen yüzü değil! Sıkça yinelenen “büyüme” ya da “ekonomik çıkmazları geride bıraktık” algısı, başta kapitalizmin anaparadarlarının işlerini/ kazançlarını daha yukarıya çıkarmak, anaparadara kazandıran emekçiyi “yoksullaştırmak” dışında bir anlam taşımıyor! Emekçinin her çıkmazı, her kaygısı yaşanmamış sayılıyor!
***
Kış geldi! asgari ücretle çalışan emekçinin, yaklaşık “açlık sınırının” yarısı aylıkla yaşamını sürdürmek zorunda kalan emeklinin “kışı” nasıl atlatacağına ilişkin çözüm yolu aranmıyor! Biz “yoksulluğun” hep pazar tezgahlarında, market raflarında yaşandığını düşünürken, Mekânda Adalet Derneği, “Enerji Yoksulluğu Görünümleri” başlığıyla yaptığı araştırması, İstanbul Maltepe’de evlerin üçte birinin enerji yoksulluğu yaşadığını ortaya koydu.Bu oran düşük gelirli semtlerde yarıya dek çıktığı, kış aylarında ısınma, yaz aylarında serinleme için artan harcamalar aileleri enerji yüküyle karşı karşıya bıraktığı belirtiliyor!
Yapılan alan çalışmasının sonucu, yurdun her yerinde aynı… Anlaşılıyor ki, yurttaşın %31,8’i enerji yoksulluğu içinde. Dört kişi ile üzeri ailelerde oran %36,5’e dek yükseliyor. Katılımcıların önemli bir bölümü evi yeterince ısıtmayı ya da serinletmeyi “zengin işi” olarak tanımlıyor artık. Enerji yoksulluğu yaşayanların %82,2’si olanak olsa evini daha çok ısıtmak istediğini belirtiyor. Yalıtım gereksinimi olduğunu bilenlerin %16’sı bu gereksinimi karşılayamıyor… Kısaca; ısınmak da, serinlemek de lüks…
***
Enerji yoksulluğunda karşılaşılan rakamlar, birçok gereksinimini karşılamakta zorlanan dargelirli için “yaşam yoksulluğu”nungöstergesi. Çünkü yalnızca soğuk evler değil, soğuyan/ üşüyen umutların ardı/ arkası kesilmiyor! Çocuklar doymadan derslerine başlıyor, ders çalışırken parmakları donuyor, yaş almışlar battaniye altında titreyerek günü geçiriyor…Düşünsenize, bunların yaşandığı bir ülkede, “ekonomik büyüme” söylemi inandırıcı olabilir mi? Yoksulluk yalnızca mutfak masrafı da değil ayrıca; soluk almak, ışık yakmak, gülebilmek, çocuklara sarılabilmek, sıcak bir odada uyumak ayrıcalığa dönüşüyor…
Bu tabloyu değiştirmek için yapılması gerekenler belli: Yalıtımlı konutlar, enerjiye erişimde adalet, ücretlerin insanca yaşama yetecek düzeye çıkarılması… Ama bunlar yerine, “tasarruf” adı altında yurttaşın sırtına yeni yükler bindiriliyor, yeni vergiler getiriliyor, temel ürünlere zamlar yapılıyor, tarımla uğraşanlar topraktan uzaklaştırılıyor… Bugün enerji yoksulluğu, yarın su yoksulluğu, öbür gün barınma yoksulluğu, ya sonra… Zincir birbirine ekleniyor. Eklenen her halka, yurttaşın yaşamını biraz daha daraltıyor. Bu zinciri kırmak, yalnızca ekonomik açıdan değerlendirilmemeli, aynı zamanda insan olabilmenin erdemi olarak da kanıksanabilmeli!
***
Yoksulluğun zincirler halkaları uzarken, en ağır yükü taşıyanların sesi giderek kısılıyor. Çalışan, emekli, genç, kadın… Emekçi payına düşmeyen sıkıntıları bile yaşarken, ortak bir istenç oluşmaması/ oluşmasına izin verilmemesi nedeniyle tablo değişmiyor. Sessizlik, “iktidarın” en büyük dayanağına dönüşüyor. Ekonomik düzenlemelerle yoksulluğun üstesinden gelmek her geçen gün zorlaştırılıyor; dayanışma, örgütlenme, ortak çaba gibi etmenlerin önü tıkanıyor!
Bugün enerji yoksulluğu, yarın barınma krizi, öbür gün gıda güvencesizliği… Halkalar çoğaldıkça yurttaşın yaşam alanı daralıyor.
***
Kışın ayazı, yoksulluğun zincirlerine eklenen en keskin halka bugün için… Soğuk evlerde titreyen çocuklar, ilaç alamayan yaşlılar, pazar filesini dolduramayan emekçiler… Her biri, toplumun dayanma gücünün sınırına işaret ediyor. Çünkü açlıkla, soğukla, güvencesizlikle sınanan yurttaş, yalnızca geçimini değil, “dayanma gücünü” de tüketiyor.
Bu çıkmazın nereye dek sürdürülebileceği kaygısı, aslında toplumun geleceğini belirleyecek. Dayanışmanın engellendiği, örgütlenmenin bastırıldığı bir düzende, sessizlik uzun süre korunamaz. Yoksulluk derinleştikçe, kırılmalar kaçınılmaz duruma gelir: güvenin yitimi, umudun tükenişi, toplumsal bağların çözülüşü… Bugün kışın soğuğu, yarın ilkyaz öfkesine dönüşebilir.
ADANA
Az önceADANA
1 saat önceADANA
5 saat önceADANA
19 saat önceADANA
23 saat önceADANA
1 gün önceADANA
2 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.