Önceki gün Mavi Karadeniz Televizyonu’nda Gizem Füdan’ın moderatörlüğünü yaptığı Yakın Plan adlı programı izledim. Konu CHP ve parti içindeki yargı süreçleriydi. Katılımcılardan biri de Alaattin Aldemir’di.
Aldemir, kırk yıllık CHP’liler gibi hararetle partisini, hatta bir dönem ev ev dolaşarak oy istediği Kemal Kılıçdaroğlu’nu savunuyordu. Program boyunca ekranın alt yazısında sürekli “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” ibaresi yer aldı. Diğer konuşmacılar da her fırsatta bu unvanı tekrarladı. Sanki izleyicinin bilinçaltına “Ülkü Ocakları = Alaattin Aldemir” denkliğini kazımaya çalışıyorlardı.
Oysa, Alaattin Aldemir’in Ülkü Ocakları’ndan ve MHP’den kopalı en az yirmi dört yıl oldu. Bu sürede birçok siyasal mecrada ikbal aradı, makamlar edindi. Ama nedense hâlâ “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” unvanına sıkı sıkıya sarılıyor.
Dünyada, herhalde sadece “Ülkü Ocakları Genel Başkanı” unvanı, görevden ayrıldıktan çeyrek asır sonra bile hâlâ kullanılmaya devam eden bir paye olma özelliğine sahip.
Bir Dönemin Ülkücüsü, Her Dönemin Siyasetçisi
Alaattin Aldemir, 12 Eylül öncesinde Ülkü Ocaklıydı. MHP davasından cezaevine de girmişti.
Özgeçmişinde belirttiği üzere, 1992’de Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları Genel Başkanlığı yaptı. “Ocak” ve “Ülkü Ocağı” dergilerinde Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nı kurdu, hatta Avrupa’da Türk Dünyası Federasyonu girişimlerinde yer aldı.
1990’lı yıllarda, dönemin Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’un çıkardığı Hergün gazetesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. (Bu Hergün, 12 Eylül öncesi MHP’nin yayın organı olan gazete değil, karıştırmayalım.)
İşte tam bu noktadan sonra Aldemir’in siyaset göçü başladı.
2001’de soluğu Doğru Yol Partisi’nde aldı. Dönemin Genel Başkanı Tansu Çiller’in elini öperek partiye katıldı. Ardından uzun süre DYP’de Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Sonra rüzgâr döndü. AK Parti iktidara geldiğinde, Aldemir bu kez iktidara yakın pozisyon aldı. AK Parti politikalarına destek veren Demokrat İş Adamları Derneği’ni kurdu. “Ülkücü Aldemir” artık “Demokrat Alaattin” olmuştu.
Yıl 2018’e geldiğinde ise yeni adresi CHP oldu. Bu defa da “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” unvanıyla CHP’ye katıldı.
Her Dönem Yeni Bir Kimlik, Ama Eski Bir Unvan
Aldemir, DYP’ye katılırken de, AK Parti’ye destek verirken de, CHP saflarına geçerken de aynı unvanla –“Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı, merhum Alparslan Türkeş’in danışmanı”– sahneye çıktı.
Ama nedense hiçbir aşamada geçmişteki diğer siyasi duraklarından bahsetmedi.
AK Parti’ye yakın dururken DYP macerasını, CHP’ye geçerken hem DYP’yi hem de AK Parti destekçiliğini unuttu.
Sanki 25 yıldır başka hiçbir partide, hiçbir makamda bulunmamış gibi davranıyor.
Ünvanla Siyaset Yapmak
Bugün televizyon ekranlarında, sosyal medyada hâlâ “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” sıfatıyla ahkâm kesen Alaattin Aldemir’in X hesabında ne DYP’den, ne AK Parti’den, ne CHP’den tek satır bahsediliyor.
Oysa her dönemin bir Alaattin Aldemir’i var bu ülkede.
Bir gün ülkücü, ertesi gün liberal, sonra sosyal demokrat…
Ama unvan hep aynı: “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı.”
İlahi Alaattin Bey, siz ülkücüydünüz, demokrat oldunuz, sosyal demokrat oldunuz ama hâlâ 25 yıl önceki kimliğinizle prim yapmaya devam ediyorsunuz.
Oysa siyaset dürüstlük ister; geçmişi gizleyerek değil, geçmişle yüzleşerek yapılır.
Sahi, Sayın Aldemir…
Son 25 yılda dolaştığınız tüm partileri niye saklıyorsunuz?
Açıklayın da biz de bu uzun siyasal serüvenin gerçek öyküsünü öğrenelim.
**
Mevlüt Abi’nin Not Defteri
Mevlüt Abi’nin Siyaset Turu
Ula dostlar,
Bu memlekette siyaset yapmak var da…
Bir de Alaattin Aldemir gibi siyaset yapmak var!
Adam, harita gibi; nereye baksan başka renk, başka bayrak!
Geçen akşam Mavi Karadeniz’de televizyon izliyorum.
Gizem Hanım program yapıyor, konu CHP.
Ekranda bir bakıyorum, bizim Alaattin çıkmış,
Sanki Kılıçdaroğlu’nu çocukluktan beri tanıyor!
Adam öyle sahipleniyor ki, zannedersin kurultayda Kılıçdaroğlu’na oy değil, kan vermiş!
Ama alt yazıya bi’ baktım,
“Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” yazıyor!
Dedim: “Aha yine geldi 40 yıllık unvan!”
Ne DYP yazıyor, ne AK Parti, ne CHP…
Adamın unvanı 25 yıldır güncellenmemiş kimlik gibi!
Ula Alaattin, senin siyaset turu THY uçuşlarından bile karmaşık!
Ülkü Ocakları’ndan kalkış yapmışsın,
DYP’de aktarma yapmışsın,
AK Parti pistine inmişsin,
Şimdi de CHP lounge’unda çay içiyorsun!
Ama hâlâ “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanıyım” diyorsun…
Benim mahalledeki Hüseyin abi de gençken minibüsçüydü,
ama 25 yıldır kasaplık yapıyor.
Hâlâ “Ben minibüsçü Hüseyin’im” diye dolaşsa millet “Abi ne minibüsü, sen artık sucuk kesiyorsun” der!
Ama Alaattin Bey’de bu durum “strateji” olmuş!
Bir zamanlar Tansu Çiller’in elini öpmüş,
Sonra AK Parti’ye destek için “Demokrat İş Adamları Derneği” kurmuş…
Bak şimdi CHP’de!
Üstelik hepsine de aynı sıfatla gitmiş:
“Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı, Alparslan Türkeş’in danışmanı!”
Ula bir ara bari “Ben Alaattin Aldemir, her devrin adamıyım!” de de biz de rahatlayalım.
Sosyal medyada da aynı tablo…
X hesabında DYP yok, AK Parti yok, CHP yok…
Sadece “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı.”
Sanki hâlâ ocağın nöbet defterini tutuyor!
İlahi Alaattin Bey,
Sen bu gidişle 2050’de bile “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı” yazdırırsın,
yanına da not düşersin: “Şu anda Mars Cumhuriyet Halk Partisi Gözlemcisi.”
Ben Mevlüt Abin olarak seni tebrik ediyorum.
Çünkü bu kadar partiyi dolaşıp, hâlâ “aynı unvanla” tanınmak ciddi yetenek ister.
Kimisi parti değiştirse memlekette akrabası yüzüne bakmaz,
Sen partiden partiye geçiyorsun, bir de ekranlarda nutuk atıyorsun.
Helal olsun!
Ama bari şu sıfat işini bir güncelle be Alaattin…
Yoksa senin siyaset GPS’in “yön yeniden hesaplanıyor” diye sabaha kadar ses çıkarır!
Mevlüt Abi der ki:
Siyaset turları iyidir, ufku genişletir…
Ama harita çok kıvrılırsa sonunda kimse nereye gittiğini hatırlamaz.
Cumartesi Öyküleri
Bahar’ın Telefon Aşkı
Bahar, 35 yaşında, zarif ve güzel bir kadındı. Evliydi, üç çocuğu vardı, ama sabahları yataktan kalkar kalkmaz bir alışkanlığı vardı: telefonu eline almak ve Hazan’la konuşmak.
Kulağında telefon, omzunda sıkıştırılmış hâlde ev işleriyle uğraşırdı. Ellerini serbest bırakır, bulaşıkları yıkar, ütüyü açar, yemeği hazırlar, evi toparlardı. Ama gözleri ve kulakları her zaman telefona odaklıydı. Çünkü Hazan’ın sesi, günün en büyük keyfiydi.
Telefon konuşmaları sadece sohbet değildi. Günün 18 saatini birbirlerine ayırıyorlardı. Küçük sırları, dertleri, mutlulukları ve hayal kırıklıkları arasında gezinirlerdi. Birbirlerinin hayatlarını, evliliklerini, işlerini ve çocuklarını öylesine tanıyorlardı ki, sanki yıllardır birbirlerini tanıyorlardı.
Ama Hazan’la konuşurken bir şey daha oluyordu: kalpleri birbirine kayıyordu. Bahar, kendisini Hazan’a öylesine açıyordu ki, kocasının ve çocuklarının arasında kaybolan bir parçasını onunla buluyordu. Hazan da aynı şekilde Bahar’a açılıyor, özel hayallerini, küçük tutkularını ve hayal kırıklıklarını paylaşıyordu.
Bahar, bir gün mutfağın ortasında, elleri sabunlu, telefonu kulağında tutarken gülümsedi. Hazan’ın anlattığı küçük bir anı karşısında kahkaha attı; çocukları oyun oynarken onu izliyor, kocasının ise işten yorgun gelmesini bekliyordu. Ama o an, sadece Hazan’ın sesi vardı.
Telefon aşkları tuhaf bir gerçeklikti. Birbirlerinin hayatına dokunamıyorlardı, ama kalpleri sanki yan yana atıyordu. Bahar, bu sıradışı bağı seviyor, bir yandan suçluluk duygusu, bir yandan da tarifsiz bir mutluluk yaşıyordu.
Gün batarken, Bahar telefonu kulağında, Hazan’la gülüşlerini paylaşırken düşündü:
“Belki de aşkın tanımı artık değişmişti. Dokunmak değil, hissetmek yeterliydi.”
Ve o an Bahar, telefonu bir kez daha sıkıca kulağına bastırdı, Hazan’ın sesinde kayboldu ve evin içinde kendi sessiz, çalkantılı ama büyülü dünyasında yürümeye devam etti.
ADANA
Az önceADANA
14 saat önceADANA
1 gün önceADANA
1 gün önceADANA
2 gün önceADANA
3 gün önceADANA
5 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.