Havalimanını kaçırmanın bir bedeli olacak

Havalimanını kaçırmanın bir bedeli olacak

ABONE OL
2 Temmuz 2025 14:25
Havalimanını kaçırmanın bir bedeli olacak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ÖMER ALPDOĞAN

Havalimanını kaçırmanın bir bedeli olacak

Sayın Bakan,
Adana size kırgın değil, kızgın.
Çünkü bu şehir, yıllardır verdiği oyların, gösterdiği sabrın, taşıdığı memleket sevgisinin karşılığında ne aldı dersiniz?
Havalimanı kaybı.
Evet, yanlış duymadınız.
Türkiye’nin en eski ve en işler havalimanlarından biri olan Adana Havalimanı, sessiz sedasız şekilde gözden çıkarıldı.
“Çukurova Bölgesel Havalimanı” adı altında, Mersin sınırına, Adana’nın kalbinden uzak bir yere, milyarlarca liraya yeni bir havalimanı inşa edildi.
Adanalıya sorulmadan, danışılmadan, razı olup olmadığı bile öğrenilmeden…
Ve şimdi dönüp diyorsunuz ki:
“Yaptığımız hizmetleri oy terazisine koysaydık, çok daha fazla oy alırdık.”
Sayın Bakan,
O terazide Adana yok.
Çünkü Adana’ya hizmet gelmedi; Adana’dan hak geri alındı.
Kendi havalimanı elinden alındı.
Kendi limanı görmezden gelindi.
Metro hattı yıllardır büyütülmedi.
Demiryolu hâlâ hayal.
Adana, bu ülkenin lokomotif şehirlerinden biridir.
Sanayisiyle, tarımıyla, nüfusuyla, potansiyeliyle bu ülkeye çok şey katmış bir kenttir.
Ama yıllardır Ankara’dan hak ettiği karşılığı görememiştir.
Ve şimdi bir havalimanını kaçırmanın bir bedeli olacak.
Bu sadece ekonomik değil, siyasi bir bedeldir.
Çünkü Adana’nın kalbini kıranlar, sandıkta Adana’nın cevabını duyacaktır.
Sayın Bakan,
Adana’nın size bir çift lafı var:
Başka illere ne verdinizse verdiniz, bilemeyiz.
Ama Adana’ya olan havalimanı borcunuzu ödemek zorundasınız.
Çünkü bu şehir,
terk edilmeyi değil,
hakkını almayı bekliyor.
Bu yazı, Adana halkının ortak sesi olma amacıyla kaleme alınmıştır.
**
Allahsız Çin’in deflasyonu bize de nasip olsun!
Çin yine yaptı yapacağını… Tüketici fiyatları düşmüş, üretici fiyatları erimiş, ekonomi daralmış, vatandaş harcamıyormuş, üretici satamıyormuş. Aman ne kötü(!) Gözyaşları içinde izliyoruz bu deflasyon trajedisini. Çinli kardeşlerimiz fiyatların düşmesinden ötürü kahroluyorlarmış. Market raflarındaki etiketler sabit, maaşlar aynı, ama fiyatlar geriye gidiyormuş. Vallahi trajedi.
Ama biz Türk milleti olarak buna artık seyirci kalamayız. Yıllardır enflasyonla cebelleşen, fiyat etiketi değiştiricilerle göz göze gelmekten boynu tutulmuş bu halk artık yeni heyecanlar arıyor. Hep zam, hep pahalılık… N’olacak böyle? Hiç mi indirime girmez bu kader?
Çin’de TÜFE yüzde 0,1 düşmüş, ÜFE yüzde 2,7 gerilemiş… Ve orada analistler telaşla “Deflasyon baskısı sürüyor” diyor. Bizimkiler olsa ne derdi? “Haydi millet! Deflasyonda fırsatlar bitmez!” Başlarlardı “şok indirim” zinciri açmaya.
Çin hükümeti de boş durmamış tabii. 2004’ten beri inatla savunduğu yüzde 3 enflasyon hedefini bu yıl utanmadan yüzde 2’ye indirmiş. Yani düpedüz hedef küçültmüşler! Halbuki bizim Merkez Bankası hedef tutturamaz ama hedefi büyük tutar. İşte fark burada.
Ama biz de artık Çin’in bu Allahsız deflasyonuna özeniyoruz. Dolarla yarışan domates fiyatlarından, etiket değişiminden tendonları kopan kasiyerlerden, pazar yerinde kur ödemeli sebze almaktan bıktık. Biz de istiyoruz kardeşim, bir sabah uyanıp süt fiyatının düştüğünü görmek istiyoruz. “Abi geçen hafta daha pahalıydı, şimdi ucuzlamış” diyebilmek istiyoruz.
Ey ulular ulusu Tanrım… Sen kadirsin. Her şeye kadirsin. Serbest piyasa müritlerinden biri olarak senden istiyorum. Şu kuluna bir deflasyon nasip eyle. Çin’deki gibi olsun demiyoruz illa… Ama en azından “bu ay zam gelmedi” haberiyle mest olmak istiyoruz. Ekonomide biraz da fiyatların düşmesinin neye benzediğini, maaşın değer kaybetmediği bir ayı görmek istiyoruz. Bir sabah uyanıp “bu sabit fiyatlar da ne güzelmiş be!” diyebilmek istiyoruz.
Sen bilirsin ya Rabbim… İşine karışmak gibi olmasın ama, Çin’deki şu deflasyonun birazını da bizim memlekete üfleyiversen diyorum.
Artık hangi meleğe üfletirsen onu da en iyi sen bilirsin..
Amin.

**
Gelir artmadı, umutsuzluk arttı
Türkiye Varlık Fonu’nun devraldığı şans oyunlarında ve at yarışlarında ciro birkaç yılda katlanarak artarken, bu artış kamuoyuna “büyük başarı” olarak sunuluyor.Oysa bu tablo, derinleşen ekonomik krizin ve halkın umutsuzluğunun aynası. 2020’de 3,4 milyar TL olan şans oyunu vergisi 2024’te 36,6 milyar TL’ye fırlamış durumda. 2025’in ilk üç ayında bile 12,4 milyar TL’yi bulmuş.
Devletin bu artışı bir “gelir başarısı” olarak lanse etmesi, aslında başka bir gerçeği perdelemeye çalışıyor: Milyonlarca insan geçinemediği için son umut olarak şans oyunlarına sarılıyor. Talih kuşuna bel bağlayan kitleler çoğaldıkça, devletin kasası doluyor.Şans oyunlarındaki bu patlama, ne bir başarıdır ne de sürdürülebilir bir gelir kaynağı.Bu bir kriz göstergesidir.
İktidar ve medyanın bu tabloyu parıltılı rakamlarla cilalaması, halkın yaşadığı derin ekonomik çöküşü gizleyemez.Maliyenin başına konan talih kuşu, aslında toplumun sırtına konmuş yükün başka bir biçimidir.
Maliyenin Başı Göğe Eriyor, Halkın Umudu Çekiliş Kuponunda
Türkiye Varlık Fonu’nun devraldığı şans oyunlarındaki gelir artışı, iktidar ve medyada başarı öyküsü gibi lanse ediliyor.Oysa ortada başarıdan çok, milyonlarca insanın yaşadığı çaresizliğin ve umutsuzluğun rakamlara yansımış hali var.
Şans oyunlarından elde edilen vergi gelirinin birkaç yılda 10 kattan fazla artması, toplumun ne denli çaresiz bir noktaya sürüklendiğini gözler önüne seriyor.İnsanlar maaşı yetmediği için, borcunu kapatamadığı için, hayatını çeviremediği için şansa, yani belirsizliğe yatırım yapar hale geldi.Bir çekiliş kuponu, bir iddia kuponu artık umut defterine yazılmış son satır haline geldi.
Bu artış, toplumun refahına değil, yoksunluğuna işaret ediyor. Devletin bütçesini halkın umutsuzluğundan beslemesi ise kabul edilemez bir ekonomik modeldir. Bu tablo başarı değil, sistemin iflasıdır.
Şans oyunlarındaki bu patlama bir ekonomik başarı değil, toplumsal iflasın habercisidir. Devletin vergi gelirlerini bu kadar büyük oranda halkın kumar alışkanlığına bağlaması, ülkenin mali sağlığına dair anlatılan pembe tabloların altını oymaktadır.
Bu, refahın değil; umutsuzluğun büyüdüğünün ilanıdır.Bu, ekonominin iyi gittiğinin değil, insanların çaresizlik içinde kurtuluşu bir tombala torbasında aradığının ispatıdır.
Eğer bir ülkede milyonlar, geçim sıkıntısından kurtulmak için çareyi sayısalda, iddiada, ganyanda arıyorsa…
Eğer Maliye’nin yüzünü güldüren tek kaynak, halkın kaybettiği umutlarsa…
Vay o memleketin haline.

**
Mevlüt Abinin Not Defteri
Bermuda Şeytan Üçgeni Adana’ya taşındı!
Bir zamanlar okurduk gazetelerde, Bermuda Şeytan Üçgeni diye bir yer varmış.Uçaklar girer, bir daha çıkmazmış.Gemi girer, yok olurmuş. O zamanlar çocuk aklımla “Lan orada ne yiyor bu üçgen?” diye düşünürdüm. Meğersem yediği uçakla, gemiyle doymamış, şimdi de gözü bizim otobüslere dikmiş!
Dün sabah saat 08.00’de ekmek parası için yollara düştüm. Her gün 08.30 otobüsüne biner, işe öyle giderim. Ama içime bir kurt düştü. Dedim “Mevlüt, bugün erken git, otobüs kaçmasın.” Gittim durağa, beklemeye başladım.Dakika 08.30 oldu ama ortada otobüs yok. Dedim “Belki abdest almıştır, gelir şimdi.”
Geçti 5 dakika, geçti 10 dakika… Otobüs hâlâ yok! İşe geç kalma korkusu içimi kemiriyor.Hemen aradım 153’ü.Sağ olsunlar açtılar telefonu.
— Mevlüt Bey, sistemde bir arıza görünmüyor. Trafik yoğundur, birkaç dakika içinde gelir, dedi hanımefendi.
— Sağ olun kızım, dedim. Yine umutlandım. Oturdum bankta, gözüm yolda.
Derken saat oldu 08.50, oldu 09.10… Durağa yaklaşan her otobüse bakıyorum, içimden dua okuyorum.Sonunda bir otobüs geldi, sevinçle atıldım kapıya. Şoför kardeş, “Amca bu 09.20 seferi” deyince film orada koptu!
Düşünebiliyor musun sevgili günlük? 08.30 otobüsü yok! Bayağı bayağı kaybolmuş. Ne lastik izi var, ne mazot kokusu… Hiçbir iz yok! Anladım ki Bermuda Şeytan Üçgeni Adana’ya taşınmış ve ilk lokması bizim mahalle otobüsü olmuş.
Acaba otobüs başka boyuta mı geçti?Ya da şoför navigasyonu mı Andromeda galaksisine çevirdi? Kimse bilmiyor.
İşin tuhafı, duraktaki teyze dedi ki:
— Geçen hafta da 17.10 otobüsü kaybolmuştu Mevlüt abi, senin haberin yok galiba.
Demek bu üçgen zamandır Adana’da dolanıyor, haberimiz olmamış.Gemi, uçak derken şimdi de belediye otobüsleriyle uğraşıyor bu lanetli üçgen.
Yetkililere sesleniyorum buradan: Bu işler böyle giderse yakında minibüslerimiz de yok olmaya başlar. Sonra sıra dolmuşa gelir. En sonunda biz de otobüs beklerken ortadan kayboluruz, haberiniz olsun!
Not: Bugün işe yürüyerek gittim. En azından ayaklarım kaybolmuyor.
— Mevlüt Abi, kayıp otobüs mağduru, Adana Şeytan Üçgeni gözlemcisi

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP