ÖMER ALPDOĞAN
CHP’de sular bir kez daha ısınmaya başladı. Gündemin tam ortasına, partinin eski Cumhurbaşkanı adayı ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin olası dönüşü yerleşti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, İnce’yi “baba ocağına” davet etmesi kulisleri hareketlendirirken, bu davete partinin içinden yükselen itiraz sesleri de dikkat çekiyor.
CHP Adana eski Milletvekili Ümit Özgümüş, en yüksek perdeden itiraz eden isimlerden biri. Sosyal medyada yaptığı açıklamalarla Özgümüş, yalnızca siyasi gerekçeleri değil, ciddi etik iddiaları da gündeme taşıyor. Özgümüş’ün dillendirdiği iddialardan en çarpıcısı ise İnce’nin Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında halktan toplanan bağışlarla Bodrum’da villa aldığı yönünde. Bu iddia ne İnce tarafından net bir biçimde yalanlandı ne de kamuoyuna şeffaf bir açıklama sunuldu. Üstelik iddialar yeni değil, sadece güncelliğini koruyor.
Özgümüş bu noktada CHP yönetimine açık bir çağrıda bulunuyor: “İnce’ye davet çıkarılmadan önce bu iddiaların hesabı sorulmalı.” Siyasi nezaket bir yana, bu söylem CHP içindeki daha derin bir rahatsızlığın dışavurumu gibi: Partiye geri dönmek isteyen herkes, sorgusuz sualsiz kabul mü görecek?
Bu gelişmeler, CHP’nin hem etik hem de stratejik olarak zor bir tercih noktasında olduğunu gösteriyor. Özgür Özel ve ekibi, özellikle yerel seçimlerde elde edilen görece başarıyla birlikte bir güven kazanmış durumda. Ancak önlerinde yalnızca bir “dönüş hikayesi” değil, aynı zamanda olası bir yargı süreciyle birlikte erken veya olağanüstü kurultay ihtimali de var. Bu çalkantılı süreçte Özgümüş’ün iddiaları karşısında nasıl bir yol izlenecek?
CHP yönetimi şimdi iki seçenekle karşı karşıya: Ya bu iddiaları ciddiyetle değerlendirip İnce’den bir açıklama ve hesap talep edecek ya da tüm bu tartışmaları “geçmişte kaldı” diyerek kulak arkası edip İnce’yi partiye yeniden kabul edecek.
Hangisi olacak, zaman gösterecek.
Ama bir gerçek var ki: Muharrem İnce’nin olası dönüşü, CHP içinde sadece kapılar değil, eski defterleri de açıyor.
**
Müjde olunca sahiplenen çok oluyor!
Ne zaman Adana için “iyi” bir haber çıksa, ortada “biz yaptık” diyenlerin izdihamı oluyor. Adeta müjdeye koşanlar yarışına dönüyor iş. Kim sabah erken kalktıysa, hibeyi o çıkarmış oluyor. Son örneği IPARD hibelerinde yaşadık. Yıllardır Adanalı üreticinin adını dahi anmayan bu program, bu yıl nedense birden Adana’ya göz kırptı. 24 proje kabul edildi, 100 milyon liralık hibe çıktı. Daha Tarım Bakanlığı açıklama yapmadan, Adana Ticaret Odası Başkanı Yücel Bayram ve ardından AK Parti İl Başkanı Tamer Dağlı sırayla mikrofon kapıp “biz verdik bu hibeyi” diye demeç verdiler.
Öyle ki, bültenleri okuyan biri sanır ki IPARD denen program bunların aile yadigârı.
Tamer Dağlı’yı anladık. IPARD hibelerinin uygulamacısı siyasal iktidarın Adana’daki temsilcisi.
Yücel Bayram’ın aciliyetine bir anlam veremedim..
Peki aynı Yücel Bayram, aynı Tamer Dağlı, Adana’nın canına okuyan kararlarda neredeydi?
Mesela Adana Havalimanı meselesinde?
Türkiye’nin en yoğun iç hat uçuşlarından birine sahip havalimanı, sırf bir kentin siyasal rüzgârı daha güçlü diye Mersin’e kaçırılırken neredeydiler?
Yücel Bayram’dan tek bir itiraz duyan oldu mu?
Tamer Dağlı çıkıp “Bu havalimanı Adana’nın hakkıdır” diyebildi mi?
Yok. Tık yok.
Ulaştır(ma)ma Bakanı Mersin’deki havalimanının reklamını yaparken Adana’da yaprak kıpırdamadı. Koca şehir sustu. ATO Başkanı da AK Parti İl Başkanı da (Cum hur İttifakı ortağı MHP İl başkanı da öyle) sanki o pistten hiç uçağa binmemişler gibi sessizce seyrettiler.
Demek ki iş, müjdeyi ilk veren olmaksa herkes hazır. Ama bir hakkın gaspına itiraz etmek gerekince ortalıkta kimse kalmıyor.
Belki de havalimanının taşındığı gün, sayın başkanlar çukoprens almaya gitmişlerdi.. Ya da basına düşmemiş bir “temsil görevi” vardı.
Adana’ya bir şey verilirse, herkes müjdeci. Ama Adana’dan bir şey alınırsa, kimse “biz verdik” demiyor. Çünkü sessiz kalmanın maliyeti yok. Ama müjde vermenin getirisi çok.
Bu da bizim yerel siyaset ve iş dünyasının gerçeği: Başarıya koş, fatura gelince koşarak uzaklaş…
**
Mevlüt Abi’nin Not Defteri
“Yücel Abi Bi Daha mı Aday Oluyo?”
Geçen seçimde ATO başkanlığı için yarış kıyamet kopmuştu. Kahvede oturuyorduk, radyodan haber geçti:
“Yücel Bayram son kez adayım dedi.”
Bizim Şükrü hemen o an not aldı deftere:
“Son kez diyen biri, ya kazanır bir daha bırakmaz, ya da kaybeder dördüncü defa döner!”
Şimdi aradan geçmiş birkaç koca mevsim…
Ee noldu?
Yücel Abi gene çıkmış sahaya!
ATO üyelerine telefonlar gitmeye başlamış. Hani seçim değil de sanki sünnet düğünü davetiyesi! “Gel kardeşim, destek ver…”
Destek mi, destek!
İş dünyası mı, gönül koyma sanatı mı belli değil.
Fuar mı, Seçim mi? Yoksa Fuarla Seçim mi?
Şimdi Eylül’de yurtdışı fuarı varmış.
Yok Frankfurt’muş, yok Paris’mış…
Bir kısmı diyo “yeni pazarlara açılıyoruz”,
Bir kısmı da diyo:
“Yok canım, bu bildiğin seçim gezisi…”
Otobüsle değil de oyla dönülecekmiş sanki!
Ama Dur Hele, Şahbaz da Geliyo!
Bu arada geçen seçimde de aday olan Mehmet Şahbaz da yeniden sahalarda.
Ama bu sefer iş başka.
Geçen dönemden dersini almış, ekibi toplamış, üyeleri tek tek dolaşıyormuş.
İş dünyasında “bu defa Şahbaz geliyor” diyen çok.
Bizim kahvenin önünden geçerken sordular bana:
— Mevlüt Abi, kim kazanır?
Ben de dedim ki:
— Evlat, seçimde oy verirken kahvehaneye değil, kasaya bakılır!
Sonuç: ATO’da Hava Sertleşir
Bakın evlatlarım, bu seçim kolay geçmez.
Ortalık gerilecek, bazı telefonlar açılacak, bazı dostluklar kapanacak.
Ama netice mi?
Koltuğa oturan kadar, koltuktan inen de önemli.
Çünkü bazıları başkan olur, odayı yönetir.
Bazılarıysa koltuğu alır ama üyeyi kaybeder.
Bu yüzden diyorum:
Adana Ticaret Odası üyeleri keriz değildir.
O fuara kim biner, o telefona kim döner, sandıkta ortaya çıkar.
Mevlüt Abi’den Son Tavsiye
“Adaylık Allah’ın emri değil, halkın takdiridir.
Çok gidenin de, çok dönenin de kıymeti azalır evlat!”
ADANA
Az önceADANA
1 saat önceGÜNDEM
19 saat önceADANA
21 saat önceADANA
24 saat önceADANA
2 gün önceADANA
2 gün önce