Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın, Silivri Cezaevi’nden Başkan Vekili Güngör Geçer’e gönderdiği bir not kamuoyuna yansıdı. Notta Karalar, Gazze’ye yönelik insani yardımların hızlandırılmasını istemiş. İlk bakışta oldukça duyarlı, insani bir çağrı gibi görünüyor.Filistin’de yaşanan trajedinin vicdanları kanattığı bir dönemde, bu talebin siyasi ya da gösteriş amaçlı olmadığını düşünmek istiyoruz. Ancak şu soruyu sormadan da edemiyoruz:
Peki ya Adana’daki komşularımız?Mahallemizde aç gezen çocuklar, pazar artıklarını toplayan yaşlılar?
İslam dininin özünde, insanı merkeze alan bir ahlak anlayışı vardır. Peygamber Efendimizin hadislerinden biri şöyledir:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Bu söz, sadece dindar bireyler için değil, toplumsal dayanışmayı önceleyen herkes için rehber olmalı. Yardım elini uzatmak elbette önemli, ama öncelik sırası da bir o kadar kıymetli. Yardımın değeri, en yakınımızdan başlayarak halka halka yayılmasıyla artar.Önce mahallen, sonra şehrin, sonra ülken ve en sonunda dünyadaki mazlumlar.
Geçtiğimiz çarşamba günü iş çıkışı mahalle pazarına uğradım.Fiyatlar Adana’nın diğer semtlerine göre daha uygundu. Patlıcan 10, patates 7,5, marul 15 liraydı. Ancak buna rağmen birçok vatandaşın alışveriş yapamadığına şahit oldum.Pazarın dağılmasına yakın saatlerde, yaşlısı genci, kadını erkeği, çocuklar dahil insanlar yere atılan çürük domates, kabak, biber gibi sebzeleri topluyordu.Çantalarına doldurdukları bu artıklarla evlerine döndüler.
Bu insanlar bizim komşularımız, hemşehrilerimiz.Yoksulluğun gölgesinde, günü kurtarmaya çalışan, bazen bir ekmekle yetinen insanlar. Onlar için kim talimat veriyor? Onların sesi neden duyulmuyor?
Sayın Karalar’a ya da başka bir belediye başkanına düşen görev, elbette mazlumlara yardım etmektir.Ama asıl sorumluluk, kendi şehrinde, kendi ilçesinde, kendi mahallesindeki aç çocuklara, işsiz gençlere, geçim savaşı veren ailelere karşıdır.
Adanalının suçu neydi?
Pazardan bir kilo patates alamayacak hale düşmek mi?
Akşam sofrasına koyacak marulu çöpten almak mı?
Bu şehirde yoksulluk artık gizlenemez halde.Belediyelerin sosyal yardım bütçeleri nerede?Oysa bir talimatla bu insanlar için de yardım kampanyaları başlatılabilir.Bir mesajla pazar artıklarına muhtaç kalanlara sıcak yemek götürülebilir.Bu da mı zor?
Yardım etmek için illa ekranlarda görünmeye, dış politikanın parçası olmaya gerek yok. Gerçek yardım, görünmeyen sofralara uzatılan görünmeyen ellerdedir.**
Gazze elbette önemli, Filistin davası elbette kıymetlidir. Ancak yardımların Tanrı katında da, vicdanlar katında da kabul görmesi için önce komşunun halini görmen gerekir. Ve bu şehirde şu an çok sayıda görülmeyen, duyulmayan, unutulan komşu var.
Onlar için artık birileri ses yükseltmeli.
Önce komşunu düşün Başkan.Sonra dünya seni daha iyi anlayacaktır.
**
Dünyanın kaymağını 3 bin 28 milyarder yiyor
Orhan Gökdemir’in “3 Bin 28 Iskartası” Üzerine
Forbes’un 2025 yılı raporu açıklandı. Dünya üzerindeki milyarder sayısı ilk kez 3 bin sınırını aştı. Tam olarak 3 bin 28 kişi, dünya servetinin önemli bir kısmını elinde tutuyor. Servetlerinin toplamı ise 16,1 trilyon dolar.Karşılaştırma yapmak gerekirse bu rakam, Almanya, Japonya, İngiltere ve Türkiye ekonomilerinin toplamından daha fazla.
Evet, yanlış duymadınız: 3.028 kişi, 8 milyarı aşkın insanın yaşadığı dünyada ekonomik pastanın en büyük dilimini yutmuş durumda. Ve bu sayı sadece artmakla kalmıyor, her yıl daha da hızlanarak büyüyor. 2017’de 2.000 civarında olan milyarder sayısı, kısa sürede 1.028 kişi artmış.
Sol Haber yazarı Orhan Gökdemir, bu gidişata “3 Bin 28 Iskartası” başlıklı yazısıyla dikkat çekti.Keskin analizlerle dolu yazısında, bu kişilerin yalnızca zengin değil, aynı zamanda dünya düzeninin sahipleri olduğuna dikkat çekti. Yazının temel savı açık: Küresel emperyalizm, pandemiler, savaşlar ve çevre politikaları gibi küresel krizleri, servet transferi için birer araç olarak kullanıyor.
Pandemi Sahte miydi?Yoksa Bir Fırsat mıydı?
Bazılarımız pandemi dönemini sağlık krizi olarak hatırlarken, birileri o dönem servetlerini katladı.Küçük işletmeler kapanırken, sağlık sistemleri çökerken, insanlar işlerini kaybederken; Amazon, Google, Pfizer, Moderna gibi devler rekor gelirler elde etti.Gökdemir’in deyimiyle, bu “iskarta milyarderler” pandemiden kazanarak çıktı.Bu da bize pandemi sürecinin sadece tıbbi değil, aynı zamanda politik ve ekonomik bir vaka olduğunu gösteriyor.
Ben de o günlerde ısrarla yazmıştım: Bu bir sağlık krizi değil, küresel bir servet yeniden dağıtım operasyonudur. Ve rakamlar bugün beni doğruluyor.
Yeni Tehdit: Karbon, İklim ve “Yeşil Sömürü”
Pandemiden “kârlı” çıkanlar için yeni oyun çoktan kuruldu.Adına bu kez “iklim krizi” diyorlar.Evet, doğa tahrip ediliyor, atmosfer ısınıyor.Ancak bu gerçek sorunun üstüne büyük sermaye eliyle bina edilen yeni bir korku ekonomisi kuruluyor. Karbon vergileri, emisyon ticaretleri, yeşil krediler, zorunlu dönüşümler… Tüm bunlar “dünya için” deniyor. Ama işin sonunda yine aynı kazananlar: Çok uluslu enerji devleri, finans kuruluşları, teknoloji tekelleri.
Yani pandemiden sonra şimdi de “karbon” üzerinden halklar soyuluyor.Ulus devletlere ve toplumlara “karbon yasaları” zorla dayatılıyor, üretim biçimleri değiştiriliyor, tarım baskılanıyor, ulaşım kısıtlanıyor.Ve tüm bu dönüşümün faturasını yine halk ödüyor.
Ama yukarıda, servetlerini “kurtaran” ve artıran bir sınıf var: Yeni nesil yeşil milyarderler.
Kime Karşıyız?
Bugün mücadele ettiğimiz şey yalnızca “zenginlik” değil. Karşımızda organize bir sınıf var. Onlar milyarder. Onlar emperyalist. Onlar devletlerden, hükümetlerden, yasama organlarından daha etkili.Ve artık yalnızca servetleriyle değil; teknoloji, medya, sağlık ve doğa politikaları üzerinden hayatımıza doğrudan hükmediyorlar.
Bunlara karşı gerçek mücadele, salt sistem eleştirisiyle değil, sömürü mekanizmalarını açık etmekle ve halklara anlatmakla başlar. Gökdemir’in yazısı bu açıdan çok değerli: O 3.028 kişinin yalnızca birer zengin değil, aynı zamanda “dünya düzeninin baronları” olduğunu tekrar tekrar vurguluyor.
Ve biz… Yani 8 milyar insan… Onların büyümesi için değil, kendi geleceğimiz için uyanmak zorundayız.
**
Mevlüt Abinin Not Defteri
Sadaka Parası ve Münafıklar
Şu münafıklar yok mu…
Bir insanın sevap işlemesine, ahiretini garantiye almasına izin vermeyen, her güzel işe çomak sokan, kaş yaparken göz çıkaran o hayırsız kadro…
Diyanet’in bir mümtaz mensubu, ne güzel bir iş yapmaya niyetlenmiş. Hayırsever halkımızdan tamı tamına 270 bin dolar (yani yaklaşık 11 milyon Türk Lirası) sadaka toplamış. Cüzi bir miktar, gözünüzde büyütmeyin.Ne var yani, üç beş ülkeye umre turu yaptırırsın, kalırsa kurban kestirirsin. Kaldı ki adam topladığı parayı ne yapacakmış? “Airtlauiy” merkezine götürüp bizzat kendi eliyle fakir fukaraya dağıtacakmış. Ne kadar da güzel bir niyet!
Ancak ne olmuş?
Münafıklar devreye girmiş!
O meşhur para sayma görüntüsü ortalığı karıştırmış. Sanki milyonlarca lirayı saymak suçmuş gibi… İnsan elini vicdanına koyar: Kime güveneceksin? Bankaya mı? Dijital ödeme sistemlerine mi?Ya sistem çökerse?Ya elektrikler kesilirse?En iyisi çuvalla götürüp bizzat vermek.
Ama işte, münafık takımı rahat durmuyor.
Hemen bağırmışlar: “Bu ne parası?”
Sadaka demişler, “Rüşvet!”
İnfak demişler, “İstif!”
Oysa ne güzel olurdu; bu kardeşimiz elinde çuvalla fakir fakir dolaşacak, “Al kardeşim, ahirette bana dua et,” diyecekti. Sevaplar cebe, cennet garantili kart kapıda. Ne güzel sistem!
Yapılan plan şuydu:
“Mübarek, bu dünyada biraz şüphe çekeriz ama öbür tarafta kartla geçeriz!”
Ama şimdi o kartı bloke ettiler.
Cennet turnikesinden geçerken “Yetersiz bakiye” uyarısı verirse, münafıkları ne yapacağız?
Ama yok.
Münafıklık zor zanaat.
Adamın sevap kazanmasına tahammül edemezler.
Bu yüzden şimdi diyanetin o mümtaz mensubu sevap trenini kaçırdı, cennet kontenjanı eksildi.
Zaten bu memlekette güzel bir şey yapana hemen şüpheyle bakılır.
Adam yardım yapar, “Kesin yolsuzluk var,” derler.
Fakire yemek dağıtır, “Fotoğraf çektiriyor, reklam yapıyor,” derler.
270 bin doları çuvalla taşırsın, “Niye banka değil de çuval?” derler.
Ya sabır.
Münafıklar olmasa…
Diyanet daha çok kazanacak, sevaplar uçuşacak, mahşer günü VIP gişe açılacak.
Ama yok.
Münafıklar sağ olsun, sevap işlemeye çalışanlara sürekli engel çıkarıyorlar.
Yani, az kalsın bu dünyada adalet kurulacaktı, ama münafıklar izin vermedi.
Ey okur!
Sadakaya düşmanlık imanın eksikliğidir.
Çuvallı adama düşmanlık ise…
Vergi denetmenliği merakıdır.
Münafıklar bu dünyada hep vardır.
İnsan sevap işlemeye kalkar,
Biri hemen gelip,
“Faturası var mı?” der.
Ama biliyoruz ki,
Çuvalda sevap biriktirenleri Allah görür,
Münafıklar ise sadece video çeker.
O yüzden Mevlüt Abi der ki:
“Sadaka çuvaldadır, sevap yoldadır, münafık pusudadır.”
ADANA
18 saat önceADANA
18 saat önceADANA
1 gün önceADANA
1 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önce