Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar hakkında verilen tutuklama kararına yönelik itiraz, İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Karar sonrası Karalar’ın avukatı Hüseyin Ersöz, oldukça kapsamlı bir açıklama yaparak hukuki mütalaalara rağmen kararın birkaç saat içinde reddedildiğini belirtti. Ancak bu açıklamada, çok temel bir hukuki hakikat gözden kaçıyor: Yetkisizlik itirazı.
Sayın avukat, suçun unsurlarına ilişkin bilimsel mütalaalar sunarak tutuklamanın hukuki temellerinin yetersiz olduğunu savunuyor. Elbette bu, savunma hakkının gereğidir. Ancak şu soruyu sormak gerekiyor: Bu tutuklama kararı, usulen doğru bir yerde mi verildi?
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 12. maddesi son derece açıktır: “Davaya bakma yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.” Yani bir suç nerede işlendiği iddia ediliyorsa, soruşturma da yargılama da o ilde yapılmak zorundadır.
Bu durumda iddiaların merkezinde Adana Seyhan Belediyesi bulunuyorsa, Karalar hakkında yürütülecek soruşturmanın da Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmesi; olası bir yargılamanın da Adana mahkemelerinde görülmesi gerekir. Bu temel kural, hukukun en sade ve en net ilkelerinden biridir.
Dahası var. Aynı kanunun 18. maddesi, müdafiye yani avukata, yetkisizlik iddiasında bulunma hakkı tanımaktadır. Sayın Karalar’ın avukatları, bu temel hakka ve hukuki zemine dayanarak, “tutuklama kararı veren İstanbul’daki mahkeme yetkisizdir” diyebilirdi. Ayrıca, tutukluluk halinin derhal kaldırılması ve dosyanın Adana’ya gönderilmesini talep etme imkânı da ellerindeydi.
Ne var ki yapılan açıklamada bu iki maddeye—yani CMK 12 ve 18’e—herhangi bir atıf yapılmadığı gibi, itiraz da esasa dair yani delillerin yetersizliğine dayanıyor. Bu yaklaşım ise itirazın etkili bir hukuk yolu olmasını zorlaştırıyor. Çünkü usule dair bir eksiklik varken, doğrudan esasa girmek çoğu zaman etkisiz kalır. Bir başka deyişle, önce “doğru yer mi?” sorusunu yanıtlamak gerekir.
Yine avukatın belirttiği gibi tutuklama, yalnızca etkin pişmanlık kapsamında ifade veren bir kişinin beyanına dayanıyorsa, bu durum zaten hukuki anlamda ciddi bir tartışma yaratır. Ancak bu tartışmanın öncesinde “bu dosyaya bu mahkeme bakabilir mi?” sorusunu sormak şarttır.
Zeydan Karalar’ın yargılanması gerekiyorsa, bu Adana’da olmalıdır. CMK’nın emredici hükümleri bunu net şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla yapılması gereken, İstanbul’daki mahkemeye esasa dair itiraz dilekçesi vermek değil, CMK 12 ve 18. maddeleri uyarınca yetkisizlik talebiyle, dosyanın Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve ilgili Adana Mahkemelerine gönderilmesini sağlamaktır.
Hukukun en temel prensiplerinden biri, “doğru yerde, doğru usulle yargılama” ilkesidir. Bugün savunma makamının da bu ilkeye uygun hareket etmesi, hem Zeydan Karalar’ın hem de kamuoyunun adil yargılanma hakkı açısından hayati önem taşımaktadır.
**
Adalet Nöbetine Mersin’den anlamlı destek
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir “itirafçı”nın sözleriyle tutuklanmasının ardından başlayan tepkiler çığ gibi büyüyor. Hukuk devleti ilkesinin ayaklar altına alındığına dair kaygılar sadece Adana’da değil, Türkiye’nin dört bir yanında hissediliyor. Bu bağlamda başlayan “Adalet Nöbeti”, salt bir dayanışma eylemi değil; aynı zamanda demokrasinin ve yerel iradenin savunulduğu bir duruşa dönüşmüş durumda.
Geçtiğimiz günlerde Mersin’den gelen destek, bu mücadelenin yalnızca yerel değil, ulusal düzeyde sahiplenildiğini gösterdi. CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, Türk Belediyeler Birliği Başkanvekili ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in Adalet Nöbeti’ne katılması, parti içi dayanışmanın somut bir göstergesiydi. Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in de orada olmasıyla, sadece belediye başkanlarının değil, yasama organının temsilcilerinin de bu sürece müdahil olduğunu gördük.
Bu destekler önemlidir. Çünkü mesele yalnızca bir belediye başkanının hukuksuz bir şekilde tutuklanması değil; mesele, seçmen iradesine yönelik sistematik bir baskı düzeninin kurulmak istenmesidir. CHP’nin bu nöbete sadece Adana örgütüyle değil, komşu illerden gelen güçlü isimlerle destek vermesi, parti içinde güçlü bir birliktelik ve kararlılık olduğunun mesajını veriyor.
Bir başka önemli nokta ise Türk Belediyeler Birliği’nde önemli bir görevde bulunan Vahap Seçer’in katılımıdır. Bu sembolik değil, bilinçli bir tercihtir. Seçer’in orada bulunması, Türkiye genelinde yerel yönetimlerin bu süreci dikkatle izlediğini ve demokrasiden taviz vermeye niyetli olmadıklarını ilan etmesidir.
Adaletin siyasallaştığı, mahkeme kararlarının kamuoyunda “siyasi mühendislik” olarak değerlendirildiği günlerden geçiyoruz. Ancak unutmamak gerekir ki, demokrasi sadece seçimden seçime sandığa gitmekle yaşatılmaz. Demokrasi, haksızlığa karşı omuz omuza durabilme cesaretiyle korunur. Bugün Adana’da nöbet tutanlar, yalnızca bir kişiyi değil, halkın iradesini ve demokrasiyi savunuyorlar.
Mersin’den yükselen bu destek sesi, sadece Adana’ya değil, Türkiye’ye umut olmalı. Çünkü bu mücadele sadece Adana’nın değil, demokrasiye inanan herkesin mücadelesidir.
**
Mevlüt Abinin Not Defteri Vah Benim Berberim!
Maliye Bakanlığı’nın yeni bir araştırması varmış. Diyorlar ki: “Berberler ayda ortalama 3.733 TL kazanıyormuş.” Vallahi bu haberi okuyunca koltuğumdan düştüm, tıraşsız sakalımla ağlamaya başladım.
Yahu nasıl olur? Hani şu randevusuz alınmayan, WhatsApp’tan “Abi 16.15’e alayım ama 17.00’de çıkmam lazım” diye seans planı yapılan berber mi bu? En ucuz tıraş 500 lira, jöle ekstradan, kaş alma başlı başına bir yatırım. Saç kesimi esnasında “karbon fiber makas” kullanıyorlar diye övünen ustalar nasıl olur da bu kadar aç kalır? Meğer bizim berber Ali, sinekkaydı tıraş yaparken aslında sinek avlıyormuş.
Bak Maliye kardeşim, senin tuttuğun defterle bizim berberin tuttuğu hesap arasında Galaksi farkı var. Günde 10 müşteri, her biri 500 liradan 5 bin TL yapar. Ayda 25 iş günü desen 125 bin lira… Ama senin rapora göre bizim Ali ayda 3.733 lirayla yaşıyor. E demek ki geri kalan 121.267 lirayı herhalde kulak arkası yapıyor!
Ama yok, ben inandım. Vallahi yeminle inandım. Meğer bizim berber açlığa makas sallıyormuş. Koltuğa oturan müşterinin sakalından çok cebindeki umutları kesiyormuş. Mahallede herkes tip-top, ama berber açlıktan kolonyayla karnını doyuruyormuş. O kadar aç ki, “Abi favoriyi düz mü alayım?” yerine artık “Abi favorin var mı?” diye soruyor. Kâr yok ki, favori olsun!
Ben bu saatten sonra saçımı haftada bir kestiririm, sakalı her sabah düzelttiririm. Saç kalmasa da fark etmez, yeter ki berberim aç kalmasın. Ne demişler, berber kazanmazsa toplum da kazanamaz. Toplum dediğin nedir ki zaten? Ortak jiletle birbirine bağlanmış kaderdaşlar topluluğu!
Maliye’ye buradan sesleniyorum: Bizim berberin defteri değil, gönlü açık. O yüzden siz o istatistiği bırakın da, gidin bir 500’lük tıraş olun. Sonra konuşuruz.
ADANA
18 saat önceADANA
18 saat önceADANA
1 gün önceADANA
1 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önce