ÖMER ALPDOĞAN
Türkiye siyasetinin vazgeçilmez alışkanlıklarından biri, dönem dönem ortaya çıkan “çok iddialı ama şimdilik belirsiz” siyasi oluşumlar. Geçmişte buna koalisyonlar denirdi, artık adı ittifak. İşte bu hafta sonu da siyaset sahnesine yeni bir yıldız adayının doğduğu açıklandı: Ulus Birliği İttifakı.
Ankara’da, tam 25 partinin genel başkanı bir araya gelip bir “ittifak sözleşmesi” imzalamış. Söylediklerine göre amaçları çok büyük: Ülkeyi iki kutup arasına sıkışmış bu siyasi düzenden kurtarmak! Yani ne Cumhur ne Millet, biz hepimiz diyerek yola çıkıyorlar. Hatta biraz daha ileri gidip, “gayrimilli gidişata dur diyecek, tüm ezberleri bozacak” bir ittifak olduklarını da ilan etmişler.
Şimdilik partilerin isimleri açıklanmadı. Ama bayram sonrası, kınalar yakılıp davul-zurna eşliğinde düzenlenecek bir basın toplantısıyla tüm bileşenler tanıtılacakmış.
Ama ben sabırsızım. Merak ediyorum: Hangi 25 parti bu birlikteliği kurdu? Türkiye’de 150’den fazla kayıtlı siyasi parti var. Maalesef bunların çoğu sadece tabela taşıyor; ne örgüt var, ne oy, ne taban. Siyaset sahnesinde “isim var, cisim yok” olan çokça yapı var. Umarım bu yeni oluşum, yalnızca tabela partilerinden ibaret değildir. Zira öyleyse, bırakın ülkeyi kurtarmayı, seçimlere katılma hakkını bile elde edemezler.
Ama bazı tahminlerim var tabii. Örneğin Turan Hareketi Partisi ve Genel Başkanı Varol Esen, bu ittifakın önde gelenlerinden biri olabilir. Aynı şekilde Doğru Parti ve Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu da bu ittifakta yer alabilir. Söylemleri ve son dönemdeki çıkışları, bu tarz bir oluşumun içinde yer alabileceklerini düşündürüyor.
Şunu da açıkça söyleyeyim: Eğer bu ittifaka İYİ Parti gibi sistem içinde kendini çoktan denemiş, yıpranmış bir parti katılırsa, o zaman bu yeni oluşum daha başlamadan dağılmaya mahkûm olur. Millet İttifakı’nın başına gelenler, Ulus Birliği İttifakı’nın da kaderi olur. O zaman da “dağ fare doğurdu” demekten başka bir şey kalmaz elimizde.
Yine de iyimser olmakta fayda var. Yeni arayışlar, siyasetin doğasında var. Ve bu ülke gerçekten de, hem temsil anlamında hem de muhalefet anlamında büyük bir boşluk yaşıyor. Belki bu ittifak bu boşluğu doldurabilir. Belki de kısa ömürlü bir heves olarak kalır. Bekleyip göreceğiz.
Şimdilik söylenecek tek şey şu:
Ulus Birliği İttifakı’na başarılar.
Kurban Bayramı sonrası, bakalım kurban mı kesecekler yoksa kendileri mi kurban olacaklar…
**
Nasır değil; yeğenler, kardeşler, damatlar, eşler yaraladı bizi
Orhan Veli ne güzel demişti yıllar önce:
“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar…”
Ama o şiir bugün yeniden yazılsa, belki de şöyle olurdu:
“Hiçbir şeyden çekmedi bu memleket
Siyasetçinin yeğeninden çektiği kadar…”
Orhan Veli’nin Süleyman Efendi’si nasırdan dertliydi.
Siyasetin Süleyman Efendi’si ise yeğen Yahya’dan.
Bir dönem bir “yeğen” olayı siyasette dönüm noktası oldu.
Ve ne yazık ki, sonrasını hep birlikte izledik.
Siyaset, sadece bir kişinin değil, ailesinin, akrabalarının ve hatta damatlarının da iş sahası haline geldi.
Özal döneminde eşi, kızı ve oğulları;
Çiller döneminde eşi Özer Bey;
Yılmaz döneminde kardeşi…
Derken bu “aile siyaseti” virüsü, genel merkezlerden taşralara kadar yayıldı.
Aytaç Durak’ın oğlu, Hüseyin Sözlü’nün kardeşi,
Zihni Bey’in yeğeni, Akif Abi’nin damadı,
Ve şimdilerde Kadir Bey’in babası, Oya Hanım’ın eşi…
Memlekette kimin eli kimin cebinde belli değil.
Ama hepimizin cebi boş, güveni eksik, umudu kırık.
Artık mesele bir iki ismin ötesine geçti.
Bu, sistematik bir sorundur.
Ve ne yazık ki sadece siyasiler bu yükü taşımıyor;
Bu yükü sırtlanan, bu yorgunluğu çeken biziz: Halk.
Devlet kurumlarına olan güven yerle bir oluyor.
Bir işe girerken “torpilin var mı?”,
Bir ihalede “akraban kim?”,
Bir terfide “kimin yeğenisiniz?” soruları, artık mahcubiyet değil, norm haline geldi.
Oysa biz, makam emanet edilecek adam arıyoruz.
Emanete hıyanet etmeyen, kendi işini yapan, ailesini işinden uzak tutan…
Yani sadece kendi yeminine sadık, yakınlarını karıştırmayan bir siyasetçi profiline ihtiyacımız var.
Ve evet, bu böyle gitmez.
Acilen, gecikmeden, lafı dolandırmadan bir Siyasal Etik Yasası çıkarılmalı.
Siyasetçinin yakınları, kamudan ihale alamamalı. Belediye, bakanlık binalarının kapısından içeri girememeli.
Birinci derece akrabalar, atanamaz, torpillenemez, kayırılmaz hale getirilmeli.
Siyaset makamı, sülale şirketine dönüşmemeli.
Aksi halde, biz bu hikâyeyi yıllar sonra bir başka şairin kaleminden şöyle okuyacağız:
“Yazık oldu bu memlekete…”
**
“Ulus Birliği İttifakı Ne Menem Bir Şeydir?”
Geçen gün kahvede oturuyorum, çayımı yudumluyorum, televizyonun alt yazısında bir şey geçiyor:
“25 parti bir araya geldi, Ulus Birliği İttifakı kuruldu!”
Dedim ki kendi kendime: “Bu nedir yahu? Yeni model yoğurt mayası mı bu, herkes karıştırmış mı elini?”
Şimdi tabii bizim mahallede herkes siyasi uzman. En son seçimde üç kişi sandıkta zarfı yediydi heyecandan. Biri dedi “bu yeni ittifak çok iddialıymış.” Başka biri dedi “ezber bozacaklarmış.” Ulan daha kendi adlarını ezberleyememiş partiler, neyin ezberini bozacaklar, onu çözemedim.
Ben de merak ettim, tuttum Mevlüt Abi’nin not defterini açtım. Hani yazın ortası, kavun-karpuz zamanı ya, bu Ulus Birliği İttifakı’nı da şöyle bir kavun gibi koklayayım dedim. Ama ne mümkün! Kavunun azıcık sesi, kokusu olur. Bunlarda o da yok.
Bir de düşündüm: “Belki işin içinden çıkamam, bir tarot falcısına gideyim de ‘bu ittifak nereye varır?’ diye sorayım.” Ama bizim falcı Dürdane Abla bile dedi:
“Bu kadar bilinmezle tarot bile kart açmaz, Mevlüt Abi. Sen çayını iç, Kurban Bayramı’nı bekle.”
Dedim peki, bekleyelim. Ama bu kadar partiyi bir araya getirmek kolay mı?
25 parti!
Yahu o kadar insanı kahvede okey masasına dizemezsin. Kaldı ki bunların bazıları tabela partisi. O da değil, masa ayağı partisi. Sadece duruyor. Oy desen yok, ilçe başkanı desen kahvede garson. Ama olsun, “birlik” demişler, “milletin sesi olacağız” demişler.
Ne diyelim, darısı bizim Mahalle Muhtarının başına, o da en azından beş kişiyle birlik kuruyor her seçimde.
İttifakın adını da iyi düşünmüşler bak:
Ulus Birliği.
Ulus’ta mı kuruldular, yoksa “millet” kelimesinden uzak durmak için mi böyle dediler, bilinmez. Ama kulağa hoş geliyor:
“Ulus Birliği İttifakı”
Tam böyle TRT’de gece 23:45’te çıkan bir belge filmi ismi gibi.
“Ve şimdi: Ulus Birliği’nin doğuşu…”
Ama bakın, bu işin gırgırı bir yana, benden söylemesi:
Eğer bu ittifaka bir de İyi Parti falan dahil olursa, işte o zaman damdan düşenle düşene selam durulur. Çünkü bu memlekette bir ittifakın ömrü, içindeki partilerin egosuyla ters orantılı. Ego büyükse, ittifak cılız olur.
Mutfakta yemek çoksa kavga çıkar. Bunlar da daha önlüğü giyerken kaşığı paylaşamıyor.
Şimdi herkes merakta:
Hangi partiler var, ne yapacaklar, kaç kişi toplayacaklar?
Ama ben size söyleyeyim; bu işin cevabı bayram sonrası belli olur. O zamana kadar “bekle babam bekle”, sabır taşı çatlamış zaten, bir de Ulus Birliği geldi.
Ama yine de başarılar diliyorum. Çünkü bu ülkede siyasetten umudu kesmek, çaydan şekeri eksiltmek gibidir. Ne tat kalır, ne kıvam.
Mevlüt Abi not düşmüştür:
Ulus Birliği mi? İnşallah olur da biz de “bak bu da bir şeymiş ha!” deriz. Ama şimdilik benden söylemesi:
“Hadi oradan!” ile “Bekleyelim bakalım…” arasında bir yerlerde duruyorlar.
ADANA
18 saat önceADANA
18 saat önceADANA
1 gün önceADANA
1 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önceADANA
4 gün önce