ÖMER ALPDOĞAN
Adana sadece bir şehir değildir; Adana bir ruhtur, bir dirençtir, bir tutkudur.Bu tutkunun en güçlü yansıması da hiç kuşkusuz Adana Demirspor’dur.Mavi-lacivert forma, bu kentin sokaklarında sadece bir futbol takımı değil, bir yaşam biçimi olarak dolaşır.Şimdi ise o formayı ve onun tarihini yaşatmak için çok kritik bir dönemece girildi.
Türkiye’nin en tutkulu ve en aktif taraftar gruplarından biri olan Şimşekler Grubu, bu kez sadece tribünde değil, kulübün kaderini değiştirecek bir sahada da mücadeleye hazırlanıyor.Adana Demirspor’u borç batağından kurtarmak, yeniden yapılandırmak ve kulübü dernek yapısına kavuşturmak amacıyla bir kampanya başlatıyorlar.
Bu, sadece bir bağış kampanyası değil.Bu, Adana’nın kendi öz varlığına sahip çıkma mücadelesidir.Çünkü Demirspor’un hikayesi sadece sportif başarılarla değil, alın teriyle, işçi sınıfıyla, direnişle, yoksulluğa rağmen kurulan hayallerle yazılmıştır. O nedenle bu kampanya, bir futbol kulübünü kurtarmaktan öte, Adana’nın geçmişine ve geleceğine sahip çıkmak anlamı taşır.
Şimşekler Grubu yıllardır bu şehrin futbol tutkusunu yaşatan, deplasman yollarında hiç yalnız bırakmayan, iyi günde kötü günde takımının arkasında dimdik duran bir topluluk.Bugün de Demirspor’un yaşaması için taşın altına ellerini değil, yüreklerini koyuyorlar.Bu çaba alkışla geçiştirilecek bir jest değil; topyekûn desteklenmesi gereken bir dayanışma örneğidir.
Buradan açıkça çağrıda bulunuyorum: Tüm Adanalılar, yüreği Demirspor’la atan herkes bu kampanyaya sahip çıkmalı. Sanayicisi, esnafı, öğrencisi, gurbetçisi, kısaca mavi-lacivert renklere gönül veren herkes elini uzatmalı.Çünkü bu takım, hepimizin ortak geçmişi, ortak onurudur.
Eğer bu kampanya başarılı olursa sadece borçlar silinmeyecek, sadece yönetimsel bir değişim yaşanmayacak.Aynı zamanda Türkiye futbol tarihinde örnek bir halk hareketi olarak yerini alacak.Takım yeniden dernek yapısına kavuşacak ve Adana Demirspor, gerçek sahiplerinin yani taraftarının yönetiminde yeniden ayağa kalkacak.
Demirspor tribünleri çok fırtına gördü, çok acı yaşadı ama hiçbir zaman umudunu yitirmedi.Bugün de umudu örgütleyenler yine tribünlerden çıkıyor.Şimşekler’e bu çabalarında destek olmak, Adana’ya ve Adanalılığa yakışandır.
Unutmayalım: Adana Demirspor yaşarsa, bir şehir ayağa kalkar.
**
Mevlüt Abi’nin Not Defteri
Başlık: Mustafa mı? Pas geç!
Ne zamandır içimde tutuyordum, artık yazmanın zamanı geldi: Bu “Mustafa” adında bir uğursuzluk var. Vallahi billahi var! Şimdi bana darılmasınlar, gücenmesinler ama istatistik ortada.Adamın adı Mustafa, belediye başkanlığına aday olmak istiyor, genel merkez dönüp bakmıyor bile. “Mustafa mısın? Hadi yürü git” havası… Bir de seçime girebilen Mustafalar var, onların durumu daha da acıklı: Girdikleri her seçimde deyim yerindeyse “nal topluyorlar”. Yani rakipleri önde, bunlar arka far!
Bakıyorum da bazı Mustafalar var, mevcut başkan görevden uzaklaştırılınca hemen vekilliğe göz dikiyor. Diyorum ki, “Bu sefer belki olur…” Olmuyor! O sandık var ya, o sandık resmen Mustafa’yı tanımıyor. “Ben seni görmedim, duymadım, oy da vermem” diyor.
Bir yerde yanlış var ama nerede?Mustafalar mı talihsiz, yoksa bu ismin üzerinde mi bir uğursuzluk var, çözemedim.Ama gerçek şu ki, birinin adı Mustafa’yla başlıyorsa, sandıkta genelde hüsranla bitiyor.
Ben de kararımı verdim! Gün gelecek, bir partinin başkanı olursam –ki neden olmayayım, Mevlüt Abi her yere yakışır–, tüm seçimlerde önce aday adaylarının adlarına bakacağım.Adı Mustafa olan varsa? Hop! Pas geç.
Cumhurbaşkanlığı mı, belediye meclisi mi fark etmez… Mustafa’yı listeye almayacağım.
Kusura bakma Mustafa, ama ben kazanmayı severim.Kazanmak için oynarım.Gözüm seçim sonuçlarında, adil ama acımasız bir rekabet peşindeyim.
Diyeceksin ki: “Mevlüt Abi bu iş adla mı olur?”
E tabi olmaz da… Mustafalar da olmasın yani!
Sırf senin yüzünden tüm listeyi nal toplamaya gönderemem.
Özetle:
Seçim yaklaşınca herkes CV’sini hazırlasın, ama adı Mustafa olanlar boşuna zahmet etmesin. Bu bilet Mevlüt Ekspresi, kaybedeni almıyor!
**
Cumartesi Öyküleri
İki yüzlü Rümeysa!
Sabah her zamanki gibi sessiz başlamıştı.Rümeysa, ince bir sabırsızlıkla saati kontrol edip iç geçirdi.Hamza işe geç kalacaktı.Ama önce küçük Emre’yi hazırlaması gerekiyordu.Üzerine düşeni yapar gibi göründü.Emre’ye gülümseyerek yaklaştı. Mavi kazak, kot pantolon… Üzerine de küçük sırt çantasını astı.Saçlarını okşadı, yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.
Hamza kapıdan çıkmadan önce olan bitene şahit oldu.Rümeysa’nın gözlerindeki “şefkat”i görünce içi rahatladı.“Sana gerçek annesi gibi sahip çıkıyor, değil mi oğlum?” diye sordu gülümseyerek.Emre utangaç bir gülümsemeyle başını salladı.İçinde bir şeyler kımıldasa da sustu.Babasının yüzü gülümsüyordu ya, yeterdi.
Rümeysa Emre’nin elinden tutarak kapıdan çıktı.Otobüs durağına doğru yürüdüler.Hamza’nın gözden kaybolmasından yalnızca birkaç dakika sonra, kadının yüzündeki maskenin yerini sert çizgiler aldı.
“Doğru dur!” diye tısladı. “Sakın babana evde olanları anlatayım deme. Eğer bir kelime edersen, sana cehennemi yaşatırım!”
Emre, büyük gözleriyle onu süzdü. Dudakları titredi. Gözyaşı yanağından süzüldü.Ama bu, Rümeysa’nın hiç hoşuna gitmedi. “Ağlama öyle karı gibi! Bir daha ağlarsan yemin ederim var ya…”
Otobüs geldi. Kalabalık. Emre’nin kolundan sertçe tutup içeri itti.Cam kenarında iki kişilik bir koltuk buldular.Rümeysa dışarıyı izliyormuş gibi yaptı, ama aslında Emre’nin hareketlerini gözlüyordu.
Çocuğun eli bir an pantolonuna gitti, hafifçe kaşındı. Hemen cırt! Bir cimdik. “Kıpırdama!”
Çocuk irkildi, ama ses etmedi. Başını cama yasladı. Uzaklara baktı. Sanki orada, çok ötede, annesi vardı. Gerçek annesi. Onu hiç cimdiklemeyen, saçlarını severken canını acıtmayan annesi…
Rüveyşa kulağına fısıldadı:
“Evde olan hiçbir şeyi anlatmayacaksın. ‘Annem bana kötü davranıyor’ dersen… daha dur. Seni mum gibi yapacağım!”
Çocuk, cama daha çok yaklaştı.Oturduğu koltukta adeta kendini uzatmaya çalıştı. Gözlerini kapadı. Belki uyursa, uyanınca babası yanında olurdu.Belki otobüs, onu başka bir dünyaya götürürdü.Belki o camın ötesinde, her şey yeniden başlardı.
Ama otobüs sadece şehir içinde ilerliyordu.Kırmızı ışıkta durdu, sonra tekrar hareket etti.
Rümeysa susmuştu artık.Emre ağlamayı da bırakmıştı. Küçücük yüreğiyle bir sırrı taşıyordu:
Konuşursa acı, susarsa korku.
Camda yansıyan o küçücük yüz, sadece bir çocuktu.
Ama içine koca bir dünyayı gömmüştü.
ADANA
1 saat önceADANA
3 saat önceGÜNDEM
20 saat önceADANA
23 saat önceADANA
1 gün önceADANA
2 gün önceADANA
2 gün önce