Geçtiğimiz günlerde, BBP eski milletvekili Ökkeş (Kenger) Şendiller yaşama veda etti. TBMM’nin teamülleri gereği, her eski milletvekili gibi onun için de Meclis’te resmi bir cenaze töreni düzenlendi. Yani ortada kimseye yapılmış özel bir ayrıcalık, bir “kıyak” yoktu.
Ancak CHP çizgisinin ekranlardaki amiral gemisi konumundaki Halk TV, bu töreni öyle bir başlıkla duyurdu ki, ne gazetecilik etiğine ne de insani vicdana sığar: “Katliam sanığına Meclis’te tören.” Haberi, 12 Eylül mahkemelerinde yargılanırken çekilmiş bir fotoğraf eşliğinde verdiler.
Oysa Ökkeş Şendiller, o dönemin adaletsiz yargı düzeninde, “bir sağdan bir soldan” mantığıyla nice genci idam sehpasına gönderen darbe mahkemelerinde yargılanmış ve beraat etmişti. Halk TV’nin bunu hatırlatmak gibi bir derdi olmadı.
Bu tavır, aslında CHP çevresinin ülkücülere yönelik eski önyargılarını hâlâ taşıdığının açık göstergesi oldu.
Hani, Sinan Ateş hunharca katledildiğinde, Halk TV ekranlarında ülkücülere karşı bir “duyarlılık” havası esmişti ya… Hani, “ülkücü kardeşlerimiz” söylemleriyle gözyaşı döker gibi yapanlar vardı… O günlerde sandık ki CHP, geçmişle yüzleşmiş, ülkücülere bakışı değişmiş. Meğer yanılmışız.
Aynı günlerde CHP’li isimler, Erdoğan’ı devirmek için ülkücülerle temasa geçiyor, “ülkücü açılımı” yapmaya çalışıyordu. Ankara’da, Adana’da yüzlerce ülkücüyle toplantılar düzenlendi. Hatta dönemin CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Seyhan Belediyesi Selman-I Pak kültür Merkezi’nde bazı ülkücülerle buluşmak için randevu bile almıştı.
Biz gittik, ama Kılıçdaroğlu gelmedi. Yerine, geçmişte MHP’de bulunmuş, sonradan CHP saflarına geçmiş bir danışmanı ile anıtkabir komutanlığından emekli olduktan sonra kendisine danışman yaptığı bir emekli askeri gönderdi. Onun konuşması da ülkücüleri ikna etmedi, toplantı da sonuçsuz kaldı.
Daha sonra Kılıçdaroğlu bir kez daha görüşmek istedi ama ülkücüler bu kez “hayır” dedi.
O dönem Kılıçdaroğlu’nun miting otobüslerinde bozkurt işareti yaptığı bile görüldü. “Artık farklı düşünüyoruz” dediler. Fakat arkamızı döndüğümüzde, aynı çevrelerin 12 Eylül öncesinin o düşmanca diliyle konuşmaya devam ettiklerini gördük.
Biz de biliyorduk: bu “ülkücü açılımı” samimiyet değil, oy hesabıydı.
Seçimlerde bekledikleri desteği bulamayınca da suçu yine ülkücülere attılar. Önce yere göğe sığdıramadıkları Meral Akşener ve Sinan Oğan’ı hedef alıp, onları “seçimi kaybettirenler” ilan ettiler. Yetmedi, zaman zaman hakarete varan ifadeler kullandılar.
Halk TV’nin o dönemde de, bugün de, aynı “ülkücü düşmanlığını” sürdürdüğünü görmek zor değil.
Ökkeş Şendiller’in cenaze töreniyle ilgili yayın, bunun son örneğidir. 12 Eylül mahkemelerinde beraat etmiş bir insan için “katliam sanığı” manşeti atmak, sadece iftira değil, aynı zamanda çirkin bir öfke nöbetidir.
Peki Halk TV, kendi ideolojik hattına yakın bir grubun saldırısı sonucu ağır yaralanan ülkücü öğretmen Cemil Doğan’ın hastanede ölümle pençeleşirken “yaşamasın” baskısı yaptığı iddia edilen bir CHP’li eski milletvekili için de “cinayet sanığı” başlığı atabilir mi?
Elbette hayır. Çünkü orada vicdan değil, ideoloji çalışıyor.
Velhasıl, CHP mahallesinde değişen bir şey yok.
Oylarına talip oldukları insanlara hâlâ tepeden bakan, onları “öteki” gören bir anlayışla siyaset yapıyorlar. Bu zihniyete destek vermek, kendi düşmanına kaynak aktarmaktır.
Edip Özbay kardeşimizin dediği gibi:
“Halk TV’ye, ‘iktidara çalışıyorlar’ deyince kızıyor CHP’liler. Ama hem böyle yayın yapıp hem de ülkücülerin oyunu beklemek, salaklık değilse iktidara çalışmaktır. Kaybetmek için ellerinden geleni yapıyorlar, sonra da suçu Meral Akşener’e, Sinan Oğan’a atıyorlar. Bu yayına vereceğim cevabı söylemeyeyim, samimi arkadaşları kırmak istemem.”
**
Mevlüt Abinin Not Defteri
Siyaset Yapmam, Siyasetçilik Yaparım!
Bakın dostlar, bir karar aldım:
Siyaset yapmayacağım.
Amaaa…
Siyasetçilik yapacağım!
Şimdi bazıları hemen hop oturup hop kalkacak,
“Ne demek bu Mevlüt Abi?” diyecekler.
Oturun hele anlatayım…
Bak şimdi…
🎭 Siyaset yapmak dediğin şey, bol nutuk ister, az iş yapar.
Önce çıkarsın kürsüye, “Az kaldı, geliyoruz!” dersin.
Sonra seçimi kazanırsın, ama bir yere gittiğin yok. Hâlâ yerinde sayıyorsun.
Ben o işte yokum.
🚧 Siyasetçilik ise mahallede başlar, çarşıda devam eder.
Sırtında ceket değil, halkın derdi olur.
Lüks makam odası yerine kahvehane köşesinde dert dinlersin.
Ben işte bunu yaparım.
Yani ben milletin gözünün içine baka baka,
“Size ayda 5000 lira maaş vereceğiz, üzerine üç öğün kebap, yanında helva bedava” diyemem.
Çünkü:
👉 Doğalgaz faturası hâlâ kabarık,
👉 Emekli pazarda çürük domates seçiyor,
👉 Öğrenci evinde internet bitmiş,
Ben hangi yüzle ‘uçuyoruz’ diyeyim?
Ama siyasetçilik yaparsam…
✔️ Giderim apartman toplantısına,
✔️ Dinlerim minibüsçünün derdini,
✔️ Belediyeye giren kediye bile sahip çıkarım.
Yani Mevlüt Abi olarak kaldığım sürece herkes bana ulaşabilir.
Ama Mevlüt “Siyasetçi” olursam…
Sekreter koyarlar önüme, randevu verirler üç hafta sonraya,
millet bana küser.
Ben de küserim kendime.
Bir de şu var:
Siyaset yapanın dilinde sürekli “Vizyon, misyon, strateji.”
Benim sözlükte onlar yok.
Benim vizyonum: Mahallenin çocukları gülümsesin.
Benim misyonum: Yaşlı amcalar markete yürüyerek gidebilsin.
Benim stratejim: İnsan gibi davranmak.
Yani ben koltukla ilgilenmem, ama koltukta oturan adamla ilgilenirim.
Son sözüm şu:
Siyaset, şekildir.
Siyasetçilik, içeriktir.
Ben şekille değil, içerikle uğraşırım.
Kısacası ben halkın yanındayım ama halkı kandıranların karşısındayım.
Mevlüt Abi siyasete soyunduysa, bilin ki tabelaya değil, sofraya bakar.
Unutmayın, ben siyaset yapmam…
Siyasetçilik yaparım!
**
ADANA
6 dakika önceADANA
8 dakika önceADANA
11 dakika önceADANA
9 saat önceADANA
9 saat önceADANA
13 saat önceADANA
14 saat önce