Önceki gün, sosyal medyada bir başsağlığı paylaşımı dikkatimi çekti. Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz imzalı bu paylaşımda, Türk milliyetçiliği camiasının yakından tanıdığı bir ismin; Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanlığı, Genel Sekreterliği, Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği Kurucu 2. Başkanlığı, Türk Yurdu Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği, Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Birliği Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği, Ziraat Mühendisleri Birliği Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuş; 20. Dönem BBP Adana Milletvekili Prof. Dr. Orhan Kavuncu’nun annesinin vefat ettiği bildiriliyordu.
Ancak o paylaşımda bir eksik vardı: Adı yoktu.
Ne merhum Ayhan Kavuncu’nun adı geçiyordu, ne de onun bir kadın olarak kimliğine dair en küçük bir iz.
Duygu Asena’nın bir zamanlar çok tartışılan kitabı “Kadının Adı Yok”u anımsattı bana bu paylaşım. Görünen o ki, aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen, bazı zihinlerde hâlâ “kadının adı yok.”
Halbuki Türk milliyetçiliği geleneğinde —siyasal İslamcı akımlardan farklı olarak— kadının adı da, emeği de, yeri de vardı.
Büyük Türkçü, Turancı Gaspıralı İsmail Bey’in eşi Zehra (Akçura) Gaspıralı, Türkçü mücadelenin ön saflarında yer almış, yalnızca eşiyle değil, fikirleriyle de iz bırakmıştı. Onun önerisiyle kızları Şefika Gaspıralı, Alem-i Nisvan (Kadınlar Dünyası) adlı dergiyi çıkararak Türk dünyasının ilk kadın dergisini yayımlamıştı. Bu dergi, yalnızca bir yayın değil; Türkçü mücadelenin kadınlara uzanan sesi olmuştu.
Yani, Türk milliyetçiliğinde kadının adı vardı.
Yusuf Akçura’dan Hamdullah Suphi Tanrıöver’e, Ahmet Ferit Tek’ten Halide Edip Adıvar’a kadar, bu fikir dünyası kadınıyla erkeğiyle bir bütündü. Hatta 1919’da Halide Edip’in öncülüğünde kurulan Köycüler Cemiyeti, Türk Ocakları’nın halkla bütünleşme çabalarının bir uzantısıydı.
12 Eylül öncesine geldiğimizde de tablo değişmemişti.
Ülkücü Hanımlar Derneği ve Ananın Sesi Gazetesi, o zorlu dönemin mücadele ortamında Türk milliyetçisi kadınların sesi olmuş, pek çok kadın eliyle direnişin kalemi ve kalbi haline gelmişti.
Yani evet, 12 Eylül öncesinde Türk milliyetçiliğinde kadının adı vardı.
Emine Işınsu, Sevinç Çokum gibi kadınlar edebiyatta türk milliyetçiliğinin bayraktarları olmuşlardı.
Ne yazık ki bugün, Türk Ocakları gibi köklü bir kurumun başındaki kişi, geçmişte kendi teşkilatında görev yapmış bir Türk millietçisinin annesinin ölüm haberini verirken, onun adını anma gereği duymamış.
Bu, yalnızca bir “ihmal” değil; bir zihniyet göstergesidir.
Prof. Dr. Mehmet Öz’ün, Orhan Kavuncu’nun annesi Ayhan Kavuncu’nun adını anmadan yaptığı paylaşım, bana göre açıkça “bizim için kadının adı yok” demektir.
Oysa Türk milliyetçiliği, kadını yok sayarak değil; onunla birlikte büyümüş, güçlenmiş, derinleşmiştir.
Kadını “adıyla” var eden bir düşüncenin temsilcilerinden böylesi bir duyarsızlık görmek, inanın, Türkçülük tarihine yakışmamıştır.
Ayhan Kavuncu teyzemize Tanrı’dan erinç; başta Prof. Dr. Orhan Kavuncu ve ailesi olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Ve bir kez daha hatırlatmak isterim:
Türk milliyetçiliğinde kadının adı vardı — ve olmaya devam etmeli.
**
Mevlüt Abinin Not Defteri
Anketlerde Yokum Ama Mahallede Varım
Geçen gün televizyonda bir siyaset programına denk geldim.
Üç tane uzman, biri elinde grafik, biri elinde tablet, öbürü kalemi ağzında:
“Son anketlere göre kim önde?”
“Yüzde kaçla kazanır?”
“İkinci turda ne olur?”
Bir an kendi kendime sordum:
Ben niye bu anketlerde yokum?
Acaba yanlış numarayı mı verdim?
Yoksa anketörler beni görünce “Bu kesin oy vermez” deyip pas mı geçiyor?
Sonra düşündüm:
Bırak grafiği, tabloyu…
Ben zaten mahallede varım.
Bak şimdi…
Anketlerde yokum.
Ama sabah bakkal önünde sıra varsa, onun başındayım.
Oy tahminlerinde geçmiyorum.
Ama mahallede kimin hangi partiye gönül verdiğini, hangisinin sadece “çayı iyi olan partiye” sempati duyduğunu bilirim.
Afişte fotoğrafım yok.
Ama apartman panosuna “Mevlüt Abi doğalgaz sorununu çözdü” diye post-it yapıştırılmış. Kim yaptı hâlâ bilmiyorum.
Bazı siyasetçiler var, her hafta başka ankette zirve yapıyor.
Ama mahalleye ayak basmamış, yol sormamış, çöp bidonunun yerini bilmez.
Ben öyle değilim.
Benim anketim pazarda,
sandalye yoksa yerde.
Oturduğum yerden değil, yürüdüğüm yoldan belli olur neyin ne olduğu.
Bir gün manavda bir teyze bana şöyle dedi:
“Evladım sen hangi partidensin?”
Dedim ki:
“Teyze ben her partiden dayak yemiş, her seçmene çay ısmarlamış adamım.”
“Tamam,” dedi, “ben seni partilerden değil, pazardan tanıyorum. Oyum helal.”
Anketten büyük sonuç budur işte.
Yani dostlar…
Siyasetçi ekranlarda görünüyorsa,
bir yere kadar tamam.
Ama asıl mesele halkın gözünde görünmekte.
Benim için birinci sırada çıkmak demek,
kahveye girdiğimde herkesin “Geldi bizim Mevlüt Abi!” demesi.
Anketlerin en tepesinde olmasam da olur,
Yeter ki çaylar benden eksik olmasın.
Unutmayın:
Anket sonuçları değişir,
Mahalledeki itibar sabit kalır.
O yüzden ben ekranlara değil, esnafa çalışırım.
Açılış törenine değil, arka sokak muhabbetine katılırım.
Ve evet…
Anketlerde yokum ama mahallede VARIM!
ADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
Az önceADANA
7 saat önceADANA
8 saat önceADANA
11 saat önceADANA
12 saat önce